23 Eylül 2015 Çarşamba

Erdoğan devlet geleneğini uyguladı ama 1 Kasım’da kaybedecek

Gazeteci yazar Necmettin Salaz, Erdoğan’ın Kürtlere yönelik geliştirdiği politikanın cumhuriyet döneminin devletin Kürt politikasının devamı olduğunu belirtti. Bunun için 7 Haziran seçimlerinden hemen önce başlatılan saldırıların bu açıdan sürpriz olduğunu, söyleyen Salaz, “1 Kasım seçimleri Erdoğan ve AKP’nin sonu olacaktır” dedi.


Salaz, Erdoğan’ın Kürtlerin ve İslamcıların desteğini alarak 10 yıl boyunca iktidarda kaldığını, ancak Kürtlerin artık yüzlerinin tümüyle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve Kürt özgürlük hareketi PKK’ye çevirdiğinin de altını çizdi. Kürdistan'ı bölen sınırların artık hükmünü yitirdiğine dikkat çeken yazar Necmettin Salaz, DAİŞ saldırılarının hem Kürtlerin ulusal duygular etrafında bir araya gelmesin de hem de dünyanın PKK ve PYD gerçeğini görmesinde bir kırılma noktası olduğunu, söyledi.

Erdoğan ve AKP’nin 7 Haziran seçimlerinden önce Kürtlere dönük saldırı politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan’ın son haziran seçimlerinden hemen önce başlattığı yeni saldırı politikası sürpriz sayılmaz. Bu gelenek Mustafa Kemal’le başlamış. Osmanlı döneminde Kürtler daha özgürdür. Kendi adlarına para bastırmışlar, bölgelerinin ismi de Kürdistan’dır. Cumhuriyet dönemiyle kıyaslandığında daha rahattırlar.
Mustafa Kemal, Nurettin paşaya çektiği telgrafta, “Biz cumhuriyeti Türkler ve Kürtler birlikte kuruyoruz, yereldeki insanları iktidar için hazırlayın, biz orayı muhtariyet yapacağız. Belediyeleri teslim edeceğiz, vilayetleri teslim edeceğiz ve Kürtler kendilerini yönetecekler” diyor.
Mustafa Kemal bir köprüden geçiyor ve herkesle iyi geçinmek durumunda. Çerkezlerle, Kürtlerle iyi geçiniyor. Taleplere kapısı açık. Fakat 1924’de geldiğimizde yazılan anayasanın 86. Maddesinde Türkiye'de yaşayan herkesin Türk olduğu yazılır. Bu bir komedidir.
Mustafa Kemal köprüyü geçtikten sonra yıkıma başladı. En yakın desteği aldığı Çerkez Ethem’i vatan haini ilan etti, adam Yunanistan’a kaçmak zorunda kaldı.
Kürtler Mustafa Kemal’den umudu kesince Şeyh Sait isyanıyla isyanlar dizisi başladı. İsyanlar olunca Kürtler topyekûn saldırıya maruz kaldı. Devamında ismet İnönü ben Kürtlerin ve Türklerin temsilcisiyim dedi. Sonra katliam raporlarını hazırladı. 60’lı yıllarda yine ağalarla, Kürtlerin önde gelenleriyle ilişkiler var ama sonra hepsini hapislere atıyorlar.
Biraz daha yakın tarihe gelelim. Süleyman Demirel ‘Kürt realitesi vardır’, dedi. Mesut yılmaz ‘AB yolu Diyarbakır’dan geçer’ dedi. Erdoğan da ‘Bu bizim namus meselemizdir’ dedi. İşte bütün bunlar kendilerinin güçlenmesi için söylenen şeylerdi. Erdoğan’ı İslamcılar destekliyordu, bunun yanına Kürtleri de aldı mı güçlü bir iktidar kurardı. Çünkü Kürtler Türkiye nüfusunun üçte biri. Neticede böyle de oldu. Her şeyi çözeceğiz, dedi ve Kürtleri 10 yıl bununla oyaladı. Oslo’da PKK temsilcileriyle görüşmeler yaptılar, İmralı da Sayın Öcalan ile görüştüler. Ancak bugün baktığımızda tüm bunların Mustafa Kemal’in taktiğinin aynısı olduğunu görüyoruz.

Bu bir devlet geleneği şeklinde mi gelişiyor?
Evet, tamamen öyledir. Hükümetler sadece o geleneği icra organları olur. Bu gelenekte umut verme ve oyalama vardır. Oyala, vaatte bulun, ama günü geldiğinde kendine göre kurtulmanın bir çaresini bul. Genel taktik budur. Onun için Erdoğan’ın yaptığı hiçbir şey bana sürpriz olarak gelmiyor. Ama kesinlikle gün gelecek ve Kürtlerin gücü bunları gerçek bir diyaloğa mecbur kılacak.
Şimdi ekonomim gitmesin diyor, ama ülke bölünüyor. Türkiye kendi petrol ihtiyacının yüzde otuzunu üretiyor ve bu da Adıyaman’da, Raman’da. Kürtler olmadığında sıfır petrole iner Türkiye. Kürtler ucuz iş gücüdür. Kürdistan tahıl deposudur. Hayvancılık deposudur. Tüm bunları çekerseniz Türkiye ekonomisi yerle bir olur. Kürtler ya bizimle masaya oturacaksın ya da biz tümden çekiliyoruz dedikleri an Türk devletinin masaya gerçekten oturacağı an olacaktır.

Bu minvalde öz yönetim ilanları nasıl bir gelişme oluyor?
Öz yönetim ilanları Kürtlerin hakkıdır. Eğer bir yerde sizin siyasal iradeniz tanınmıyorsa, kültürünüz, diliniz inkar ediliyorsa orada iradenize bu şekilde sahip çıkma hakkına sahipsiniz. Dolayısıyla devletin gelişen saldırıları karşısında Cizre ve Sur’da olduğu gibi Kürtlerin topyekun direnmeleri gerekir. Gelişecek saldırılar ancak bu şekilde kırılır.

Bu saldırılar gerilla mezarlıklarına kadar vardırıldı. Neyi amaçlıyor Erdoğan ve AKP devleti?
Erdoğan aslında Kürtlerden tüm umudunu kesti. Çünkü Kürtler yüzünü Kürt halk önderine, PKK’ye çevirmiş durumda. Erdoğan bunu çok iyi görüyor. Şimdi Erdoğan’a 3-4 puan lazım. Ama eğer demokratik bir seçim olursa, Erdoğan Van’dan ve Amed’den çıkardığı bir milletvekilini de alamayacak. Erdoğan danışmanlarından, MİT’ten aldığı bilgiyle oy çalıp çırpmakla bir şehirde en fazla bir milletvekili alacağını, Kürdistan’dan silindiğini görüyor.

Milliyetçiliğe bunun için mi oynuyor?
Tabii ki milliyetçiliğe oynayarak oradan birkaç puan oy almaya çalışacak. İşte bunun yolu da Kürtlere saldırmaktan geçiyor. Şehitliklere saldırılar da bu amaçla gelişiyor. Camilere, cem evlerine dahi saldırdılar. Ama söz konusu Kürtlerin camileri olunca yıkmakta problem yoktur.
Seçime kadar yıldırma politikaları, saldırıları da gelişecektir. İnsanların oy kullanacağı alanlardan göç etmesine çalışılacak. Ama bu mümkün mü, değildir. Çünkü Kürtler ne Mustafa Kemal’in ne İnönü’nün ne 90’ların ne de Erdoğan’ın ilk dönemlerinin Kürtleridirler. Kürtler bugün bir kasabada yüzde 90-95 örgütlülüğe ulaşmışlar. Bu dünyanın hiçbir direniş alanında görülmemiştir. Hal böyle iken bir kısım insanı seçim zamanında kendi yerlerinden başka yerlere kaydırmanın hiçbir esprisi yoktur. Kırsal yerlerin bazılarında sandıklarını çalabilirler. Ama Kürtler eskisi gibi kırsalda değil, şehirlerde yoğunlaşmış durumda. Diyarbakır’ın köylerinden 20 bin oy çalsanız neyi değiştirir?
İstanbul’da 7 Haziran seçimlerinde en fazla ben 5 milletvekili bekliyordum, ama 11 milletvekili çıktı. Bu sefer metropollerden daha fazla oy alınacak. İstanbul vekil sayısı bence 15’e dayanır. Ankara’da 2 ya da 3 olur. İzmir’de de artar. İzmir milli duygunun yüksek olduğu yerdir. Akdeniz sahil kentlerinde onca yaygara koptu ama İzmir’de hiçbir şey olmadı. Buna karşın Erdoğan’ın milliyetçi kesime oynaması işte Türkeş’in transferi falan son çırpınışlarıdır.

7 Haziran seçimleriyle aynı sonuçlar çıkarsa Türkiye’yi nasıl bir dönem bekliyor olacak?
Açıkçası 7 Haziran gibi bir sonuç çıkarsa bu Erdoğan ve AKP’nin sonu anlamına gelir. Dikkat edin Türkiye’nin şu anki genelkurmay başkanı ABD’den liyakat ödülü almış bir isimdir. Bu oldukça önemlidir. Bir de eğer ABD birisini sesli bir şekilde eleştirmeye başlarsa o kişi gözden çıkarılmıştır. Dolayısıyla Erdoğan ABD’nin gözünden düşmüştür. Önümüzde bir Mursi örneği var. Mursi, Müslüman Kardeşlerin lideriydi, orada iktidardı. Ama bir gecede alaşağı ettiler ve şimdi idamla yargılanıyor. Erdoğan bu örneği çok iyi okumalıdır. İçinden tasfiyeler yaptım dediği ordu, ABD tarafından serbest bırakılırsa Erdoğan’ın bir gecelik ömrü kalır. Aslında Erdoğan bunun da paniğini yaşıyor. Yüzüne, gözaltlarına, söylediklerine bakın bu korkuyu görürsünüz. Zaten etrafında da kimse kalmadı. Bence rahat uyumuyordur da.
Peki, sonuç aynı olur ve saldırılar artarsa Kürdistan'da nasıl bir tablo ortaya çıkar sizce?
Saldırılar yoğunlaşırsa Kürt özgürlük hareketi daha şiddetli cevaplar verir. Dışarıdan bakan insanlar olarak Kürt özgürlük hareketinin her zamankinden daha fazla bu savaşa hazırlıklı olduğunu görüyoruz. Şehirlerde oldukça hakim. Eskiden gerilla şehirlere yakın yerlere iner, örneğin Gever’e iner karakol eylemi yapardı. Şimdi merkezlerde binlerce öz savunma gücünden söz ediliyor. Her gün gerilla birkaç şehirde eylem yapıyor. Zırhlı araçlar sigara paketi gibi havaya uçuyor. Bir de bu sadece yapılan saldırılara karşılık misilleme eylemleridir. Bu misilleme eylemleri dahi devleti aciz duruma düşürdü. Polisin, askerin psikolojisi bozulmuş durumda.

HDP’nin hilelerle baraj altında bırakılacağından söz ediliyor…
Bu, devletin Kürtlere savaştan başka bir seçenek bırakmaması anlamına gelir. İşte o zaman sözünü ettiğimiz savaş da gelişir. Son on yılda hep gelin siyaset yapın denildi. Gelenler de oldu. Türkiye’ye barış heyetleri geldi. Kürt halk önderi Sayın Öcalan’ın projesiyle Kürtler, Türkler ve diğer halklar birlikte HDP çatısı altında bir araya geldi. Demokrasi mücadelesinde oldukça önemliydi. Peki devlet bunun yolunu keserse bir Kürt olarak bana ne kalıyor? Ben 60 yaşında bir insanım ve sen tümden benim siyaset olanağımı elimden alırsan ben de bir silah edinmeyi düşünürüm. Tutuklayacaksın, öldüreceksin sonra siyaset yap diyeceksin. Nasıl siyaset yapayım?

Türk devletinin kuzeydeki saldırılarına benzer şekilde aslında bölgede genel olarak Kürtlere dönük bir saldırı son kaç yıldır devam ediyor. Kürtlerin bu saldırılara karşı ortak mücadelesini nasıl görüyorsunuz?
Mevcut durumda belki kısmen doğu Kürdistan'ı dışında tutarsak, Kürdistan sınırları giderek ortadan kalkıyor. Kuzey-Güney, Rojava -Güney, Rojava-Kuzey arasında sınırlar tamamen yapaylaştı. Kobanê sürecinde kuzeydeki Kürtler sınır tellerini aşarak mayınlı arazilerde gidip direnişe katıldı. Böyle bir şey görülmüş müydü? Kürdistan’daki gelişmeler bu anlamda umut vericidir.
Siyaset uzun soluklu bir iştir. Uzun vadeli bakmak gerekir. Şimdi Süleymaniye ile Van arasında hiçbir fark yok. Yüzbinlerce insan Süleymaniye’den Van’a Van’dan Süleymaniye’ye geliyor. Bu bir iç içe geçişkenliği sağlıyor. Kürdistani ruh bu şekilde gelişiyor. Kobanê bu anlamda Kürdistan'da ulusal ruhu çok ciddi anlamda güçlendirdi. Sınıf temelinden, ticari ilişkilerinden kaynaklı çok az sayıda Kürt bu süreçte yaşananlara duyarsız kaldı. Egemenlerle işbirlikçi kaldı. Onun dışında hemen hemen tüm Kürtlerin yüreği Kobanê’deydi.

Güney Kürdistan halkı gerillayı büyük coşkuyla karşılamıştı…
Güney Kürdistan'a DAİŞ saldırıları başladığında gerilla hemen şehirlere halk savunmasına geçti. Süleymaniye, Hewler, Kerkük’te halk gerillayı büyük coşkuyla karşıladı. Bölge başkanı mevzilere gidip gerillayla görüşüp, sohbet etti. Kuzeyin, Rojava’nın sorunlarına Güney, Güneyin sorunlarına Kuzey Kürdistan ortak oluyor. Sınırlar bu anlamda ortadan kalktı. Doğu Kürdistan'da halen aynı durumlar yaşanmadı. Ama ben eminim ki yakında aynı durum orada da yaşanacak. Kürdistan'ın tüm parçaları arasında bu kaynaşma önümüzdeki yıllarda çok daha ciddi manada gelişecek. Artık aynı mevzilerde birbirlerinin savunmasını yapıyor, değişik parçalardan birbirlerinin kongrelerine gidiyorlar. Çok sayıda pozitif şeyler yaşanıyor.

Dış saldırılar gibi Kürtler kendi içlerinde de halen sorunları çözemedi. Örneğin güneyde aylardır süren bir başkanlık krizi var. Bu sorun neden çözülemiyor, bu Güney Kürdistan açısından nasıl bir tehlike arz ediyor?
Güney Kürdistan'da sistem halen oturmuş değil. Hak, hukuk halen anayasal güvenceye alınmış değil. Aslında pratikte KDP’nin Hewler kantonu ve YNK’nin Süleymaniye kantonu var. Henüz ortak ordu, ortak yaşam tarzı oluşmamış. Türkiye siyaseti bir tarafa halen yön veriyor. Hal böyle olunca sistem oturmuyor.
Partiler başkanlık sorununu halen çözemediler. Şimdi başkanın yetkilerinin sınırlandırılarak halk tarafından seçilmesi görüşü ile yetkileri sınırlandırılmadan meclis tarafından seçilmesi görüşü var. Ama Sayın Barzani ben göreve devam ederim diyor. En azından bunu pratik olarak yapıyor. Ama bu durum sonsuza kadar gitmez. Sayın Barzani’nin görev süresi iki yıl daha uzatılabilir. Ama sonrasında böyle bir durum tekrar ederse bölgede bir kargaşa baş gösterir. Demek ki iktidar öyle tatlı bir şey ki, ele geçiren bir daha bırakmak istemiyor.
Barzani’nin oğlu istihbarat başkanı, yeğeni bölge başbakanıdır. Eğer kendisi başkan olmazsa onlardan birinin olması muhtemeldir. Ya da YNK içinden biri, Goran Hareketinden biri o koltuk için önerilecek. Ancak her hâlükârda bu belirsizlik bir süre daha devam edecek. Çünkü bölgede halen bir anayasa yok. Hak arama kültürü çok gelişmiş değil.

Bölgeden bu belirsizlikten kaynaklı ciddi anlamda ekonomik kriz ve bununla birlikte bölgeden yurt dışına bir göç durumu var. Böyle devam ederse bu alanlardaki sorunlar daha da derinleşmez mi?
Halkta bu konuda ciddi bir huzursuzluk var. Sınıflar arasında ekonomik makas gittikçe açılıyor, böyle giderse açılmaya devam edecek. İşte bu en büyük sorundur. 500 dolarla geçinene aileler de var, 5 milyon dolarla geçinen aileler de var. Bu büyük bir uçurumdur ve de çok tehlikeli bir gidişattır. Bu bölgeyi kurtaran, kuran gaziler aylık 700 bin dinarla geçiniyor. Oysa en büyük petrol zengini bölge. Avrupa’yı 150 yıl idare edebilecek petrol stoku var. Bölgeye çok ciddi bir para akışı var. Ama benzin halen Türkiye’den ihraç ediliyor. Kendine ait doğru dürüst bir rafinerisi yok. Elektrik Türkiye ve İran’dan geliyor. Oysa bir yıl dişini sıksa bütün problemlerini aşar. Fakat bu gidişat devam ederse halk bunu kabul etmeyecek. Bu da büyük bir kargaşa yaşanması demektir. Çünkü Kürtlerin sabrı taştığında bir tsunami gibidir. 

Peki, bu iç sorunlara rağmen Kürtler arası yaşanan bu yakınlaşma, uluslaşma gelişince Kürdistan'ı egemenliklerinde tutan devletlerin tavrı ne olur?
Tabi bunu hazmedemeyeceklerdir, karşı bir basınç uygulayacaklardır. Ancak birlik geliştikçe bunların bu rüzgar önünde durmaları mümkün değil. Çünkü başta PKK ve PYD dünyaya nasıl örgütler olduklarını, nasıl insanlar olduklarını kanıtladılar. Bakmayın kağıt üzerinde PKK’nin terör örgütü olarak görüldüğüne. Avrupa halkı artık öyle düşünmüyor. Herkes artık Kürt hareketinin Kürtlerin özgürlüğü için mücadele eden bir laik hareket olduğunu artık görüyor, buna inandı. DAİŞ saldırılarının Kürtler açısından pozitif yanı budur. Avrupa’da, ABD’de Sayın Öcalan önderliğindeki hareketin nasıl özgürlükçü bir yapı kurmak istediklerini herkes gördü. DAİŞ’e karşı gerçekten mücadele eden tek yapının Kürt özgürlük hareketi olduğunu tüm dünya gördü.
Kürtler açısından artık özgürlüğe giden yol kısalmıştır. Bu dönem Kürtlerin ciddi avantaj sağladıkları bir dönemdir. Güneyde bir statü var, Rojava artık bir statüye kavuşacak. Kuzey içinde barındırdığı dinamik potansiyelle, nüfus yoğunluğuyla Kürdistan'ın geleceğini, Kürtlerin geleceğini belirleyecek pozisyondadır. Dolayısıyla engeller olabilir ancak Kürtler artık kendi özgürlüklerine oldukça yakındırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder