18 Eylül 2015 Cuma

HDP'den ayrıntılı Cizre Raporu

HDP, Cizre'de devletin sivil katliamına ilişkin, "Cizre'de Sokağa Çıkma Yasağı Sırasında Sivil Yurttaşlara Yönelik İnfazlar ve Hak İhlalleri Raporu" hazırladı. Direniş tarihi nedeniyle Cizre'nin özellikle hedef alındığının, yine sivillerin doğrudan devlet güçlerince katledildiğinin belirtildiği raporda, ilçede kurşun isabet etmeyen evin bulunmadığına dikkat çekildi. Katledilenlerin yakınlarının anlatımlarına da yer verilen raporda, Bünyamin İrci’nin katledildiği ana şahitlik eden Abdurrahman Okşul'un ifadesi de yer alıyor. Okşul, infaz anını, "Bünyamin yaklaşan zırhlı aracı görünce elini kaldırıp ‘Yapma abi’ dedi. Ancak zırhlı araçtan üzerine ateş açılıp o an infaz edildi" diye anlattı.


'Cizre ablukasına neden gelindi', 'Neden Cizre', 'Cizre'de yaşananlar, tanıklıklar ve tespitler', 'Sokağa çıkma yasağının ulusal ve uluslararası hukukta yeri', 'Talepler', 'Yandaş basında Cizre' başlıklarını kapsayan rapor, 50 sayfadan oluşuyor.

CİZRE ABLUKASINA NASIL GELİNDİ?
Türkiye ile PKK arasında uzun yıllar yaşanan çatışmalı sürcin, PKK’nin tek taraflı ateşkes ilanlarıyla zaman zaman durduğu ancak devletin klasik tekçi ulus refleksleri nedeniyle bu ateşkes dönemlerinin kalıcı bir barışa evrilemediğine dikkat çekilen raporda, 2012 yılının sonlarına doğru başlayan 'çözüm süreci'nde de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın üstlendiği önemli role rağmen, AKP ve Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın savaşta ısrar eden politikalarına dikkat çekildi.
7 Haziran Genel Seçimlerinin ardından AKP'nin yeni savaş konseptine başladığının vurgulandığı raporda, Suruç ve Zergele katliamları hatırlatıldı.
Raporda, sokağa çıkma yasakları adı altında uygulanan vahşetin sonuçlarına değinilerek, Varto, Lice, Silvan, Sur, Yüksekova'daki infazlar örnek gösterildi.

NEDEN CİZRE?
"4 Eylül günü Cizre’de ilan edilen sokağa çıkma yasağı 9 gün sürekli bir şekilde sürdü. Güvenlik güçlerinin saldırıları sonucu şu ana kadar aralarında en az 4 çocuğun ve bir bebeğin de bulunduğu 21 sivil katledi" denilen raporda, 'Neden Cizre' sorusuna ise yanıt aranırken, "Cizre’nin tarihi ve siyasi geçmişine bakıldığında kentin hem devlet gözünde hem de Kürt halkı nezdinde sembolik önemde olduğu görülecektir. Sokağa çıkma yasağı altında uygulanan vahşetin neden özellikle Cizre’de bu kadar uzun sürdürüldüğü, insanlara ölülerini bile gömdürmeyen devlet zihniyetinin neden Cizre’de vücut bulduğu Cizre’nin direniş tarihine bakıldığında daha iyi anlaşılacaktır" denildi.
7 Haziran’dan Ağustos’un son gününe kadar sadece Cizre’de, Abdullah Özdal, Hasan Nerse(17) Emin Yanaş (10), Eyüp Ergen (27), Mesut Sanrı (39), Baran Çağlı (7), Sahip Akıl (31) isimli 7 kişinin hükümetin silahlı kuvvetleri tarafından katledildiğinin ifade edildiği raporda, sokağa çıkma yasağı başlamadan günler once Cizre’ye askeri yığınak yapıldığı, sadece sokağa çıkma yasağının başlamasına 3 gün kala 1 Eylül günü Nusaybin üzerinden Cizre'ye 150 zırhlı araç ve 50 otobüsle özel harekat polisleri sevk edildiği belirtildi.

'AKP ÇOCUK VE BEBEKLER DE DAHİL SİVİLLERİ KATLETTİ'
Raporda, Cizre'de yaşananlara ilişkin şunlar kaydedildi:
"Cizre’nin bütün cadde ve sokaklarında doçka, uçaksavar mermileri, A6 silahlarına ait mermiler, roket, bomba atarın da içerisinde olduğu onbinlerce mermi kovanı bulunmaktadır.
AKP Devleti Cizre’ye kelimenin tam anlamıyla topyekun savaş konseptinin tüm insanlık dışı araçlarını devreye sokarak açık bir sivil katliama girişmiş, 35 günlük bebek ve 7 çocuk sahibi bir anne de dahil olmak üzere 21 sivil yurttaşı katletmiştir. Yaşamını yitiren 21 kişiden 15’i direkt kolluk güçlerinin açtığı ateş sonucu katledilirken, geriye kalanlarda hasta olmalarına ragmen saatlerce ambulansların mahallelere girişine izin verilmemesi sonucu hayatını kaybetmiştir. Demokratik ve meşru bir talep Özyönetim ilanı şiddetle bastırılmak istenmiş, halkın demokratik talepleri görmezden gelinerek sivil infazlara girişilmiştir. Cizre halkı hukuksuz gözaltı ve ölüm tehdidi karşısında hendekler kazmak zorunda kalmış, sokaklara serdikleri battaniye ve çarşaflarla kendilerini çatılara yerleşen keskin nişancılardan korumak istemiştir.
150 bin nüfuslu ilçenin tamamına sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, ilçe ağır bir abluka altına alınmış, yasak boyunca halkın tüm hak ve özgürlükleri gasp edilmiştir. İlçeyle bütün bağlantılar koparılmış, halka ulaşmaya çalışan STK, milletvekilleri ve bakanlar ilçeye sokulmamıştır. İnsanlar evlerinden çıkamadıkları için gıda ihtiyaçlarını karşılayamamış, 50 dereceye yaklaşan Cizre sıcağında su ve elektrik kesintisi yapılmış, hayat tamamıyla can tehlikesi altında durmuştur.
7 Haziran'daki seçim sonuçlarından dolayı Kürt halkı Cizre özelinde cezalandırılmaktadır. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar uzun süreli ve kesintisiz sokağa çıkma yasağı uygulanmamıştır. Son bir haftada Cizre’de yaşananlar insanlık tarihinde utanç ve zulüm günleri olarak anılacaktır. Tüm bu zulümlerin sorumlusu seçimlerden istediği sonucu elde edemeyen, 400 vekili alamayan AKP hükümetidir. 90’lı yıllara rahmet okutan insanlık dışı uygulamalar Kürt halkının hafızasına ikinci bir Kobane olarak kazınmıştır.
Basında çıkan haberlere göre bu tür insanlık dışı topyekun savaş yugulamaları 'Cizre Modeli' altında Kürdistan’da 20 ilçeye daha uygulanacaktır. Kürt halkının direniş tarihini bilenler, bu tür uygulamaların başarısız olacağını yakından bilmektedir.
Son olarak İçişleri Bakanlığı Cizre belediye başkanı Leyla İmret’i görevden alarak Cizre halkının iradesine saygısızlık yapmaya devam etmektedir. Seçilmişlerin atanmışlardan üstün olduğunu zamanında sıkça vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt halkının seçtiği temsilcilere karşı açıkça savaş ilan etmiştir."
TESPİTLER
HDP, Cizre'deki vahşette tanıklık ve tespit ettikleri, yine ulaştığı bilgileri şöyle açıkladı:
* Sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi ile 2 heyet halinde ilçeye girmeye çalışan 11 vekilimiz 24 saat sonra ancak Cizre 'ye giriş yapabildi. Bütün askeri barikatlarda engellendiler , darp edildiler, hakarete uğradılar.Vekillerin araçlar ile Cizre girişine izin verilmedi. Bunun üzerine vekillerimiz ilçe girişinden yürüyerek devlet hastanesine ulaştı.
Cizre’ye girmeye çalışan heyetimiz asker ve polislerin engellemeleri ve hakaretlerine maruz kaldı. 11 vekilin içerisinde olduğu heyetimiz Cizre girişinden yürüyerek ilçe merkezine ulaştı.
* Polisin ağır saldırıları özellik Nur, Cudi, Yafes ve Sur mahallelerine dönük oldu.Nur Mahallesi'nde kurşun ve ağır silahlar neredeyse bütün evlere isabet etti.Saldırılar nedeni ile Nur Mahallesi bir enkaza dönüşmüş, adeta Kobanê'yi andırmaktadır. Yafes Mahallesi Berivan Caddesi üzerinde bulanan yaklaşık 40 ev özel hareket timlerinin açtığı ateş sonucu hasar görürken, 3 ev tamamıyla kullanılamaz hale geldi.
*Cizre’de "sokağa çıkma yasağı" adı altında ilçenin tüm yaşam damarları kesildi. Sokağa çıkma yasağı süresince on binlerce insanın yaşadığı Nur Mahallesi’nde su ve elektrik hiç verilmezken ilçenin tümün de GSM operatörleri kesildi. İlçe 8 gün boyunca dış dünyadan yalıtıldı. Sivillerin yanı sıra görülen her canlıya anında ateş açıldı. Yurttaşlara ait ev, işyerleri ve araçlar yakılıp, yıkılarak tahrip edildi.
* Nur Mahallesi’nde görüştüğümüz yurttaşlar elektrik trafolarının kasti olarak zırhlı araçlardan açılan ateş sonucu hedef alınarak, patlatıldığını ifade etti. Trafoların yanması ile Nur Mahallesi 8 gün boyunca karanlığa gömüldü. İsmini vermek istemeyen DEDAŞ yöneticis Trafolardaki 8mm et kalınlığındaki demirler zırhlı arçlardan açılan ateş ile delindiğini aktardı.Söz konusu yönetci trafo direklerinde açılan deliklerin ancak zırhlı araçlardan atılan kurşunlar ile delinebileceğini söyledi.
Zırhlı araçlar sokağa çıkma yasağının ilk gününde trafoları hedef alarak, patlattı. Trafolardaki 8 mm et kalınlığındaki demirler zırhlı araçlardan ateşle delindi.
*Özellikle Nur, Cudi ve Yafes mahallelerinde hakim tepelere konuşlanan zırhlı araçlar 8 gün boyunca ilçeyi ateş yağmuruna tuttu. Mahalleleri gören yüksek binalara yerleştirilen keskin nişancı polisler kadın, çocuk, yaşlı, çocuk demeden evlerinin pencerelerinde, balkonlarda, avlularda, damlarda olan herkesi kurşuna tuttu.Cudi Mahallesi’nde 7, Nur Mahallesi’nde 6 ve Yafes Mahallesi’nde 2 olmak üzere toplam 15 sivil yurttaş polisin açtığı ateşle yaşamını yitirdi. Cudi Mahallesi’nde yaşamını yitirenlerin neredeyse tümü keskin nişancılar tarafından katledildi.
*Sokağa çıkma ysağı nedeni ile özel mülkler ve ticarethaneler kullanılamaz hale geldi. Binlerce ton gıda çürüdü.
*Sokağa çıkma yasağı nedeni ile 8 gün boyunca belediye cadde ve sokaklarda biriken çöp yığınlarını toplayamadı. Çöplerin toplanamaması sonucu ilçenin her yanında salgın hastalık tehlikesi baş gösterdi.
* Sokağa çıkma yasağının olduğu günlere Cizre Devlet Hastanesi adeta bir savaş üssüne dönüştürüldü. Çok Sayıda özel harekat timi hastane çevresinde, acil kısmında ve hasta yatış katlarında bütün hastane çalışanlarına sözlü hakaret ve psikolojik şiddette bulunmuştur. Günlerce Devlet hastanesinde sadece bir doktorun çalıştığı tespit edildi. Çünkü sokağa çıkma yasağı nedeni ile doktorlar ve diğer hastane çalışanları ya ilçeye gelememiş , ya da can güvenliği nedeni ile ilçeyi terk etmiştir. Sokağa çıkma yasağının ancak 7’inci gününde Mardin ve Kızıltepe'den Cizre'ye gönüllü çalışmak için SES üyesi doktorların hastanede çalışmalarına izin verilmiştir.
* Cizre Devlet Hastanesinde görüştüğümüz ismini vermek istemeyen sağlık çalışanı hastanede maruz kaldıkları polis şiddetine ilişkin heyetimize şunları anlattı: "Hastanedeki sağlık Çalışanları olarak polisler tarafından darp edildik, hakarete uğradık. Yasağın olduğu ilk akşam kafamıza silah dayayan kolluk güçleri, yaralı polislerin olduğunu kendileri ile zorla götürmeye çalıştılar.Çatışma alanına zorla götürülmek istenen hemşireler çığlık çığlığa ağladı. "
*Sokağa çıkma yasağı nedeni ile taburcu olduğu halde hasta ve yakınlarının çıkışına özel harekat polisleri izin vermediği tespit edildi.Bazı hastalar ve refakatçiler ilk 3 gün boyunca hastanede mahsur kaldı.
*4 Eylül, Mehmet Emin Levent (25) Nur Mahallesi Özgür Sokakta saat 01:00 civarı komşularının çığlığı üzerine evinden dışarı çıktığı sırada kapısının önünde polislerin zırhlı araçtan açtığı ateş sonucu yaralanmış, ambulansın gelmesine izin verilmemesine bağlı olarak kan kaybından dolayı yaşamını yitirmiştir.
*4 Eylül’de, kolluk kuvvetlerinin yoğun saldırısı, tanklar tarafından atılan bombalar ve sonrasında meydana gelen patlamalar nedeniyle Hacı Ata Borçin (70) ve Xetban Bülbül (65) adlı 2 yurttaşımız kalp krizi geçirerek yaşamlarını yitirmiştir.
*5 Eylül Nur mahallesi Botaş Cadesinde polisin zırhlı araçtan boma atar silahla attığı bomayla 1’I ağır 4 kişi yaralandı.
*5 Eylül Cizre’nin Aşk Tepesi’nde konuşlandırılan keskin nişancıların açtığı ateş sonucu 15 yaşındaki H.B. ayağından ciddi yara almıştır. Güvenliği sağlanamayan yurttaş hastaneye götürülememiş, tedavisi diğer yurttaşlar tarafından yapılmaya çalışılmıştır.
*5 Eylül, polisin rastgele açtığı ateşle ona yakın sivil yurttaş yaralanmıştır. Saray güçlerinin engellemeleri sonucu yalnızca 4 yurttaş hastaneye kaldırılabilmiştir, hastaneye kaldırıan yurttaşların isimleri; B.İ. (16) Ümran Asrak (18), Zinet Dirican (30), Meryem İşcen (40). Diğer yaralı yurttaşlar hastaneye kaldırılamadığından isimeri öğrenilememiştir.
*5 Eylül, yaşını öğrenemediğimiz Deniz Gökay adlı yurttaş özel harekat polislerinin açtığı ateş sonucu ağır yaralanmıştır.
*5 Eylül, polis yaşananları görüntülemek isteyen Dicle Haber Ajansı muhabirleri Nuri Akman ve Cihan Ölmez’e Kobanê caddesinde Akrep tipi araçtan ateş açmış, muhabirler kendilerini ara sokaklara atıp kurtulmuşlardır.
Cizre’de kurşunun isabet etmediği ev neredeyse yok.
*6 Eylül, Nur Mahallesi’nde polislerin zırhlı araçtan ateş etmesi sonucu evinin önünde bulunan Sait Çağdavul (19) boynuna ve koluna isabet eden kurşunlarla ağır yaralanmış, hastahaneye götürülemediği için aile bireylerinin gözleri önünde hayatını kaybetmiştir.
*6 Eylül, Nur, Cudi, Sur ve Yafes mahallelerinde polisin saldırısı sonucu 3 kişi yaralandı, yaralılar ambulanslara ve mahallelerden çıkışlara izin verilmediği için evlerde vatandaşlar tarafından tedavi edilmek zorunda kaldı.
Bir aileden 3 kişi polisin mahalleye dönük yaptığı tarama sonucu yaralandı.Fotoğraftaki yaralı aile fertleri 1 gün sonra ancak hastaneye kaldırılabildi
*6 Eylül, Nur Mahallesi'nde bulunan Sait Çağdavul, 35 günlük Mehmet Tahir Yaramış isimli bebek, Cizre Devlet Hastanesi'nde bulunan önceki gün polislerce katledilen Mehmet Emin Levent (25) ve yaşanan patlamalar nedeniyle kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren Hacı Ata Borçin (70) ve Xetban Bülbül (65) isimli yurttaşların cenazeleri güvenlik güçlerinin sürekli saldırısından dolayı defnedilemedi.
*6 Eylül, Cizre'deki 3. Tank Taburu'ndan HDP'li milletvekilleri ve gazetecilerin de bulunduğu Nur Mahallesi'ne yönelik yapılan top atışları sonucu, top mermilerinin isabet ettiği 3 evin yandığı öğrenildi.
*6 Eylül günü akşam saat 9-10 civarı yaralanan komşusu Bahattin Sevinik’i (50) hastahaneye götürmek için arabaya bindirirken zırhlı araçtan açılan ateş sonucu vucuduna 9 kurşun isabet eden Suphi Sarak (50) çocuklarının gözü önünde katledilmiş, bizat katleden zırrhlı araçtaki polisler tarafından bedeninin çocukları tarafından yerden alınmasına izin verilmemiştir. Komşusu Bahattin Sevinik de hastahaneye götürülmesine izin verilmediği için hayatını kaybetmiştir. Ayrıca aynı araçta bulunan bir yurttaş da yaralanmıştır.
*6 Eylül, Nur Mahallesi’nde 35 günlük olduğu öğrenilen Muhammed Tahir Yaramış adlı bebek evleri taranınca panikle eve doğru koşan annesinin kucağından düşüyor. Bebeğin sürekli kusmasına karşın aranan ambulans can güvenliği gerekçe gösterilerek gelmemiştir. Muhammed bebek daha hayattayken bulunduğu sokağın başına gelen ambulansta polislerce taranmıştır. Sarayın ve AKP’nin özel savaş güçlerinin ambulansın mahalleye girişini engellemeleri nedeniyle 35 günlük bebek müdahale edilemediği için yaşamını yitirmiştir. Küçük bebeğin cenazesi zırhlı araçların ve keskin nişancıların sokağa çıkan herkese ateş etmesinden dolayı Nur Mahallesindeki camide daha once katledilen Sait Çağdavul’un cenazesiyle beraber 30 saat boyunca bekletilmiştir. HDP Milletvekillerinin girişimleriyle cenazeler ancak 2 gün sonra hastahaneye getirilebilmiştir.
Polis tarafından vurulan 18 yaşındaki Sait Çağdavul ve 35 günlük Muhammed Tahir Yaramış’ın cenazesi 43 derece sıcaklığın altında 2 gün boyunca yan yana camide bekletildi. Cenazeler sıcak havadan ötürü kokarken, az sayıda aile ferdi 2 gün boyunca cenazeler başında ağıt yaktı
*6 Eylül, Saat 21:00 civarında Cudi Mahallesi’nde tepelere yerleştirilen zırhlı araçlardan ateş açılması sonucu Cemile Çağırga (10) adlı çocuk sırtından giren tek kurşunla evinin avlusunda katledilmiştir. Cemile’nin cenazesi evden çıkarılamadığı 2 gün boyunca, annesi tarafından kokmasın diye buzlara sarılıp bekletilmiş, daha sonra derin dondurucuda saklanmıştır. Cenazesi iki gün sonra Nur Mahallesinde bulunan camiye bırakılmak istenirken kitleyi korkutmak amacıyla kolluk kuvvetleri uzun süre rastgele etrafı taramıştır. Çağırga ailesinin 1992 yılında evlerine top mermisinin isabet etmesi sonucu 7 aile fertlerini kaybettikleri, Cemile’nin babasının 2 yıl once TBMM’de kurulan ‘‘Çözüm Komisyonuna’’ davet edilip dinlenildiği belirtildi.
Polis tarafından katledilen 10 yaşındaki Cemile Çağırga’nın cenazesi kokmasın diye gıdaların muhafaza edildiği dondurucuya bırakıldı. Dondurucuya bırakılan cenazenin başında duran Cemile’nin ağabeyi
*7 Eylül, Cudi Mahallesi Zirat Sokakta evinin önünde keskin nişancıların açtığı ateş sonucu sırtından, ayağından ve omzundan vurularak yaralanan Osman Çağlı (18) ambulansın geçişine izin verilmediği için sivil araçla hastaneye ulaştırılmaya çalışılmış, ancak araç zırhlı araçlarca tarandığı için hastaneye götürülememiştir. Osman Çağlı hastaneye gidişinin engellemesi sonucu kan kaybından yaşamını yitirmiştir.
* 7 Eylül günü polis saldırıları devam ederken Nusaybin Caddesinde 12 yaşındaki Ö.M. adlı çocuk keskin nişancılar tarafından hedef alınarak ağır yaralanmıştır.
*7 Eylül, Abdullah Özcan (28) kolluk kuvvetlerinin evine açtığı ateş sonucu ayağından yaralanmış, aşırı kan kaybı yaşamış hastaneye ancak saatler sonra kaldırılabilmiştir. Şırnak’a sevk edilmesi gereken Özcan, Şırnak’tan gelen ambulansın zırhlı araç tarafından taranması sebebi ile saatlerce hastaneye ulaştırılamamıştır. HDP heyetinin uzun uğraşları ve çabaları sonucunda ancak 3 gün sonra Diyarbakır’a sevk edilebilen Abdullah Özcan bir ayağını kaybetmiştir.
*7 Eylül, Cizre’de gıda ve su sorunu yaşandığı halde Şah Mahallesi'nde açık olan bir fırını basan polis, fırında bulunan bütün ekmeklere zorla el koyduğu belirtildi. Fırın sahibine polislerin, "Yurttaşlara ekmek dağıtırsan burayı tararız" tehdidinde bulunduğu kaydedildi. Fırın, polisin tehdidi sonrasında kapatıldı. 
*7 Eylül, Kale Mahallesi Kırmızı Medrese (Medresa Sor) yakınlarında bulunan evlerinden ekmek almak için çıkan 3 çocuk zırhlı araçlarca tarandı. Tarama soncu 1'i ağır 3 çocuk da yaralandı. Çocuklardan Murat Babayiğit (9), HDP milletvekillerinin aradığı ambulansla Cizre Devlet Hastanesi'ne kaldırılırken, Botan İmrağ ve ismi öğrenilemeyen bir çocuk evlere götürüldü.
*7 Eylül, İlçede karanlık çöktükten sonra devreye giren keskin nişancılar, Alibey Mahallesi'nde bir akrabasının taziyesine giden Mesut Demir adlı yurttaşı vurdu. Omzundan yaralanan Demir'i yurttaşlar hastaneye kaldırdı.
*8 Eylül günü aksam saatlerinde yapılan gürültü eyleminde polisin kitle üstüne ateş açması sonucu 15 yaşındaki Gülistan Babat adlı çocuk vurulmuştur. Yaralanan Babat’ın hastaneye götürülmesine polis tarafından izin verilmezken, bölge halkı çocuğun tedavisini kendi olanaklarıyla yapmaya çalışmıştır.
* 8 Eylül günü Nur Mahallesi üzerinde bulunan Ersin Sokak’ta tanklardan atılan top atışlarından dolayı evler yanmıştır. Yanan ev ve araçlara müdahaleye giden itfaiye ekibine, keskin nişancılar ateş açmıştır. Yangına müdahale etmek için araçtan inen itfaiyecilere kolluk kuvvetleri tarafından yapılan saldırıda Lokman Sorgun adlı itfaiyeci yaralanmıştır. Yaralı Sorgun, arkadaşları tarafından itfaiye aracı ile Cizre Devlet Hastanesine kaldırılmıştır. Çıkan dumandan 5 çocuk zehirlenmiştir.Ambulans olmadığı için çocuklara yoğurt verilerek müdahalede bulunulmuştur.
* 8 Eylül’de Cizre’de polis saldırıları şiddetlenerek devam ederken, kanamalı doğum yapan Hayriye Kalkan adlı kadın acılar içerisinde ambulansın getirilmesini saatlerce beklemiştir.
*8 Eylül 2015’te sağlık sorunu yaşayan İbrahim Çiçek (80) çağrılan ambulansın mahalleye girmesine polislerce izin verilmemesi üzerine yaşamını yitirmiştir.
* 8 Eylül sabahı yaşadığı korku ve stresten dolayı rahatsızlanan 55-60 yaşlarındaki Zeynep Kaçar’ı almaya gelen ambulans, Dörtyol mevkiinde polislerce bekletilmiştir. Ambulansın alınmaması ve müdahale edilememesinden dolayı yurttaşımız felç geçirmiştir.Felçli hasta günlerce evde bekletilmiştir.
* 8 Eylül, sokağa çıkma yasağının dördüncü günü, Camilerde 4 gün ezan okunamamış ve Cami minareleri keskin nişancılar tarafından işgal edilmiştir. Cudi mahallesinde Mele Ehmed isimli bir cami imamı 6 Eylül’de polislerin açtığı ateş sonucu sırtından vurularak yaralanmıştır.
* 8 Eylül, Şah mahallesinde sokakta oynayan çocukları zırhlı araç taramış, saldırı sonucu 4 çocuk yaralanmıştır.
*9 Eylül 2015’te, Özgür Taşkın (18) Yafes Mahallesi Sınır Sokakta evine bir sokak mesafede dayısının evinin yanında keskin nişancı polisler tarafından dört kurşunla vurularak katledildi.
*9 Eylül, Meryem Süne (53), Yafes Mahallesi Nisan sokaktaki evinin avlusunda abdest alırken sağ böbreğine polisin zırhlı araçtan atılan bombaya ait şarapnel parçasının sağ böbreğine isabet etmesi sonucu ağır yaralanmış, hastahaneye götürülemediği için vurulduktan 2,5 saat sonra yaşamını yitirmiştir. Meryem Süne’nin cenazesi özel harekat polislerinin ve keskin nişancıların sokaktaki herkese hedef gözeterek ateş etmesinden dolayı defnedilemeyince evinde buzlarla korumaya alındı. Meryem Süne’nin bedeni partimiz milletvekillerinin yoğun çabası sonucu ancak 1 gün sonra hastahane morguna kaldırılabilmiştir.
Polis tarafından katledilen 7 çocuk annesi Meryem Süne’nin cenazesinin kokmaması için etrafına buz bırakıldı. Meryem Süne’nin 7 çocuğu 1 gün boyunca annelerinin cenazlerinin başında bu şekilde beklemek zorunda kaldı.
*9 Eylül, kolluk kuvvetlerinin evleri rastgele taraması sonucu 9 yaşındaki Devran Budak evinin balkonunda iken ayağından ve kolundan yaralanmıştır.
*9 Eylül günü, Cudi Mahallesi’nde oturan 45 yaşındaki Mülkiye Taşkın taburdan açılan ateş sonucu yaralanmıştır.
*9 Eylül, 6. gününe giren sokağa çıkma yasağında Kiraz Sokata zırhlı araçlarca vurulan 15 yaşındaki Bünyamin İrci onu yaralı halde bulanlar tarafından bir evin avlusuna alınmış daha sonra hastahaneye götürülmeye çalışılırken zırhlı aracın ateş etmesiyle onu hastahaneye götürmeye çalışanlar kaçmış, görgü tanıklarının ifadesine göre sokak ortasında yaralı kalan İrci zırhlı araç içinden tek el ateş edilerek infaz edilmiştir. İnfazdan saatler sonra cenazesi camiye kaldırılmıştır.
Polis tarafından vurulan ve yaralı olduğu halde ikinci krz üzerine zırhlı araçtan eteş edilerek katledilen 15 yaşındaki Bünyamin İrci’nin cenazesi saatlerce yerde kaldı. Cenazeyi almaya çalışanlara zırhlı araçlardan ateş açıldı.
* 9 Eylül, Cudi Mahallesi Ziraat Sokağın kobra tipi zırhlı bir araç tarafından taranması sonucu Mehmet Sait Nayci (17) evinin bahçesinde sırtından giren bir kurşunla ağır yaralandı. Telefonların çalışmaması ve dışarıya çıkanların taranmasından dolayı yaklaşık altı saat boyunca bütün aile bireylerinin gözleri önünde can çekişerek hayatını kaybetti.
*9 Eylül akşamı saat 21:00’de Nur Mahallesi'de Eşref Erdin (60) adlı yurttaş evinin damında su deposunu doldururken özel harekat polislerinin hedef gözeterek ateş açması sonucu katledilmiştir. Aramalar sonucu ambulansın gelmememesi üzerine kendi araçlarıyla Erdin’i hastahaneye götürmeye çalışan aile bireylerinin aracı zırhlı araçlarca Köprülü Sokakta taranmış, araç hasar gördüğü için içindekiler cenazeyle beraber geri dönmek zorunda kalmışlardır. Cenaze ancak 1 gün sonra hastahane morguna kaldırılabilmiştir.
* 9 Eylül gecesi, Cudi Mahallesi'nde Zeynep Taşkın (18) ve kayınvalidesi Maşallah Edin (35) adlı 2 yurttaş kolluk kuvvetleri tarafından hedef gözetilerek katledilmiştir. Yapılan saldırılarda henüz 6 aylık olan Berxwedan Edin ile Ayşe Edin ve Ekrem Dayan yaralanmıştır. Tanıklar daha 6 aylık olan Berxwedan Edin’in katledilen annesi Zeynep Taşkın’ın kucağında olduğu ve annesini hedef alan kurşunların onu da yaraladığını, Maşallah Edin, Ayşe Edin ve Ekrem Dayan’ın yerdeki yaralılara yardım için geldikleri sırada keskin nişancılar tarafından vurulduğunu ve müdahale edemedikleri için Zeynep Taşkın ile Maşallah Edin’nin hayatlarını kaybettiklerini belirttiler. Berxwedan Edin’nin tedavisi hastahanede sürmektedir.
Keskin nişancıların katlettiği annesi Zeynep Taşkın’ın kucağından vurulan 6 aylık Berxwedan Edin yaralandı. Küçük Berxwedan’ın yerden kaldırmaya çalışan Maşallah Edin de keskin nişancı polisler tarafından vurularak katledildi.
*10 Eylül, Şırnak Merkez ve Silopi ilçelerinde ellerinde beyaz bayraklarla Cizre’ye gitmeye çalışan halka kolluk kuvvetleri gerçek mermiler ve biber gazlarıyla saldırmıştır.
*10 Eylül, Tanklardan yapılan top atışlarının Yafes Mahallesindeki evlerine isabet etmesi üzerine Kalp krizi geçiren Mehmet Dökmen (70) bütün çabalara rağmen hastahaneye götürülemediği için hayatını kaybetti. Cenazesi yafes Mahallesindeki bir soğuk hava deposuna kaldırılıyor.
*10 Eylül, Saat 17:00 civarı Cudi Mahallesi Fatih Sokakta oyun oynayan Selman Ağar (10) adlı çocuk keskin nişancılar tarafından başından vurularak katledilmiştir. Olay esnasında özel harekat keskin nişancılarının bulunduğu bölgeden tek atımlık kurşun sesi duyulduğu tanıklar tarafından aktarılmıştır.
10 yaşındaki Selman Ağar polislerin açtığı ateş başından vurularak katledildi. Yaklaşık 1 saat sonra hastaneye kaldırılan küçük Selman yaşamını yitirdi.
*10 Eylül, Bomba atar gibi ağır silahlarla mahallelere saldırın polis, elektrik trafolarını ve su depolarını hedef alarak, yurttaşların tek açık olan fırınına ulaşmasını engelliyor. İlçe'de polis, gördüğü her canlıyı tararken çok sayıda hayvan da telef edildi. Bêrivan Caddesi üzerinde bir yurttaşın 2 ineği polisler tarafından öldürüldü. 
*11 Eylül günü gelinine yaşlılara dokunmazlar deyip Ekmek almak için dışarı çıkan 75 yaşındaki Mehmet Erdoğan elindeki ekmek poşetiyle, keskin nişancılar tarafından alnından vurularak öldürülmüş halde bulundu. Erdoğan’ın komşuları zırhlı aracın Mehmet Erdoğan’nın cenazesine yaklaştığını ve polisler tarafından kafasına bir el daha ateş edildiğini belirttiler.
75 yaşındaki Mehmet Erdoğan, ekmek almak amacıyla sokağa çıkarken polis tarafından başından vurularak katledildi
*12 Eylül, Kameralara yansıyan görüntülerde polislerin 5 zırhlı araç eşliğinde Cizre’de bir sokağa bomba döşemeye çalıştığı görülmüştür.
* Sokğa çıkma yasağının kalkması ile birlikte yurttaşların akın ettiği Nur Mahallesi’nde bir patlama yaşandı. Patlamada 13 yaşındaki Yusuf Şık adlı çocuk ağır yaralandı. Patlama esnasında sağ eli bilekten kopan, sol ayağı ise büyük zarar gören Şık, kaldırıldığı Cizre Devlet Hastanesi'nde yapılan ilk müdahalesinin ardından Diyarbakır Dicle Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edildi. Küçük Yusuf’un sağ ayağı da tedavi gördüğü hastanede kesildi.
*HDP ve DBP Ilçe binasınının girişindeki demir kapı zırhlı araçlar tarfından kırıldı.
* Sokağa çıkma yasağı boyunca yaklaşık 50 sivil yurttaşın yaralandığı tahmin edilmektedir. Yaralıların büyük çoğunluğu gözaltına alınma endişesi ile hastaneye gitmemiştir. Evli ve 5 çocuk annesi A.F omuzuna kurşun isabet etmesine ragmen hastaneye gitmemiştir. Heyetimizin ısrarala hastaneye gitmesi yönündeki telkinlerine, “ Burada yaralıysan dahi suçlusun. Hastaneye gittiğimde gözaltına alınabilirim. Tutuklanırsam çocuklarıma kim bakacak” Görüştüğümüz yaralı birçok yurttaş da aynı kaygılar ile hastaneye gitmeyi redetmiş, kendi imkanları ile tedavi olmuştur. Bahsi geçen yaralıların büyük çoğunluğu el ve ayaklarından yaralanmıştır.
*Cizre’de uygulanan abluka boyunca ilçede olan vekillerimiz hergün hakaret, saldırı ve engelllemelerle karşılaştılar. Cizre’ye geçmeye çalışan vekil ve bakanlar da engelleme, hakaret ve saldırılara hedefolmuş, ilçeye girişlerine izin verilmemiştir.
* Basına yansıyan görüntülerden de anlaşılacağı üzere kolluk kuvvetleri abluka boyunca hoperlörlerden halka yönelik tehdit ve hakaretlerde bulundular.
* Cizre’de Dicle Haber Ajansı, JİNHA (Kadın Haber Ajansı) ve İMC TV aracılığıyla Cizre’de yaşanan vahşet dünyaya duyuruldu. Ana akım medya ise günlerce Cizre’de yaşanan vahşeti görmezden gelmiştir.. Hükümete yakın medya ise algı operasyonları ve dezenformasyonlar ile Cizre’deki hakikati katletmiştir. Ayrıca Cizre’de bulunan vekillerimiz ve sivil yurttaşlar da sosyal medya hesaplarını kullanarak Cizre’de uygulanan sansürü delerek, yaşanan zulmün duyurulmasını sağlamıştır.
* Yurttaşlar polisin saldırısından korunmak için özellikle de zırhlı araçların ve keskin nişancıların menzilinde evleri olan yurttaşlar evlerinin ve bahçelerinin duvarlarını delme yoluyla bir yerden başka bir yere gidebilmiştir.
* Camilerde yasak boyunca ezan okunması engellenmiştir.
* Uygulanan yasak boyunca basın mensuplarının Cizreye girişlerine izin verilmemiş, Cizrede olan basın mensupları da silahla ateş edilmek dahil birçok saldırı ve engellemeyle karşılaşmıştır.
* Cizre ilçemizde yetmiş beş (75) diyaliz hastası sokağa çıkma yasağından ve devletin silahlı güçlerinin “kafasını çıkaranı vururuz” anonslarından dolayı hastanelere götürelememiştir. Aralarında tedavi göremedikleri için felç olan hastalar olmuştur.
* Cizre’de abluka boyunca hiçbir ticari faaliyet yürütülemedi, onlarca iş yeri kullanılamaz hale getirildi. 3500 küçük 2100 büyük esnaf 9 gün boyunca can tehlikesi altında evlerinde saklanmak zorunda kaldı, işyerleri polislerce tahrip edildi, depolarda ve iş yerlerindeki gıda ürünleri elektrik kesintilerinin de etkisiyle bozuldu. 10500 kayıtlı aracın bulunduğu Cizre’de ana geçim kaynaklarından biri olan nakliyecilik abluka boyunca işlemedi, Mersin - Zaho arası ihracat faaliyetleri durdu. Cizre’de sanayici ve iş adamlarının belirttiği günlük kayıp 500 bin tl civarında."
Raporda, katledilenlerin güncel listesinin de şu şekilde olduğu bildirildi:
* Mehmet Emin Levent (25), Hacı Ata Borçin (70), Xetban Bülbül (65), Sait Çağdavul (19), Muhammed Tahir Yaramış (35 günlük), Cemile Çağırga (10), Osman Çağlı (18), İbrahim Çiçek (80), Meryem Süne (53), Özgür Taşkın (18), Seyit Eşref Erdin (60), Zeynep Taşkın (18), Maşallah Edin (35), Sait Nayci (17), Selman Ağar (10), Bünyamin İrci (15), Mehmet Dökmen (70), Bahattin Sevinik (50), Suphi Sarak (50), Mehmet Erdoğan (75), Şahin Açık (74)."
YAKINLARINI KAYBEDENLERİN TANIKLIKLARI
HDP, görüşme yaptığı katledilenlerin yakınlarının anlatımlarını ise şöyle aktardı:
"Abdullah Çağdavul (Katledilen Sait Çağdavul’un (19) babası): Gece saat 2 gibiydi. Oğlum evinin önündeyken boynundan ve kolundan vuruldu. Hastaneye kaldıramadık. Çünkü zırhlı araçlardan her yere kurşun atılıyordu. Kafamızı dışarı çıkarma imkanı bile yoktu. Ambulans için 112’yi aradık, ancak ‘can güvenliğimiz yok, emniyet izin vermiyor’ diyerek gelmediler. Kaldığımız eve yüzlerce kurşun isabet etti. Cenazeyi komşumuzun evine aldık. Kurşunlar altında eşim ve çocuklarım ile beraber komşumuzun evine geçtik. Oğlumun cenazesini daha sonra mahalledeki camiye bıraktık. Oğlumun cenazesini yaklaşık 3 gün morga kaldıramadık. Çünkü polis cenaze aracının mahalleye girişine izin vermiyordu. Araba ile cenazeyi çıkarmak isteyenleri de tarıyorlardı. En değerli varlığınızın cansız bedeli ile geçirilen 3 gün benim için cehennem gibiydi. En ağır savaş halinde bile cenazelerin kaldırılmasına izin verilir. 35 günlük bebek ve oğlum aynı musalla taşında bekletildi. Bana yaşatılan bu acıyı nasıl unutacağım. Hiç mi vicdanları sızlamadı? Oğlumu ömrünün baharında benden aldılar.
Ramazan Nayci (Katledilen Mehmet Sait Nayci’nin (17) babası): Evimiz Cudi Mahallesi Ziraat Sokakta. Ziraat Sokağa 10 metre giren kobra tipi zırhlı araç uzun süre ateş açtı. Evimiz zırhlı aracın menzilinde olduğu için çocuklarımla beraber evi terk edip komşumuza geçmek istedik. Çocuklarımı çıkardım en son da Sait kaldı. Sait, kapıdan çıktığı gibi sırtından vurdular. Kurşun sırtından girip karnından çıktı. Akşam vuruldu, gece 3’e kadar yaşıyordu. Telefon hatları kesik olduğu için hiçbir yeri arayamadık. Sait’i komşumuzun evine götürdük.Oğlum kan kaybından öldü. En büyük acı oğlumu hastaneye götürememdi. Oğlumun inleyişleri hala kulağımda. Çaresizlik o gece beni bitirdi. Oğlum gözlerimin önünde öldü. Hayatım boyunca bu ızdırapı unutmayacağım. Bir kaç saat öncesine kadar şakalaştıkları, sevdiklerin ağabeylerine bakan küçük çocuklarımın gözlerindeki korkuyu hiçbir zaman unutmayacağım.
Salih Süne (Katledilen Meryem Süne’nin (53) oğlu): Benimle beraber 7 kardeşim var. 1993’te köyümüz devlet tarafından yakıldı. Varımızı, yokumuzu bırakıp Cizre’ye geldik. Yoksul bir aileyiz. Annem okumamız için her türlü fedakarlığı gösterdi. Annemde migren rahatsızlığı vardı. Sağlık çalışanıyım. Vurulmadan önce ağrılarından ötürü anneme saat 20:30 gibi ağrı kesici iğne yaptım. İğneden sonra saat 9 gibiydi abdest almak için avluya çıktı. O esnada yoğun silah sesleri geliyordu. Her türlü ağır silah kullanılıyordu. Bomba atar olduğunu düşündüğümüz patlayıcının parçaları annemin sağ böbreğine isabet etti. Hemen ambulansı aradık, ‘güvenliğimiz yok, gelemeyiz. Emniyet izin vermiyor’ dedi. 155’i aradık, annemi hastaneye götürmek istediğimizi söyledik. ‘Evden çıkarsanız sizleri de tararlar, can güvenliğinizi sağlayamayız’ dediler. Komşumuz olan Dr. Serdar Küni’yi çağırdım. Kalp masajı yaptı. Ancak kurtaramadık.Ölmeden önce vurulduğu yerden kan dışarı fışkırdı. Muhtemelen iç kanama geçirdi. Annem vurulduktan 2,5 saat sonra vefat etti. Ambulans gelseydi, bugün annem yaşıyor olacaktı. Annemin cenazesini komşumuzun avlusuna bıraktık. Elektrikler yoktu, klima çalışmıyordu. Kokmasın diye civarda bulunan evlerden getirdiğimiz buzları annemin cenazesinin etrafına ve üstüne bıraktık. Annemin cenazesi ertesi gün saat 9’a kadar avluda kaldı. Tavuk satan komşumuzun evinde bulunan ve tavukların içerisine bırakıldığı dondurucuya anemine cenazesini koymak zorunda kaldık. Öğleden sonra saat 4’e kadar cenaze dondurucu da kaldı. HDP’li vekillerin girişimi ile ancak annemin cenazesini hastane morguna kaldırabildik.
Katledilen 10 yaşındaki Selman Ağar’ın amcası: Cudi Mahallesi Fatih Sokak’ta akşamüzeri saat 17.00’de Selman sokakta oynuyordu. Silah sesi geldi tek el atış yapıldı. Atılan mermi kafasına isabet etti. Kafasına isabet eden merminin yorgun mermi olduğu belirtildi. Keskin nişancılar tarafından vuruldu. Hemen Cudi Mahallesi taziye evine götürdük. Ambulans gelmeyince taksiye beyaz bez bağlayıp, cadde başına kadar götürdük. Daha sonra battaniye içerisinde ambulansa bıraktık. Hastaneye ulaştıktan yarım saat sonra yaşamını yitirdi. Çocuklara kıyan bu devlete yazıklar olsun. Küçücük bir bedeni katlederken hiç mi bu polislerin vicdanı sızlamadı?
Sadun Taşkın (Özgür Taşkın’ın (18) babası): Oğlum evimizin hemen yakınında olan Yafes mahallesi sınır sokakta vuruldu. 6 kız çocuğum var. Özgür tek erkek çocuğumdu. Eşim 10 gün önce doğum yapmıştı. Saat gece 4’tü. Evde elektrik ve su yoktu. Silah seslerinden ötürü zaten yatmamız mümkün değildi. Özgür, hemen yakınımızda olan dayımın evine gidip soğuksu almak için dışarı çıktı. Çünkü dayımlarda jenaratör vardı, buz ve soğuk suları vardı.Özgür, dayımın evinde bir müddet kaldıktan sonra dışarı çıkıyor. Dışarı çıktığı vakit silah sesleri kesilmişti. Oğlum çıktığı gibi sokakta keskin nişancılar tarafından vuruldu. Caminin önünde vuruldu. Vuruldğunu duyunca caminin önünden eve getirdik. Vücuduna 4 kurşun isabet etmişti. Ağır silahlar kullanılmıştı.Sağ eline isabet eden kurşun nedeniyle eli kopmak üzereydi. Muhtemelen uçak savar mermisi isabet etmişti.İlkin ambulansı aradık yanıt vermediler. Daha sonra ulaştığımızda ‘can güvenliğimiz yok gelemeyiz’ dediler.Ağzında hırıltı şeklinde sesler çıkıyordu. ‘Baba hakkını helal et. Annem ve babam beni öpün’dedi. Bu sözlerden sonra artık ses çıkmadı. İçimde bir umut ile yine hastaneye kaldırmak istedim. Komşumuz taksisini getirdi, anahtarı verdi.Arkadaşımla beraber hastaneye götürdük.Vurulduktan sonra 1 saat öylece beklemek zorunda kaldık. Oğlum, kan kaybından yaşamını yitirdi. Zamanında götürebilseydik, belki de oğlum şu an aramızda olacaktı. Ölmek üzereyken su istedi, kanaması olmasın diye vermedim. Bu bana dert oldu. Keşke oğluma bir bardak su verseydim. Bütün hayatımı oğluma adamıştım.Her hafta berbere gönderiyordum. Özgürümü çok seviyordum. Oğlum selvi boyluydu, ona göre tabut bulmakta zorlandık.
Mevlid Sarak (Katledilen Suphi Sarak’ın (50) oğlu): Sokağa çıkma yasağının sanırsam 3. günüydü. Akşam saat 9-10 sularında silah seslerinden sonra komşumuz Bahattin Sevinik’in evinden feryat ve ağlama sesleri geldi. O an babamla pencere önünde duruyorduk. Babam bir an ortadan kayboldu. Ben halen pencere kenarındaydım. Bir araba yaklaştı. Araba vurulan komşumuz Bahattin’e aitti. Babam Bahattin’i hastaneye götürmeye yardımcı olmak için dışarı çıkmıştı. Babam araç ile beraber Bahattin’i hastaneye götürmeye çalışırken araç kapısının hemen önünde vuruldu. Zırhlı araçlardan ateş açıldı. Çünkü zırhlı araçlar sürekli evimizin olduğu Botaş Caddesi üzerinde ya duruyor ya da devriye geziyordu. Babamın vücuduna 9 mermi isabet etmişti.Takside bulunan 2 kişiden 1’i yaralandı, 1 sağ kurtuldu, babam da araca henüz binemeden öldürüldü. Annem çığlık attı, ‘baban vuruldu’ diye. Yaklaşık 20 dakika cenaze yerde kaldı. Cenazeyi alamıyorduk, çünkü vuruldukları yere doğru halen yoğun tarama yapılıyordu. Bir ara çıkmaya çalıştık.Zırhlı araçta bulunan polisler tehdit ve hakaretler ile ‘hemen içeri girin yoksa vururuz’ diyorlardı. Düşünün babanız vurulmuş yerde alamıyorsunuz, bundan büyük acı var mı? Daha sonra gelen zırhlı araçlar Bahattin Sevinik’in arabasını zırhlı araca bağlayıp götürdüler. Babamın cenazesi de aynı akşam bir pikapa bırakılıp götürüldü.
Ahmet Erdoğan (Katledilen Mehmet Erdoğan’ın (75) kardeşi ): Ağabeyim akşam saat 7’de Cudi Mahallesi’nde Nusaybin Caddesi’ne yakın bir sokakta vuruldu. Sokağa çıkma yasağının 8. Gününde vuruldu. Günlerce hiçbir market açık değildi. İlçedeki bir marketin kısa bir süreliğine açıldığını duyunca dışarı çıkıyor. Elinde ekmek poşeti ile yakın mesafeden vuruluyor. Balkonda bulunan bir kadın başta kafasına bir kurşun atıldığını, zırhlı araçta tekrar kafasına ateş açıldığını bizlere söyledi. Cenazesi yaklaşık 15 saat yerde kaldı. Sadece gelinimize dışarı çıkacağını söylemiş. Bizim de dışarı çıktığına dair bilgimiz yoktu.Daha önce kaç defa uyardım ‘dışarı çıkma’ diye. Bana ben yaşlıyım kimse bana bişey yapmaz. Ama bilmedi ki Kürdün yaşlısına da ve çocuğuna da yaşam hakkı yok.
Mehmet Emin Açık (Hataneye kaldırılamadığı için yaşamını yitiren Şahin Açık’ın (74) oğlu): Babam da kalp rahatsızlığı vardı. Sokağa çıkma yasağı ilan edilmeden önce kalp ve tansiyon rahatsızlığı nedeni ile hastaneye götürdüm. Sokağa çıkma yasağının son günü akşamüzeri rahatsızlandı. Nur Mahallesi Müdür Sokak’ta bulunan evimden çıkıp sokak başında bulunan zırhlı araca yürüyüp babamın rahatsızlandığını söyleyecektim. Ancak, üzerime ateş açıldı. Nur Mahallesi’ne dönük ağır bir saldırı başlatılmıştı. Gece 1.30’da babam giderek fenalaştı. Yaklaşık 8 saat o halde kaldı, hastaneye kaldıramadık. Babamın katili devlettir. Çünkü, hastaneye götürmemize izin vermediler. Hastaneye kaldırabilseydik, belki basit bir müdahale ile yaşıyor olacaktı.
Ahmet Edin (Katledilen Maşallah Edin’in (35) eşi ve Zeynep Taşkın’ın (18) da kayınbabası): Devlet eşim Maşallah Edin’i ve gelinim Zeynep Taşkın’ı katletti. Kamyon şoförlüğü yapıyorum, olay günü Güney Kürdistan’ın Zaxo kentindeydim. Sokağa çıkma yasağı nedeni ile ailemin durumunu merak ediyordum. Telefon hatları çekmediği için amcamın sabit hat telefonunu aradım. Eşim ve gelinimle konuştum. Telefon görüşmesi bittikten sonra eşim ve gelinim eve giderken ilkin gelinim ve kucağındaki çocuğu vuruluyor. Eşim, gelinim ve çocuğunu yerden almaya çalışırken o da vuruluyor. Amcam Ekrem Dayan da eşim, gelinim ve torunumu yerden almaya çalışırken ayağını dışarıya attığı gibi ayağından vuruldu. Amcamın eşi Ayşe Edin de onları kurtarmaya çalışırken vuruldu. Keskin nişancılar o an hareket eden herkesi, her canlıyı hedef gözeterek vurmuş. Kurşun yağmuru nedeni ile cenazeler vuruldukları yerde kaldı. 6 aylık torunum Berxwedan 2 saat boyunca eşim ve annesinin cansız bedenleri arasında ağladı. Kimse yardımına gidemedi. Çünkü yardıma giden herkese ateş açıldı. Torunumda vücuduna isabet eden kurşunla yaralandı. Şimdi hastanede tedavi görüyor. Komşularımız ve yakınlarımız cenazeleri almaya her gittiklerinde üzerlerine ateş açılmış. Akşam saat 10’da katledildiler.Aynı gece saat 2’de Cudi Mahallesi Taziye Evine cenazeleri taşındı. Olay anında ambulans istenmiş, ancak ‘can güvenliğimiz yok’ denilmiş. Yaralıları mecburen ölümü göze alarak yakınlarımız cadde başına kadar taşımış, ordan ambulans ile hastaneye kaldırılmışlar. Cenazeleri hastaneye kaldıramadık. Cenazeler 3 gün boyunca bir soğuk hava deposunda bekletildi.
Mustafa Erdin (Eşref Erdin’in (60) yeğeni): Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği akşam eşim ve çocuklarımla beraber amcam Eşref’’in evine gittik. Amcamın evi 3 katlıydı, biz alt katta kalıyorduk. 10 Eylül akşamı saat 21:00’de amcam dama çıkıp bizim depomuza su doldurmak için hortumu almaya gitti. O akşam saat 21:00 ile gece 1:30 arası polis mahalleye dönük yoğun bir saldırı başlatmıştı. Amcam dönmeyince, eşi dama çıktı. Damda amcamın vurulduğunu görüyor.Yengem çığlık atınca ben de yukarıya çıktım. Amcam dizlerinin üstünde yüzüstü yere düşmüştü. Amcamı aşağı indirdik. Komşularımızın yardımıyla aşağı indirdik. Yoğun silah atışları nedeni ile karga tulumba götürdük. Ambulansı aradık, ‘gelemeyiz, polis bizi tehdit ediyor’ dediler.Komşumuz 155’i aradı.155 bizlere tamam çıkabilirsiniz dedi. Amcamı kendisine ait olan arabaya bırakıp hastaneye götürmek için sokağa çıktım. Nur Mahallesi Köprülü Sokakta zırhlı araç amcamın içesinde olan araca doğru tarama yaptı. Mecburen geri döndüm. Arabayı her çıkardığımda zırhlı araçlardan ateş açıldı. Arabanın farını her açtığımda ateş açılıyordu. Polisler araca doğru bomba atar attılar. Atılan bomba atar parçalarından biri lastiği patlattı. Artık cenaze ile geri dönmek zorunda kaldım. 24 saat boyunca cenaze evde kaldı. Amcamın vurulduğu akşamın ertesi günün akşam saatlerinde cenazeyi almak için belediyenin cenaze aracı sokak başına kadar geldi. Amcamı, kardeşim ve komşumuzun da yardımı ile battaniye içerisinde arabaya doğru götürürken tekrar üzerimize ateş açıldı. Cenaze arabasının şoförü araçtan inip zırhlı araçtaki polis ile konuştuktan sonra cenazeyi cenaze aracına bırakabildik. Zırhlı araçtakiler kardeşimi çağırdılar, aracın kapısını açar açmaz mermiyi namluya sürüp kardeşime doğrulttular. Kardeşimin kafasına namlu dayayıp olayın nasıl olduğunu sordular. Cenazeyi teslim ettikten sonra dahi eve dönerken zırhlı araçta üzerimize ateş açıldı.Amcamın katledildiği o gece ve sonrasında yaşadıklarımızı asla unutmayacağım. Polisler cenazemizin kaldırılmasına bile izin vermediler. Bu hangi dine, vicdana ve ahlaka sığar? Evde, amcamın cenazesinin başında 1 gün boyunca ağıt yaktık. Davutoğlu’nun bize sözüm ona bahşettiği anadilimizle 24 saat boyunca ağıt amcamıza ağıt yaktık.
İsa Dökmen (Hataneye kaldırılamadığı için yaşamını yitiren Mehmet Dökmen’in (70) kardeşi): Ağabeyim Yafes mahallesinde oturuyor. Sokağa çıkma yasağının 6. Gününde kalp rahatsızlığı başlıyor. Abimin hiç çocuğu yoktu.Eşi ile beraber yalnız yaşıyordu.Rahatsızlığının başladığı akşam şiddetli bir çatışma vardı. Bir top mermisi abimin duvarına isabet ediyor. Tanktan atış yapıldı. Eve tank topu isabet ettiği anda kalp krizi geçiriyor. Kriz geçirdikten yaklaşık 2 saat sonra ancak hastaneye kaldırabildi. Ambulansı aranıyor, ‘ancak can güvenliğimiz yok’ diyerek gelemeyeceklerini belirtiyor. Ambulans gelmeyince yaşamını yitiryor. Cenaze sabaha kadar evde kaldıktan sonra, Yafes Mahallesi’ndeki soğuk hava deposuna bırakıldı.
Abdullah Yaramış ;(Hastaneye kaldırılamadığı için yaşamını yitiren 35 günlük bebek Muhammed Tahir Yaramış’ın babası): 4 eylül’de sokağa çıkma yasağı ilan edildi.Yasak ile beraber elektrik ve su da kesildi. Hava şartları çok sıcaktı. Mecburen evin avlusuna çıktık. Polisin aynı zamanda mahalleye dönük yoğun bir saldırısı vardı. Evimizin kapısına ve duvarına çok sayıda mermi isabet etti.Bebeğimiz eşimin kucağındaydı. Mermiler eve isabet edince panikleyip kaçmaya çalıştık. O anda bebeğim annesinin elinde yere düştü.Düştükten sonra hafifçe kusmaya başladı, ateşi çıktı. 24 saat boyunca neredeyse 5 dakika ile beraber ambulansı aradım. 5 dakika sonra, 10 dakika sonra geleceğiz’ demelerine rağmen gelmediler. Ambulans için 112 ile görüştüğümde ‘ can güvenliğimiz yok, emniyet izin vermiyor’ yanıtını verdiler. Israrla aramam üzerine ambulans evimizin bulunduğu sokağın başına kadar geldi. Ancak, ambulansa doğru ateş açılınca geri dönmek zorunda kaldı. Bebek giderek fenalaştı, daha çok kusmaya başladı. 6’yı 7’ye bağlayan gece bebeğimiz vefat etti. Saatlerce kötü durumda olan bebeğimizi hastaneye kaldıramadık. Cenaze evde olduğu için eşim çok üzülüyordu. Onun için bebeği Nur Mahallesi’ndeki evimize yakın olan camiye bıraktım. Camide o esnada Nur Mahallesi’nde vurulan Sait Çağdavul’un cenazesi vardı. Bebeğimin cenazesi 30 saat boyunca Sait Çağdavul’un cenazesinin yanında kaldı. Cenaze sıcak havadan ötürü kokmaya başladı. HDP’li vekiller cenaze arabası istedi. Polis ancak cenaze arabasının geçişine izin vermedi. Hatta vekillerin bulunduğu sokağa dahi uzun süre ateş açıldı. Ayın 8’i saat 12 sularında vekillerin ve halkın yardımıyla Dalmış Petrol’e getirdik. Burada cenaze arabasına teslim ettik.Cenazeleri teslim ettikten sonra polis orada bulunan yurttaşları ve vekilleri taradı, gaz bombaları ile müdahale ettiler. 35 günlük bir bebeği ölüme terk eden bir devletin vatandaşı olmaktan utanç duyuyorum.
Ramazan Çağırga (Katledilen Cemile Çağırga’nın -10- babası) : Sokağa çıkma yasağının 3. günü akşam saat 21:00 gibi kızım evin avlusunda iken kapıyı delip geçen mermi sırtına isabet etti. Vücuduna çelik mermi isabet etti. Evimizin hemen karşısındaki tepede konuşlanan zırhlı araçlardan ateş açıldı. Kızımın cenazesini hastaneye kaldıramadığımız için yaklaşık 2 gün boyunca evde gıdaların muhafaza edildiği derin dondurucuya bıraktık. Cenazemizi kaldırmamıza dahi izin verilmedi. Vekiller cenazeleri omzuna alıp cenaze aracına teslim etti.
1993’te evime tank taburundan atılan havan topu sonucu ailemden 7 kişiyi kaybettim. Ailemin neredeyse bütün fertlerini devlet benden aldı. 22 yıl sonra bu kez kızımı katlederek, benden aldı. Kızımı kokmasın ve şişmesin diye dolaba bırakmak zorunda kaldım.İşte bu resim Türkiye’nin kara lekesidir. Türkiye devleti her zaman bu utancı taşıyacak. Gıdaların bırakıldığı dolap kızımın tabutu oldu. Başbakan ‘Cizre’de sivil ölüm yok’ diyor. Peki dondurucuya bırakmak zorunda kaldığım 10 yaşındaki Cemilem kim? Bu yalanı atarken hiç mi vicdanınız sızlamadı? Bu yalan ile ikinci defa bizleri öldürdüler.
İki yıl önce Meclis Çözüm Komisyonu’na konuşmak için Ankara’ya davet edildim. Meclis’te vekillerin huzurunda şunu söyledim: ‘‘Ailemden 7 kişiyi yitirdim. Yaşadığım bunca acıya rağmen gelin uzattığımız barış elini tutun’’ Ancak uzattığım barış eline devletin yanıtı kızımı katletmek oldu.
Tarık İrci:(Katledilen Bünyamin İrci’nin (15) babası): Oğlum 9 Eylül akşamı vuruldu.Nur Mahallesi’ndeki Onşar’ın arkasındaki sokakta vuruldu. Oğlum Cudi Mahallesi’nde olan amcasının evinden buz almak için dışarı çıkıyor.Görgü tanıklarının ifadesine göre oğlum zırhlı araçlardan açılan ateşle vurulmuş. Oğlumun cenazesi yurttaşların yardımı ile camiye kaldırılmış. Duyduğumda camiye gittim. HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ile beraber cenazeyi Dalmış Petrol’e kadar götürdük. Oğlumu cenaze arabasına bıraktık. Ben ve diğer oğlum cenaze aracı ile gelmek istediğimizi söyleyince zırhlı araçta bulunan polisler sert bit şekilde ‘tek 1 kişi gelebilir’ dedi. Bu duruma Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız müdahale edince , O’na da hakarette bulundular. Vekile ‘defol git buradan’ dedi. Oğlumun ölü bedeni dahi elimdeyken polislerin hakaretine maruz kaldım. Bize bu zulmü reva görenler her zaman lanetle anılacaklar.
Bünyamin İrci’nin vurulduğu ana şahitlik eden Abdurrahman Okşul: Bünyamin vurulmuş halde Kiraz Sokak'tan yukarı doğru geliyordu. Evimizin kapısını iteleyip içeri girdi. Aşağı indiğimde yaralıydı. İsmini sordum ‘İsmim Bünyamin’ diye yanıt verdi. Hangi ailedensin? diye sorduğumda: Kürtçe, ‘Ez ji mala Sabrîye Kisle me”-Ailemin adı Sabrîye Kisle- (Sabrîye Kisle:Cizre’de bir ailenin mensuplarına verilen isim)’. Yaklaşık 15 dakika avluda kaldı. Daha sonra mahallede bulunan yurttaşlar Bünyamin’i omuzlayıp hastaneye götürmeye çalıştı. Tam o esnada yeniden ateş açıldı. Açılan yoğun ateş nedeni ile Bünyamin’i daha fazla götüremediler. Zırhlı araç gelince korkudan herkes bir yana kaçtı. Çünkü direkt hedef alınarak orada bulunan kişilere ateş açıldı. Bünyamin yaklaşan zırhlı aracı görünce elini kaldırıp ‘Yapma abi’ dedi. Ancak zırhlı araçtan üzerine ateş açılıp o an infaz edildi. Zırhlı araç cenazeye yakın olduğu için biz de cenazeyi sokaktan maalesef alamadık.
Nuri Çağlı (Katledilen Osman Çağlı’nın (18) babası): Evimiz Cudi Mahallesi Ziraat Sokak’ta. O sabah saat 6’ya kadar oğlum evde uyuyordu. Evin yakınlarında tarama yapıldı. O esnada dışarıda kıyamet koparcasına dışarıdan bağrış sesleri geldi. Çocuklar korkudan feryat ediyordu.Osman, hızlıca dışarı çıktığında sol ayağına, sırtına ve omzuna kurşun isabet etti. Vurulduğunu gören kardeşleri Osman’ı düştüğü yerden aldı. 2-3 saat boyunca ambulans bekledik. Ancak, ambulans ‘can güvenliğimiz yok. Çatışmalı bölge gelemeyiz.Emniyet güvenlikli olmadığını söylüyor’ diyerek gelmedi. Ambulansın alması için karga tulumba battaniyenin içerisine bırakıp yakınımızdaki Botan Hastanesi’ne kadar götürdük.Yaklaşık 2 saat orada ambulansı bekledik.Orada kan kaybından öldü. Oğluma zamanında müdahale edilmiş olsaydı, yaşıyor olacaktı. 18 yıl boyunca kendinizden bile sakındığınız evladınızın gözünüzün önünde yavaş yavaş ölmesinin verdiği acı tarif edilemez. Bize sonra ‘niye dağa çıkıyorsunuz’ diyorlar. Şimdi Osman’ın kardeşleri bu zulüm karşısında dağa çıkmasın da ne yapsın?
Ahmet Levent (Mehmet Emin Levent’in (25) amcası): Yeğenim Mehmet Emin sokağa çıkma yasağının ilk gününde gece saat 1 gibi Nur Mahallesi Özgür sokakta vuruldu. Çok şiddetli silah sesleri geldi. Komşularımızdan bir anda çığlık sesleri geldi. Evlerine isabet eden kurşunlar nedeni ile korkan komşularımızın çığlığı üzerine sokağa çıkan yeğenim hemen evin yakınında vuruldu. Yeğenim zırhlı araçtan açılan ateşle öldürüldü. Cenaze mahalle sakinlerinin de yardımı ile yakındaki bir camiye götürüldü. Cenazesi ancak ertesi gün hastane morguna kaldırılabildi. Mehmet Emin’in babası 2 ay önce vefat etmişti. Mehmet Emin evin tek çalışanıydı."

TALEPLER
HDP, raporun sonunda ise şu taleplerini sıraladı:
"Sokağa çıkma yasağı adı altında uygulanan katletme rejimine derhal son verilmelidir. Halkın canına, malına kast eden, çocuk, kadın, yaşlı demeden hareket eden her canlıyı öldürmeye programlı kolluk güçleri mahallelerden çıkarılmalıdır. Ülkeyi hızla savaşa sürükleyen politikalar durdurulmalı, barış ve müzakere süreçlerine ivedilikle geçilmelidir. Aralarında 35 günlük bebeğinde bulunduğu onlarca yurttaşın katilleri hızlıca bulunup yargı önüne çıkarılmalı, önceki dönemlerde olduğu gibi devlet kolluk kuvvetlerini adaletten kaçırmamalıdır. Cizre’de kolluk güçleri tarafından yapılan sivil infazlar ve diğer hak ihlalleri acilen Meclis’in ve sivil toplum örgütlerinin de içerisinde olduğu bir komisyon tarafından araştırılmalı ve sorumlular yargı önüne çıkarılmalıdır.
Şırnak valisi katletmelerin ve ihlallerin birincil sorumlularından olduğu için derhal görevden alınmalıdır. Cizre'de abluka boyunca yapılan vahşet insanlık suçu kapsamında değerlendirilmelidir.
Haber alma özgürlüğü evrenseldir. Herhangi bir yerde yaşananlardan kamuoyunun haberi ve bilgisi olmalıdır. Bu bağlamda, ulusal ve uluslararası medya kuruluşlarının Cizre’den haber yapabilmelerine izin verilmelidir. Aksi durum basın özgürlüğüne büyük bir darbedir.
Cizre’de abluka boyunca ortaya çıkan maddi ve manevi kayıplar tespit edilmeli ve hızlı bir şekilde karşılanmalıdır."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder