27 Temmuz 2015 Pazartesi

Sozdar Avesta: AKP ve Erdoğan siyaseti yok olacaktır

KCK Başkanlık Konseyi üyesi Avesta, savaşın AKP'nin son hamlesi olduğunu ifade ederek, AKP ve Erdoğan siyasetinin gerileyerek yok olacağını belirtti. Avesta herkese öz savunma hakkını kullanma ve faşist güçlerden hesap sorma çağrısında bulundu.

KCK Başkanlık Konseyi üyesi Sozdar Avesta, savaşın AKP devletinin son hamlesi olduğunu ifade ederek AKP ve Erdoğan siyasetinin gerileyerek yok olacağını belirtti. Avesta herkese öz savunma hakkını kullanma ve faşist güçlerden hesap sorma çağrısında bulundu.
Türk devleti son dönemde Kürt halkına ve Kürt Özgürlük Hareketine yönelik siyasi ve askeri operasyonlarını hızlandırmakta. Bu operasyonları ağır bir dille kınayan KCK Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, “AKP devleti bu operasyonlarını siyasi, askeri, kültürel, ekonomik olmak üzere tüm alanlarda yoğunlaştırarak gerçekleştirmektedir. Bu operasyonlara karşı başta Kürt halkı olmak üzere Kürdistan’da ve bölgede yaşayan halklar serhıldan, seferberlik ve devrim ruhuyla mücadele etmeli ve mücadele cephesini büyütmelidir” diyerek başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarını, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı sahiplenmeye ve tüm alanlarda mücadele etmeye çağırdı.
5 Nisan 2015 tarihinden bu yana Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan haber alınamıyor. 2011 yılından bu yana Avukatları ile görüştürülmeyen Öcalan, 7 Haziran seçimlerinin arifesinde ağır tecrit uygulamalarına maruz bırakılarak, Türk devleti tarafından doğal hakkı olan görüşme hakkı ihlal edilmektedir. Türk devleti ve AKP Hükümeti, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 2013 Newrozu’nda başlattığı “Demokratik Çözüm Süreci’ni” sona erdirerek Kürt halkına ve Kürt Özgürlük Hareketine yönelik siyasi ve askeri operasyonları tekrardan devreye koydu. Bu operasyonlara eş zamanlı olarak da Medya Savunma Alanlarına yönelik gerçekleştirdiği yoğun hava saldırıları ile çatışmasızlığı da sona erdirerek Kürt halkına ve Kürt Özgürlük Hareketine yönelik topyekun bir savaş açtı. “Bu saldırılar ile Kürt halkına ve Kürdistan halklarına yönelik yeni bir özel savaş konsepti geliştirilmek isteniyor” diyen KCK Başkanlık Konsey Üyesi Sozdar Avesta ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağır tecrit uygulamalarını, siyasi soykırım operasyonlarını, askeri operasyonları ve Şengal katliamını konuştuk.
‘TÜRK DEVLETİ, HAREKETİMİZİ TESLİM ALMAK İÇİN ÖNDERLİĞİMİZİ REHİNE OLARAK GÖRMEKTEDİR’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki ağır tecrit devam ediyor. 27 Temmuz 2011’den bu yana avukat görüşmesi engelleniyor. Son olarak da 5 Nisan 2015’ten bu yana haber alınamıyor. Türkiye ve AKP bu tecrit uygulamalarıyla neyi amaçlıyor?
Önderliğimize yönelik uygulanan ağır tecrit uygulamaları beşinci yılına girdi. 27 Temmuz 2011’den bu yana avukat görüşleri engelleniyor. Önder Apo ağır tecrit ve işkence görmektedir. Başta Türk devleti ve AKP Hükümetinin faşist zihniyeti nefretle kınıyorum. 5 Nisan 2015’ten bu yana kadar da kendisinden haber alamıyoruz. Faşist AKP devleti, 17 yıldır İmralı adasını özel yasalarla ve izolasyon sistemi ile yönetiyor. Önder Apo’nun 1999 yılında nasıl bir yöntemle esir alındığını çok iyi biliyoruz. Uluslararası güçlerin tezgâhladıkları bir komplo ile Türk devletine teslim edildi. Geçen bu dönem içerisinde her ne kadar kimi görüşmeler ve diyalog süreçleri başlatılmış olsa da hiç bir zaman İmralı üzerindeki tecrit ve ağır işkence kalkmamıştır. İmralı sistemi Guantanamo da uygulananları çok aşan olağanüstü kanunlarla yürütülmektedir. Türk devleti hiç bir zaman Kürt sorunun çözümü için Önderliğimizle diyalogu geliştirmemiştir, tam tersine Önder Apo’yu İmralı’da rehine olarak tutmuş ve kendince Önderliğimiz üzerinden hareketimizi ve halkımızı teslim alacağı hesabıyla hareket etmiştir. Bu şekli ile Özgürlük Hareketine ve Kürdistan halkına bu işkence ile yaşamayı alıştırmak istemektedir. Ne Özgürlük Hareketi, ne Kürdistan halkı ne de Demokrasi cephesi ve halklar bu sisteme alışmadılar ve asla da alışamayacağız da hiç kimse faşist Türk devletinin bu işkenceleri ile yaşamamalıdır.
‘İMRALI AĞIR TECRİTİ ÖZEL SAVAŞ KONSEPTİNİN UYGULAMASIDIR’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılmasına yönelik hareketiniz “Önder Apo’ya Özgürlük” hamlesini başlattı. Bu hamle ile kampanyalar ve çeşitli eylemsellikler gelişmekte. Bu hamlenin başarıya ulaşması için sizce neler yapılmalı?
Son yıllarda hem Özgürlük Hareketi hem de Kürdistani halklar eylemsellikleri ile Önderliğini sahiplenmişlerdir. Ve Önder Apo’ya özgürlük eylemlerini sürdürmüşlerdir. Şimdiye kadar da bu eylemsellikler devam etmektedir. Önder Apo’nun özgürlüğü için kısa bir zaman diliminde 10 milyon imza toplandı. Son 7 Haziran 2015 tarihindeki Kuzey Kürdistan seçimlerinde de büyük kazanımlar elde edildi. Aynı zamanda bu kazanım Önder Apo’nun fikirleri ve ideolojisi ile demokratik toplum projesiyle gerçekleşti. Bu şekliyle HDP’nin başarısı demokrasi projesinin de onayıydı. Erdoğan ve AKP devleti uyguladığı tecrit uygulamaları ile Kürt halkını ve Özgürlük Hareketini teslim almak ve iradelerini kırmak istedi. Önder Apo, bu işkence ve baskılara rağmen geliştirdiği demokrasi ve barış sürecinden bir adım bile geri atmayarak sürecin devamında ısrar etti. AKP devleti faşist zihniyeti ile Önder Apo’yu, Hareketimiz karşısında klasik anlayışı ile kullanmak istedi. Herkes şunu iyi bilsin ki: Bu komplo bu şekli ile başarılı olmayacaktır. Hareketimiz tarafından son olarak Önderliğimize Özgürlük hamlesi başlatıldı. Artık amacımız İmralı sisteminin durumunu iyileştirmek değil bu sistemi yıkarak Önder Apo’nun özgürlüğünü sağlamaktır. Bunun için Hareketimiz tarafından yeni bir hamle başlatıldı. Bu hamle başta Önder Apo’ya, Kürdistan halkına ve tüm, ezilen halklara, demokrasi yanlılarına özgürlük getirecektir. Yine bu hamlemiz kadın özgürlüğünü esas almaktadır inkâra, imhaya ve her türlü komplolara karşı bir hamledir. Ve nerede olursa olsun bu hamle için mücadele büyütülmelidir. Artık süreç Önder Apo’nun ve halkların özgürlük sürecidir. Bunun için Kürdistan ve Ezilen halklar kendilerini bir an önce örgütleyerek bu mücadeleyi geliştirip, büyütmelidirler. Önder Apo, halkların bir arada yaşamanın olmazsa olmaz halkasıdır. Eğer Önder Apo’nun çabaları olmasaydı hiçbir güç Kürt ve Türkiye halklarını bir arada tutamazdı. Türk devletinin Önder Apo’ya yaklaşımı, Kürdistan ve tüm halklara yaklaşımıdır. Özgürlük Hareketi olarak özgür bir yaşamın felsefesini esas alarak, Demokratik Ulus sisteminin inşasını oluşturup ve İmralı sistemini yıkıp özgür yaşamı kurumsallaştırabiliriz. Önder Apo’ya yönelik uygulanan ağır tecrit ve işkence uygulamaları Türk devletine ve destekçilerine kaybettirecektir. Erdoğan ve Davutoğlu bir kez daha tarihi bir yanlışı yaptılar. Kendi sonlarını kendi elleri ile getirdiler. Onların saldırıları nereden gelirse gelsin bu iradeyi hiçbir zaman kıramayacaklar. Bunlardan önceki hükümetlerin akıbeti ne olmuşsa aynı sonu yaşayacaklarına hiç kimsenin şüphesi olmasın, Çiller ve Doğan Güreş’in akıbetinden daha kötüsünü yaşayacaklardır. Yani 30 yıllık süreçte, Kürt sorunun çözümünde Kürt Özgürlük Hareketini muhatap almayarak kendi sonlarını nasıl getirdi iseler Erdoğan ve AKP’de bu faşizan uygulamaları ile kendi elleriyle sonlarını getireceklerdir.
‘ÖZEL SAVAŞ KONSEPTİNE KARŞI TOPYEKÛN BİR MÜCADELE VERİLMELİDİR’
AKP, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağır tecritle eş zamanlı Kürt halkına, HDP’ye karşı siyasi soykırım operasyonları yürütürken son olarak da Medya Savunma Alanlarına yönelik hava saldırıları düzenlemekte. Sizce AKP bu saldırılarla neyi amaçlıyor?
Önderliğimiz üzerinde uyguladığı ağır tecritle eş zamanlı olarak siyasi soykırım operasyonlarını başlattı. Bu operasyonlar yeni bir operasyon değildir. Bu operasyonla birlikte Ortadoğu’da yeni bir süreç başladı. Bu süreç özel harp dairesi ve gladyosunun savaş konsepti tarafından başlatıldı. Türk devleti siyasi soykırım operasyonu ile birlikte askeri operasyonları da başlatarak Medya Savunma Alanlarına yönelik hava operasyonları düzenledi. Bu operasyonlarda bölge halkı zarar görüp yaralanırken, HPG Komuta Konsey Üyesi Şervan Varto yoldaşımız da şehit düşmüştür. Bu yeni bir süreçtir komple bir savaşın saldırılarının start aldığını göstermektedir. Erdoğan ve Davutoğlu’nun düşmanlıkta sınır tanımadıklarının da ifadesidir. Çözüm sürecinin kendileri için iktidarlarını güçlendirme ve hegemonyasını geliştirmeden ibaret olduğunu da gösteriyor. Bu faşist ikili güruh hala seçim sonuçlarını hazım etmiş değiller.
Halklarımızın birliktelik mücadelesini kırmak için AKP hükümeti ve devleti böylesi bir komplo başlatmıştır. Seçim sürecinde halkların demokratik partisi HDP’ye yönelik operasyonlar başlatarak milyonların içerisinde Amed mitinginde patlamalar gerçekleştirdi, buna rağmen de yenilgiden kurtulamadı.
‘HDP’NİN BAŞARISI TÜRK ULUS-DEVLET ÇİZGİSİNİN ÇÖKÜŞÜDÜR’
Türkiye üzerinden Ortadoğu’ya dayatılan Türk ulus-devlet çizgisi bu seçimle yenildi. Yine Kürdistan’a dayatılan imha-inkâr çizgisindeki kültürel soykırım rejimi yenildi. Her türlü baskı, katliam, asimilasyon, derinleştirilmiş özel savaş uygulamalarına rağmen sistemin Kürtlüğü yok edemediği, tersine geçen süreçlerden çok daha farklı ezici bir çoğunlukla, bütünlükle Kürtlerin Demokratik Özerk Kürdistan’dan yana tutum belirlediği ortaya çıktı. HDP’nin kazanması ile gerçekleşen budur. Türk ulus-devlet çizgisi çökmüş yerine Türkiye demokratik ulus çizgisi, yine kültürel soykırım rejimi yenilmiş ve yerine Kürdistan Demokratik özerkliğinin şekillenmesi başlamıştır. 7 Haziran seçim sonuçlarıyla birlikte Türkiye ve Kürdistan’da yeni bir süreç başlamıştır. Bir sistem çökerken diğer sistemin ilk adımlarının temelleri atılmıştır.
‘AKP, 7 HAZİRAN SEÇİMİNİN İNTİKAMINI KATLİAMLARLA, ASKERİ-SİYASİ OPERASYONLARIYLA ALMAK İSTİYOR’
AKP, seçim sürecinde HDP’yi geriletmek ve kendi kemikleşmiş tabanındaki çözülmeyi engellemek için her türlü kirli yönteme başvurarak, propagandasında söylenmedik söz bırakmayarak devletin ve iktidarın tüm gücünü kullanmıştır. HDP’yi salt Kürt partisi olarak gösterip, HDP’nin demokratik ulus projesinin önüne geçmek için her türlü kara propagandayı yapmış ve başarıyı engellemek, sabote etmek için ise polis ve derin devlet gücünü AKP, sınırsızca kullanmıştır. Yine Kürt halkını tehdit etmek, korkutarak sindirmek, Kürdistan’da oy oranını düşürmek için de birçok yönelim içerisine girmiştir. HDP-MHP, HDP-Hüda PAR çatışması görüntüsü yaratarak her türlü hileye başvurmuştur. Ağrı, Bingöl, Mersin, Adana saldırıları başta olmak üzere seçim süreci boyunca HDP’ye karşı yapılan yönelimler seçimi sabote etmek ve HDP’nin barajı aşmasını engellemek içindi. 5 Haziran’da Amed’te gerçekleşen katliam girişimi, AKP’nin kirli emellerini ve iktidar için ne kadar gözü kara bir tutum içine girdiğini tüm çıplaklığıyla göstermiştir. Buna karşı Erdoğan’ın bizzat talimatıyla saldırıların tırmandırılması emri yürürlüğe sokulmuştur. Seçimlerdeki yenilginin intikamını almak amacıyla Kobanê’ye destek vermek amacıyla kendini örgütleyen Sosyalist, Demokratik Gençlik Federasyon’una yönelik Urfa’nın Suruç ilçesinde insanlık dışı bir saldırı geliştirdiler. Bu saldırının sonucunda 31 gençlik üyesi, devrimci sosyalist insanımız şehit düştü. Çoğunluğu ağır olmak üzere 100’den fazla genç de yaralandı. Bu saldırısının üzerini kapatmak için tekrardan hava saldırılarını Medya savunma alanımızda yoğunlaştırarak devam etmiştir. Bu saldırılarla iki yıllık süreçte Önder APO’nun muazzam çabasıyla sürdürülen Kürt sorunun demokratik çözüm şansını ortadan kaldırmışlardır. Son saldırı dalgası ne kısa vadelidir nede salt askeridir. Yeni bir faşist zihniyetin komple savaş konseptinin devreye girmesidir. Dayatılan ya teslim olacaksınız ya da imha olursunuzdur. Saldırılar siyasi, kültürel, ekonomik ve diplomatik eksenlidir. AKP ve Erdoğan tarihi hata yaparak, tekrardan klasik zamanı geçmiş yöntemlerle sonuç almaya çalışmaktadır. Açık ki,  bu inkârcı ve faşist sömürgeci yöntemlerle hiç bir yere varamaz. Bu saldırılara karşı başta Kürdistan halkı,  Ezilen halklar ve demokrasi yanlıları mücadelelerini büyütmelidirler. Komple özel savaş konseptine karşı büyük bir mücadele verilmelidir. Bu son operasyonları başlatanlar ile onların destekçileri kaybedeceklerdir. Halkımız başta Kürdistan’da ve yurtdışında Önderliğine sahip çıkmalıdır. Önder Apo’nun özgürlüğü için mücadele halkasını oluşturmalıdırlar.
‘AKP, İMRALI’DA BİR TİYATRO SAHNELEDİ’
2013 Newroz’undan bu yana bir çözüm süreci başladı. Şuan baktığımızda AKP Hükümeti’ni bu saldırılarıyla çözüm sürecini bitirdiğini görüyoruz. Neden bu süreci alelacele bitirmek istedi? Sizce bunun altında yatan nedenler nelerdi?
AKP hiçbir zaman sorunların çözümü arayışına girmedi. Tüm görüşmelerde, tüm süreçlerde Türk devleti, Kürt Özgürlük Hareketini mücadelesiz bırakmak, hareketimizi zayıflatmak ve halkımızın örgütlülüğünü parçalamayı amaçladı. 2013’ten bu yana da İmralı’da başlattığı diyalog süreci bir tiyatroydu. Başta Önder Apo olmak üzere Özgürlük Hareketi bunun farkındaydı. Kürt Özgürlük Hareketi bunu çok iyi biliyordu. Kürt sorunun demokratik çözümü için Türk devletine bir şans vermişti. Önder Apo, tarihi bir duruş gösterdi. Ancak bu görüşmelerde Türk devletinin Kürt sorunun çözme gibi bir arayışı yoktu. Ve kendi duruşunda da ısrar etti. Ve son olarak Türkiye’de gerçekleşen 7 Haziran seçimleri onların maskelerini düşürerek, gerçek yüzünü ortaya koydu. Bunun için seçim sonuçlarını hazım etmediler. Çünkü Tayip Erdoğan sultası bitti, AKP Hükümetinin iradesi kırıldı, bölgedeki zehirli siyaseti açığa çıktı. Bu arayışları, bu operasyonları kırılan iradeyi varmış gibi göstermeye çalışmak içindir.
‘AKP DEVLETİ ÖZGÜR BİR İRADENİN GELİŞMESİNİ İSTEMİYOR’
Türk devleti DAİŞ çetelerine karşı oluşturulan koalisyonda yer almayarak çetelere destek verdi. Ne oldu da Türk devleti birden DAİŞ çetelerini düşman gördü? Siz Türk devletinin, DAİŞ’e karşı son tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faşist AKP devleti ve destekçileri Rojava Kürdistan’ına yönelik saldırılarını hız kesmeden sürdürmüştür. Tecavüzcü, insanlık dışı, ahlaksız bir çete örgütü olan DAİŞ çetelerine destek verdi. Türk devleti, DAİŞ maskesi altında Rojava Kürdistan’ında, Kürt halkının iradesini kırmak için böylesi bir çete örgütüyle savaşını devam ettirdi. Son olarak da tüm dünya Kobanê’de gelişen katliamın sorumlusunun AKP ve Erdoğan olduğunu gördü. Ve açık bir şekilde şunu da söylediler; “yanımızda özgür bir iradenin gelişmesine izin vermeyeceğiz.” Yanlarında istemedikleri bir ideolojinin yaşam bulmaması için operasyonların startını verdi. AKP yetkilileri de bunun açık bir şekilde dile getirdi. Bu operasyonlarla Kürt Özgürlük Hareketini mücadelesinden uzaklaştırarak, teslim almak istedi. Şimdide aynı şeyleri tekrardan söylüyorlar; “ya teslim olun ve gerillayı dağıtın, ya da size yaşama hakkı tanımayız.” Ve bende bunların bu söylemine karşı şunu açık bir şekilde dile getiriyorum: Bu mücadele 40 yıldır devam ediyor. 1000’lerce bu halkın evladı, özgürlük, insanlık değerlerini korumak için cesur, fedai bir şekilde savaşarak şehit düştü. Milyonlarca Kürt, kendi topraklarından göç ettirildi. Binlerce tutuklu cezaevlerinde işkencelerle karşı karşıya kaldı. Ama asla özgürlük mücadelesinde vazgeçmemişse bundan sonrada bir kırk yıl daha da sürerse yinede mücadelesini sürdürecektir. Nasıl ki 2009 yılının Nisan ayında başlattıkları siyasi soykırım operasyonlarını bu son dönemde de devam ettirmek istiyorlar. Bu ne yeni bir uygulamadır, ne de yeni bir saldırı dalgasıdır. Tekrardan bu saldırılarla kendilerini tekrarlıyorlar. Bu uygulamalarla hiçbir güç Özgürlük Hareketine bir adım geri attıramaz. Ve hiçbir zaman Özgürlük Hareketi, özgürlük değerlerinden, halkların savunmasından, mücadeleyi yükseltmeden ve demokratik bir sistemin oluşturmasından, özgürlük taleplerinden vazgeçmeyecektir. Bunun için AKP devleti yeni komplolarını devreye koymak için koalisyon güçleriyle bir anlaşma yapmıştır. Tetikçisi DAİŞ çetelerini oluşturan faşist AKP devleti, sanki bu çetelere karşı savaşıyormuş gibi kendini göstermeye çalışmakta. Bu bir aldatmacadır, sahtekârlıktır ve büyük bir ahlaksızlıktır.
‘TÜRK DEVLETİ SON ANLAŞMA İLE HALKLARIN UMUDUNU KIRMAK İSTİYOR’
Türk devletinin DAİŞ’e karşı koalisyon güçleriyle yaptığı 8 maddelik anlaşmayı siz nasıl okuyorsunuz? Bu anlaşma ile Türk devleti neyi amaçlıyor?
Bunun yanında DAİŞ ile savaşıyorum adı altında Rojava devrimine müdahale etmek istiyor. Rojava devrimini boğmanın alt yapısını oluşturmaya çalışıyor. Güvenli bölge, tampon bölge oluşturma adı altında istediği zaman Rojava Kürdistanı’na girerek 40 yıllık kazanımları dağıtmayı amaçlamak için Özgürlük Hareketimize saldırıyor. Aynı zamanda insanlık değerlerinde nasibini alamayan DAİŞ çeteleri ile Özgürlük Hareketimizi aynı kefeye koyuyor. Ve bu şekli ile uluslar arası güçlere çağrıda bulunarak: “Gelin teröre karşı yeni bir anlaşma yapalım” diyor. Ve tüm dünya da şunu iyi biliyor DAİŞ ve faşist zihniyete karşı direnen Özgürlük Hareketimiz ile Rojava devriminin savunucu güçleri YPG ile YPJ’dir. Şunu da herkes iyi bilsin: Eğer Özgürlük Hareketimiz olmasaydı hem Rojava hem de Güney Kürdistan başta olmak üzere DAİŞ çeteleri tüm bölgeyi işgal ederek faşist zihniyet ile şeriat kanunlarını devreye koyardı. Eğer şuan insanlık Ortadoğu’da kendi varlığından söz ediyor ise, kendilerini güç kılıp bunu geliştiriyorlarsa, bunun yanında koalisyon güçleri ile birlikte bir arayış içerisine girmiş ise bu Önder Apo’nun Demokratik modernite paradigması ve felsefesiyle, şehitlerimizin mücadelesi ve PKK duruşu sayesindedir.
Ayrıca tüm demokratik güçler çok iyi bilmelidir ki; AKP Hükümeti iktidarını güçlendirmek ve kazanımı için tüm halkların katliam fermanını vermiştir. Bu fermanla Özgürlük Hareketini dağıtmayı, halkların geleceğini ve umutları ile insanlık değerlerini yok etmeyi amaçlamaktadır. Bunun için bölgede yaşayan halklar Türk devletinin amaçlarını iyi görerek bunun karşısında mücadele cephesini büyüterek, mücadelelerini yükseltmeliler. Ancak bu şekliyle, bu saldırlar boşa düşürülebilinir.
‘ŞENGAL KATLİAMI İLE ROJAVA DEVRİMİNİ BOĞMAK İSTEDİLER’
Son olarak 3 Ağustos 2014 tarihinde Ezidi halkına yönelik DAİŞ çetelerinin gerçekleştirdiği Şengal katliamının birinci yılına giriyoruz. Şengal Katliamına destek veren devletler, bu katliam ile neyi amaçlamak istedi?
3 Ağustos 2014 tarihinde DAİŞ çeteleri, KDP’nin işbirliğiyle Şengal bölgesine yönelik bir saldırı geliştirdi. Bu saldırının sonucunda yüz binlerce insan kendi topraklarından çıkartıldı, göç ettirildi. Binlerce kız, çocuk, kadın, ihtiyar esir alınarak pazarlarda satıldı. Ve binlerce insanın kafası kesilerek katledildi. KDP, bu katliamın hesabını vermiş değildir. O zamanda amaçları Şengal’i çetelere bırakıp, halkı katliamdan geçirerek Rojava devrimini çembere alarak boğmak istiyorlardı.
KDP, Cizre kantonunu dağıtarak, kendilerine bağlamak için Türk devleti ile DAİŞ çeteleri ile hareket etmeye başladı. Rojava’yı tehdit altında tutmak için çeşitli komplolara başvurdu. Aylarca Şengal halkını ve Özgürlük hareketini koridoru kapatarak çembere alarak, teslim almak istediler. Ancak Özgürlük Hareketi tarafından gerekli tedbirler alınarak yeni bir katliamın önüne geçilmiştir.
’KDP KENDİ SUÇUNUN ÜSTÜNÜ ÖRTMEK İÇİN HAREKETİMİZE YÖNELİK KOMPLOLAR GELİŞTİRİYOR’
Sizin de söylediğiniz gibi Türk devleti ile KDP, bu planlarında başarılı olmadılar. Ancak son zamanlarda da özellikle KDP, Kürt Özgürlük Hareketine yönelik komplolar geliştirmek istiyor? KDP, bu komplolar ile ne yapmak istiyor?
Ayrıca Şengal alanında yaşayan Ezidxan toplumu, kendi siyasi iradelerini oluşturarak, kendi meclislerini ve kendi öz savunma gücü YBŞ’yi oluşturarak bu saldırıları ve planları boşa düşürdü. Bunun üzerinden bir yıl geçti. Halen de KDP , “neden Ezidi halkının tamamı katledilmedi, neden Özgürlük Hareketi buna müsaade etmedi, neden Maxmur’u, Celawla’yı, Kerkük’ü korudu, neden halkların umudu olarak oralarda kaldı” diyerek buna karşı tehditlerini, şantaj siyasetini sürdürmektedir. Hiç bir toplumsal ahlaka uymayan saldırılar ile komplolar geliştiriyor. Son olarak da Şengal alanında komplo sonucunda üç özgürlük savaşçısı şehit düşürüldü. Bu görünen bir örnektir. “Ben savaşmıyorsam sende savaşmayacaksın” diyerek kendi suçunun üstünü örtmek istiyor. Tüm dünya Özgürlük Hareketimizin tüm tehlikeleri göze alarak Şengal katliamını gerçekleştirenlere karşı bir müdahalede bulunduğunu gördü. Hareketimiz, halkı Şengal’de tutarak, savunmasını yaptı. Şengal halkının savunması, insanlık değerlerinin savunmasıydı. Ezidiler, Türkmenler, Asuriler, Süryaniler, Ermeniler, Kakailer, Şiiler, Aleviler ve tüm Ezilen halklar Kürt Özgürlük Hareketine umut bağladılar. Eğer Şengal halkının tamamı bir temizlik harekâtıyla o kutsal topraklardan sürülseydi en büyük suçlusu şüphesiz KDP olacaktı. Bunu görmek yerine adeta niye bırakmadınız DAİŞ başarsın diye her gün sizler Şengal’de misafirsiniz diyerek tepkisini ortaya koymaktadır. Şengal’deki varlığımızdan rahatsız olan KDP, 24 Temmuzda faşist AKP ve Erdoğan’ın gerçekleştirdiği yeni katliamlar ve saldırıların yanında yer alarak bir kez daha gerçek yüzünü göstermiştir. Şengal’deki halkımız katliamdan geçseydi o zaman bölge halkları büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalırlardı. Şengal’in insani değerlerinin korumak ve savunmak, tüm Ezilen halklar için umut ışığı olurken, halkların birlikte yaşamasını ve mücadele etmesine yol açmıştır. Bunun yanında katliamın yıl dönümü olan 3 Ağustos günü, başta Ezidi halkı olmak üzere tüm Kürdistani halklar eylemselliklerini büyütmeliler, direnişi yükselterek, mücadele cephesini büyütmeliler. Her yerde bu katliam kınanmalı. Ve 73. Katliamın diğer katliamlar gibi amacına ulaşmasına müsaade edilmemelidir.
‘TÜM HALKLARI SEFERBERLİK, SERHILDAN VE DEVRİM RUHUYLA MÜCADELE ETMEYE ÇAĞIRIYORUM’
Kürt halkına, Kürt Özgürlük Hareketine yönelik geliştirilen bu saldırlar karşısında halklar, nasıl bir mücadele vermeli? Bunun için neler yapılmalı?
Ezidi halkı geçen 72 katliamda bilinçli, örgütlü ve savunmasız olduğu için katledildi.  Ancak 73. Katliam bu şekliyle olmadı. Bu katliamı gerçekleştirenler ise başarıya ulaşmadılar. Kaybedenler ise bu katliam saldırısını geliştirenler ve onların destekçileriydi. Bunun için katliamcılara karşı mücadele verilmeli ve mücadele cephesi genişletilmelidir. Bu esas üzerine yeni başlatılan soykırım konseptinin amacı, tüm Kürdistan parçalarındaki ve Kürdistan dışında oluşturulan kazanımların ve halkların yok edilmesine yöneliktir. Bunun için başta kadın ve gençlik, demokratik-sosyalist güçler, ezilen halklar, sivil toplum örgütleri ve tüm özgürlük talebinde bulunan halklar, bu saldırılar karşısında sesiz kalmamalı, eylemselliklerini geliştirmeli, örgütlülüklerini büyütmeli, birlikteliklerini oluşturmalıdır. Bu saldırılar ne ilktir, ne de son olacaktır. Bu sorun çözülene kadar ve Kürt halkı, Kürdistan ve bölgede yaşayan halklar, kendi haklarına kavuşmayana kadar bu mücadele devam edecektir. Artık zaman büyük mücadele verme zamanı, mücadeleyi yükseltme zamanıdır. Eylemsellikleri geliştirme zamanıdır. Ve seferberlik, serhıldan, ruhuyla mücadele vermenin zamanıdır. Başta 3 Ağustos dünya Şengal gününde yapılacak tüm eylemselliklere kitlesel katılmaya çağırıyorum. Hala DAİŞ çetelerinin elinde bulunan binlerce esirin kurtarılması ve Şengal’in özgürleştirme hamlesine tüm Ezidi gençliğimizi ve Kürdistan gençliğini Şengal direnişine katılmaya çağırıyorum
‘HALKLARIN MÜCADELESİ AKP’Yİ VE ERDOĞAN’I YOK EDECEKTİR’
Herkes bu ince ve hassas süreci iyi okumalıdır. Bu, AKP devletinin son hamlesidir. Halkların mücadelesi ile AKP ve Erdoğan siyaseti gerileterek, yok olacaktır. Bu mücadelede kazanacak olan bu mücadeleyi yürüten halklar olacaktır. Bunun için bir kez daha Önderliğe Özgürlük Hamlesi esas alınmalıdır. Ve Önderliğe ve halklara özgürlükten başka hiçbir şey esas alınmamalıdır. Ve tüm mücadele bu esaslar üzerine büyütülmelidir. Bir kez daha böylesi bir dönemde Önder Apo’nun duruşu, düşünce ve ideolojisi ile demokratik modernitenin yaşam bulma felsefesi ve demokratik ulus felsefesi esas alınmalıdır. Bu esas üzerine tüm gençlere çağrıda bulunuyorum: Bulunduğunuz tüm alanlarda bu mücadelenin öncülüğünü yapın, öz savunma hakkınızı kullanın ve bu faşist güçlerden hesap sorun. Artık yeni bir sürece girmiş bulunuyoruz. Bu süreç kısa vadeli bir süreç değil uzun vadeli bir mücadele sürecidir. Çünkü saldırılar büyüktür, buna karşı da direniş ve mücadelede büyük olmalıdır. Tüm yönleriyle bir saldırı geliştiriliyor. Askeri, siyasi, kültürel, ekonomik, diplomatik alanlarda saldırı yürütülüyor ve bu saldırılar tüm yönleriyle devam ediyor. Bunun için bizlerde mücadelemizi tüm alanlara yaymalıyız sömürgeci faşistlerin tüm kurum ve beslendikleri alanlar hedeflenmelidir. Komutan Şervan yoldaşımızın çizgisinde birer fedai olarak halkımızın öz savunmasını sağlamaktır, gün Önder Apo’yu özgürleştirme günüdür, gün demokratik ulusu öz gücüyle inşa etme günüdür ve gerilla saflarına katılma günüdür. Bir kez daha Şehit Şervan ve Şehit Zafer yoldaşlar şahsında tüm özgürlük mücadelesi ve devrim şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum, anılarına bağlı kalmanın yegâne sözümüz uğruna şehit düştükleri davayı zafere ulaştırmak olacaktır diyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder