KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, “Şu anda
hükümetin yürüttüğü politikalar net ve açık biçimde bir savaş doğrultusundadır.
Tamamen Kürt Özgürlük Hareketi'ni ezme ve tasfiye etme politikası yürürlüğe
konulmuş durumdadır. Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe mutabakatını reddetmesi ve
Önder Apo'ya tecrit uygulamasıyla başlatılan bu savaşa karşı durmak dışında
özgür ve demokratik yaşamı sağlatacak başka bir yol yoktur” dedi.
Yaptığı yazılı açıklamada, 7 Haziran seçimlerinde Kürt Halk Önderi Abdullah
Öcalan’ın büyük çabasıyla gerçekleşen Dolmabahçe Mutabakatı’nda somutlaşan
demokratikleşme temelinde tüm soruların çözümünü sağlatma çizgisinde Tayyip
Erdoğan’ın “taraf da yok, masa da yok, Kürt sorunu da yok” çizgisinin büyük bir
mücadele içinde olduğunu belirtti.
Sonuçta kazananın demokratikleşme çizgisi, kaybedenin hegemonik, otoriter,
tekçi çizgi olduğunu kaydeden KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, “Siyasi
partilerin seçim sonuçlarına göre davranması gerekirken AKP ve MHP’nin otoriter
bir politikayı dayatması, halkın iradesine karşı bir darbe niteliğinde ortaya
çıkmıştır. Demokratikleşme temelinde tüm sorun alanlarını ortadan kaldırmak
yerine, gerillaya silah bırakma dayatması yaparak Türkiye bir çatışma
sarmalının içine sokulmuştur. AKP seçim öncesi planladığı iç ve dış tehdit
algısı yaratarak Türkiye'yi hegemonik otoriter bir sistem haline getirme
politikasını yeniden devreye sokmuştur.
Şu anda ortaya çıkan topyekun savaş ve Özgürlük Hareketi'ni ezme saldırısı
bu politikanın sonucudur. AKP hükümetinin Önder Apo'nun tecridini sürdürmesi ve
seçimden sonra baraj yapımlarını hızlandırması ve tutuklamaları
yaygınlaştırması da Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe mutabakatı da yok, taraf da
yok, müzakere de yok, Kürt sorunu da yok biçiminde ifade ettiği savaş
politikasının en somut pratikleşmeleri olmaktadır. Önceleri de uygulanmayan
ateşkesin tümden bitirilmesi anlamına gelen bu uygulamalardan vazgeçilmesi
çağrımızdan sonra Özgürlük Hareketi'ne karşı savaş açılması ve HDP üzerinde
yoğun baskı kurulması Tayyip Erdoğan’ın politikalarının tümüyle pratiğe
konulacağını gözler önüne sermiştir. Bülent Arınç’ın daha Suruç katliamından
önce Trabzon’da yaptığı konuşmada ‘Terör örgütünü zor günler bekliyor, ağır
bedeller ödeyecekler’ demesi Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı büyük bir savaş
planlandığının ve devreye konulacağının açıkça ilanı olmuştur” dedi.
‘ERDOĞAN OTORİTER, HEGEMONİK BİR SİSTEM KURMAYI HEDEFLİYOR’
Suruç katliamından sonraki tüm gelişmelerin bu katliamda AKP hükümetinin,
özelde de Tayyip Erdoğan ekibinin parmağının olduğunun açıkça ortaya koyduğunu
da belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, Tayyip Erdoğan’ın tüm çabasının
otoriter, hegemonik bir sistem kurmak ve bu temelde Kürt Özgürlük Hareketi ve
demokrasi güçlerini ezmek olduğunu belirtti.
“Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin özgürlük mücadelesi ile sarsılan ve
işlemez hale gelen 12 Eylül rejimi Tayyip Erdoğan’ın öngördüğü siyasi sistemle
restore edilmek istenmektedir. Tayyip Erdoğan ekibi ve AKP hükümetinin tüm
çabası böyle bir restorasyonu gerçekleştirmeye yöneliktir. Seçimle elde
edemediği sonucu 7 Haziran seçimlerine yaptığı bir siyasi darbeyle elde etmek
istemektedir. Şu anda güçlü bir hükümetin bile uygulamaya cesaret edemediği
adımlar atılması bu amaçlıdır” diyen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, AKP
Hükümetininin şimdi de böyle bir darbe yaptığını belirtti.
Bunu MHP ve CHP’ye de kabul ettirmeye çalıştığını, terörle ilgili bilgi
vermek adına MHP ve CHP ile görüşmeler yapmasının, HDP’yi dışlamasının başka
bir anlama gelmediği de vurgulanan açıklamada şunlara yer verildi: “Bu girişim
aynı zamanda CHP’ye yapılan bir komplo niteliğindedir. Koalisyon görüşmeleri
öncesi CHP’ye Kürt Özgürlük Hareketi'ne ve demokrasi güçlerine karşı savaş
anlamına gelen siyasi programı dayatmış bulunmaktadırlar. Amaçladığı otoriter,
hegemonik, tekçi zihniyete CHP’yi de ortak etmek istemektedir. AKP böylece içte
ve dışta teşhir olan hükümetini CHP ile maskelemek ve bu temelde CHP’yi de
savaş hükümetinin koltuk değneği yapmayı hedeflemektedir. Böylece 7 Haziran’da
ortaya çıkan demokratik ulus temelinde demokratik Türkiye'nin yolunu kapatmış
olacaktır. Zaten MHP fikirlerini hakim kılmak isteyen 12 Eylül restorasyonuna
hiçbir engel olmadan destek verecektir. Bilindiği gibi MHP’nin başbuğu Türkeş
‘12 Eylül bizim fikirlerimizi iktidar yapmıştır’ demiştir.
‘AKP’NİN İKTİDARDA KALMAK İÇİN SAVAŞ DERİNLEŞTİRMEKTEN BAŞKA SEÇENEĞİ
KALMAMIŞTIR’
Türk devleti Kürt sorununu çözmediği müddetçe bu politikaları hangi hükümet
gelirse gelsin sürdürecektir. AKP yıllardır ‘Kürt halkını en iyi ben oyalarım;
Özgürlük Hareketi'ni en iyi ben ezerim’ diyerek iktidarda kalmıştır. Ancak 7
Haziran seçimlerinde bu kapasitesinin kalmadığı görülmüştür. Bu durum AKP
hükümetinin iktidardan düşmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle Tayyip Erdoğan
ekibi ve AKP yeniden ‘Kürtleri en iyi biz ezeriz, dolayısıyla iktidar bizim
hakkımızdır’ diyerek bugünkü savaş politikasını yürürlüğe koymuşlardır. Kürt
sorunu çözülüp Türkiye demokratikleşmediği müddetçe iktidar olmanın kanunu bu
olduğuna göre, AKP'nin iktidarda kalmak için savaşı derinleştirmekten başka bir
seçeneği kalmamıştır. AKP'nin yürüttüğü savaş politikaları için ileri sürdüğü
gerekçeler sadece iktidarı yeniden elde etmek için yürüttüğü savaş
politikalarını örtmeyi amaçlayan demagojik söylemlerden başka bir anlam
taşımamaktadır.”
Artık önceki yıllarda yürüttüğü özel savaş politikalarıyla Kürt halkını ve
demokrasi güçlerini oyalamasının mümkün olmadığına dikkat çeken KCK Yürütme
Konseyi Eşbaşkanlığı, “Çünkü Tayyip Erdoğan’ın Kürt sorununu çözümsüz bırakarak
kendini iktidar yapma politikası 28 Şubat 2015’te gerçekleşen Dolmabahçe
mutabakatıyla deşifre edilmiş ve sona erdirilmiştir. Taraf da yok, masa da yok,
müzakere de yok, Kürt sorunu da yok sözleri, Kürt halkına karşı yürütülen özel
savaş politikasının bu mutabakat çerçevesinde artık yürütülemez hale geldiği
noktada söylenmiştir. Zaten Kürt Özgürlük Hareketi de 7 Haziran seçimlerinden
sonra kamuoyuna yaptığı açıklamada artık bir çözüm sürecinden söz edilecekse
derhal on başlık temelinde müzakereler yapılması, bunların Mecliste anayasal ve
yasal normalar haline getirilmesi ve bu sürecin yürümesi için tahkim edilmiş
ateşkesin sağlanması gerektiğini vurgulamıştır. İşte AKP'nin Kürt Özgürlük
Hareketi'ne karşı savaşı tırmandırması bu açıklamanın reddedilmesinin doğal
sonucu olarak görülmelidir.
24 Haziran’da yüzlerce siyasetçinin, yurtseverin, demokratın, devrimcinin
tutuklanması, gerillaya yönelik hava saldırılarının süreklileştirilmesi, bu
saldırıları protesto eden gençlerin, çocukların sokak ortasında öldürülmeleri,
bu saldırıların sürdürülmesinde ısrar edilmesi, tüm demokratik yurtsever basına
yönelik internet erişiminin engellenmesi, tüm basının bu savaşın psikolojik
savaş aygıtları gibi çalışması tamamen 1990’lı yılların topyekun ve kirli savaş
konseptinin yeni koşullara uyarlanarak pratikleşmesi olmaktadır. Tayyip Erdoğan
ekibi ve AKP hükümeti Kürt halkına, Özgürlük Hareketi'ne ve demokrasi güçlerine
teslimiyet dayatmaktadır. Böylece Kürt sorununda bir çözüm politikası olmadığı
bir daha görülmüştür.
‘SAVAŞ POLİTİKALARIN DURDURMAK İSTEYENLER GEÇMİŞ DÖNEM TECRÜBELERİNDEN
YARARLANMALI’
Çözüm süreci ve politikaları Kürt sorununu çözmek için vardır. Çözüm süreci
denilip gerekleri yapılmayınca durumun bu noktaya geleceği tartışmasız bir
gerçekliktir. Dolayısıyla hem Kürt sorununun çözümünde bir zihniyet ve politika
olmayacak, hem de süreçten söz edilecek; bu söylemlerin çocukların da
inanmayacağı bir demagojiden ibaret olduğu açıktır. Eğer bu savaş politikaları
ortadan kaldırılmak, kalıcı çözüm ve barış sağlanmak isteniyorsa ortaya çok net
demokratikleşme ve çözüm politikaları konulmak durumundadır. Eğer bir savaş
politikası yürütecek koalisyon hükümetinin parçası olunmak istenmiyorsa
koalisyon tartışmalarına katılan her parti bu gerçeği çok açık, net ve somut
bir biçimde muhatapların önüne koymak durumundadır” dedi.
Türkiye’de savaş politikalarını durdurmak isteyen herkesin geçmiş dönemin
tecrübelerinden yararlanarak, tüm çabaların ve mücadelelerin merkezine
Türkiye’nin demokratikleşmesini ve bu temelde Türkiye’nin tüm sorunlarının
çözümünü koyması gerektiğini de belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı şöyle
devam etti: “Çünkü bu hedefleri önlerine koymadan yürütecekleri hiçbir çaba
kalıcı barış ve istikrar getirmeyecektir. Şu anda tüm demokrasi güçlerinin
üstüne düşen görev, 5-10 maddelik bir demokratikleşme programı temelinde
demokrasi mücadelesini yürütme ve Türkiye'yi bu temelde bir demokratikleşmeye
uğratmaktır. Artık şu ya da bu hükümetin demokratikleşme yönünde adım atıp
atmayacağına bakmadan örgütlü toplumla birlikte bu demokratikleşme programı
derhal pratikleşmeye geçirilmelidir. Türkiye'de demokrasiyi sadece parlamento
içi yürütülecek mücadeleyle gerçekleştirmek mümkün değildir. Toplumsal
muhalefeti harekete geçirmeden Türkiye'de temel sorunları çözecek bir
demokratikleşmeyi gerçekleştirmenin mümkün olmadığını Türkiye siyasi tarihinin
tecrübesinde görmek mümkündür.
Kürt Özgürlük Hareketi ve halkı; ya demokratik siyasal yoldan Türkiye'nin
demokratikleşmesi gerçekleşecek, başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye'nin
temel sorunları bu temelde çözülecek, ya da Kürt halkı kendi örgütlü gücüyle
özyönetimini kurup kendi özgür ve demokratik yaşamını gerçekleştirecektir
açıklamasını defalarca kamuoyuna deklare etmiştir. Şu andaki hükümet ve sistem
içi siyasal güçler Kürt sorununun çözümünde adım atma yerine Kürt halkına karşı
savaş açarak Kürt halkını sindirip özgürlük taleplerini bastırma dışında bir
politik tutum ortaya koyamıyorlar. AKP hükümetinin en son ve MHP ve CHP’ye
giderek Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı savaş programını açıklamaları bunun en
somut ifadesi olarak ortaya çıkmıştır. Hiçbir siyasi parti de AKP’lilere savaş
yapacağınıza sorunları çözerek bu savaşı ortaya çıkaran etkenleri ortadan
kaldırın diyememiştir. Bu durum karşısında demokrasi güçleri başta AKP hükümeti
olmak üzere siyasi partilerden sorunları şiddetle halletme politikalarını
bırakarak çözüm için somut adım atmalarını istemelidir.
‘TÜRK DEVLETİ KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDE PALYATİF GİRİŞİMDE BULUNMUŞTUR’
Demokrasi güçlerinin yapması gereken şey, savaş politikalarına karşı sorunları
çözecek kendi politikalarını ortaya koymaları ve bu temelde mücadele
etmeleridir. Sadece soyut barış ve ateşkes çağrılarının savaş politikalarını
önleyemediği görülmüştür. Kürt Özgürlük Hareketi olarak yılardır tek taraflı
ateşkes ilan edip çatışmasızlık sağladığımız halde devletin Kürt sorununun
çözümünde bazı palyatif girişimler dışında hiçbir şey yapmaması bu gerçeğin
ifadesi olmaktadır. Bu açıdan ateşkes ve kalıcı barışı kalıcı çözümle
tamamlayan bir siyasi program ve bunun etrafında mücadelenin yükseltilmesi
şarttır.
Şu anda hükümetin yürüttüğü politikalar net ve açık biçimde bir savaş
doğrultusundadır. Tamamen Kürt Özgürlük Hareketi'ni ezme ve tasfiye etme
politikası yürürlüğe konulmuş durumdadır. Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe
mutabakatını reddetmesi ve Önder Apo'ya tecrit uygulamasıyla başlatılan bu
savaşa karşı durmak dışında özgür ve demokratik yaşamı sağlatacak başka bir yol
yoktur. Kürt halkı AKP'nin halkımızın özgürlük ve demokrasi özlemini bastırmayı
hedefleyen politikasını çok iyi bilerek örgütlenmeyi geliştirip, derinleştirip
yaygınlaştırarak mücadeleyi yükseltmelidir. Bunun için en başta da hiçbir
tutuklamaya kesinlikle izin verilmemelidir.
AKP hükümeti her gün hava saldırıları yaparak, tüm Kürdistan coğrafyasını
yakarak, siyasi soykırımı gerçekleştirerek, gençlerimizi ve çocuklarımızı
öldürerek özgürlük mücadelemizi bastırmayı önüne koymuştur. Bizler de halk
olarak, demokrasi güçleri olarak özgür ve demokratik yaşamın ancak bu otoriter
hegemonyacı ve tekçi zihniyet ve politikaya karşı mücadeleyle elde edileceğini
bilerek mücadeleyi yükseltmeliyiz. Amed zindanlarında teslimiyete karşı
yaşamını ortaya koyan Mazlum Doğan yoldaşın dediği gibi teslimiyet ihanete,
direniş zafere götürür.
Türk devletinin Önder Apo'ya yaklaşımı ve Önder Apo'nun büyük çabalarla
gerçekleştirdiği Dolmabahçe mutabakatını yok sayması halkımıza ve halklarımıza
karşı bir savaş açılması anlamına gelmektedir. Bu saldırı sadece ve sadece
direnişle püskürtülebilir. Bu temelde tüm halkımızı, demokrasi güçlerini
mücadeleyi yükseltmeye; 7 Haziran seçimlerinin mesajı olan Türkiye'yi
demokratikleştirme ve tüm sorunları bu temelde çözerek özgür ve demokratik yeni
bir Türkiye ve özgür Kürdistan'ı yaratmaya çağırıyoruz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder