25 Eylül 2015 Cuma

Öz yönetim bir demokrasi işleyişidir


35 seneden bu yana PKK saflarında bulunan gerilla-yazar Timur Fidan, öz yönetimin bir demokrasi işleyişi olduğunu belirterek öz yönetim talebinin gelişmesinin Kürtlerdeki demokrasi mücadelesinin geldiği düzeyi ortaya koyduğunu ifade etti.



ÖZ YÖNETİM BİR DEMOKRASİ İŞLEYİŞİDİR
Kuzey Kürdistan’da ilan edilen öz yönetimler konusunda değerlendirmelerde bulunan Fidan, Türkiye’de sürmekte olan barış ve demokrasi mücadelesinin; inkar, imha ve teslim alma paradigması ile çatışma halinde olduğunu belirtti.  Türkiye’de demokrasinin Kürt halkının irade beyanını kaldıramayacak kadar zayıf olduğunu ifade eden Fidan şunları söyledi: “Türkiye’de devlet iradesi her şeyin üzerindedir. Her şey kendisini ona göre ayarlamak zorundadır. Demokrasi bir yanıyla iradi yaşamı, bireyin özne hali, toplumun farklılıklar temelinde eşitlik dokusuna kavuşmasıdır. Şimdi bunu herkes söyler ama birileri çıkıp irade beyanı yapınca herkes kendi çıkarını öncelikle gözetir. Oysa irade beyanı maddi çıkara tekabül etmez. Toplumun nasıl yaşayacağına dair aldığı karardır, iradedir. Ama yaşamayı bana göre yaşamazsan seni yok sayarım kültürü mevcuttur. Bu sanki tarihsel bir hak gibi kendisini egemen görme eğilimi sadece Türkiye’de değil dünyada hala pervasızca hâkim kılınıyor. Dolayısıyla öz yönetim ve irade beyanlarına saldırı düzeyinde tepkilerin olması Türkiye’nin demokratikleşmeyen ağırlıklı tarafının bir zafiyeti oluyor.
Öz yönetim bir demokrasi işleyişidir. Zaten demokrasiyi öz yönetim halinin ötesinde nasıl tarif edeceksiniz ki? Demokrasi öz yönetimdir, iradi olma ortamıdır. Belli ki demokrasi tanımlarımızda ciddi anlayış farklılıkları var. Dolayısıyla demokrasi tanımında farklılıklar olunca yaklaşımlarda pratikte farklılaşabiliyor. Halk Öz yönetim diyor O’da tek devlet diyor. Hâlbuki öz yönetimin senin tek devletinle ilgisi yok. Çünkü öz yönetim bir devlet yönetimi, bir devletleşme değil ki. Varsın devletin dört başı mamur yerinde dursun. Öz yönetimin senin devletinle işi yok. O senin işine karışmıyor. Ancak devlet onun her şeyine karışıyor. Öz yönetim konusunda oldukça yanlış yanılgılı yaklaşımlar var. Asıl sorun burada yatıyor.”

ÖZ YÖNETİMİ PKK İCAT ETMEDİ
Türk devleti ve farklı kesimler tarafından öz yönetimin saptırıldığını belirten Fidan “Sanılıyor ki öz yönetim Kürtlerin ve PKK'nin icat ettiği, kendisine ait bir yönetim şeklidir. Eğer Kürtlerden öz yönetim talebi gelişiyorsa bu Kürtlerdeki demokrasi mücadelesinin ve kültürünün geldiği düzeyi gösterir. Öz yönetim bir ulusal kimlik konusu, ya da etnik bir sorunun çözüm yöntemi falan değil. Bu kadar cehalet olur mu? Öz yönetim bir yaşam biçimidir. Demokrasinin yaşama geçirilişidir. Öz yönetim içinde tüm farklılıklar eşit ve özgür biçimde yer alır. Sorun sadece devletin bunu kendisi için bir beka sorunu görüp devlet terörü uygulayarak iradeyi inkâra, imhaya ve teslim almaya çalışması değildir.  Ne var ki Türkiye’nin demokrasi dinamiklerinin, entelektüellerinin bile bu konu da ilgi, bilgi vb. düzeyde sıkıntı yaşadıklarını gözlemlemekteyiz. Elbette ki onların bu yönlü eksik kalışlarını, duruşlarını eleştirmeliyiz. Fakat öz yönetim çaba ve çalışmasında olanlarında kendilerini ifade etmelerinde bunu teorik, akademik, pratik, ilgi, ilişki vb. düzeyde oldukça kapsamlı ve planlı ele almada dar kaldıklarını belirtebiliriz. Çok daha fazla tartışmak; tartıştırmak, bunu yaygınlaştırmak konusunda eksiklikler var” şeklinde konuştu.
DEVLET TERÖR UYGULAMAYA KALKARSA SOKAKLAR BARİKATLARLA KORUNUR
Fidan devamla şunları söyledi: “Türkiye’de bir rejim değişikliği olacaksa o da demokrasi rejimi olmalıdır. Ve o demokrasi de öz yönetim, ya da yerinden yönetim, ve ya da yerel yönetimlerin güçlendirilmesi denmekle olur. Öz yönetim beklentilere dayanmaz. Yaratımlar ve inşalarla gerçekleşir. Öz yönetimle Kürtler demokrasi ve barıştan yana olduklarının ilanını yapmışlardır. Bir yanıyla da Dolmabahçe mutabakatına verilen pratik yanıttır. Onun ruhuna göre davranmaktır. Kürtler için Dolmabahçe mutabakatı bir paradigmal düzeydir. Öyle algılanmaktadır. Öz yönetim buna bir cevaptır. Öz yönetim tüm Türkiye içindir. Öz yönetim bir bölünme değil farklılıkların birlikte eşit ve kardeşçe yaşama projesidir. Öz yönetim gerçekte sadece bir bildirinin okunmasıyla ilan edilme değildir. Ne öyle indirgenebilir ve nede bunun üzerinden hukuki yaptırımlara kriminal gerekçeler bulunur. Devlet terör ve uygulama kararları alırsa, elbette sokaklar barikatlarla korunur. Barikatın hikayesi budur. Öz yönetim Demokratik yaşam tarzıdır. Tartışma buradan yürütülmeli. Amed'de yapılan öz yönetim tartışması önemli ve gerekliydi. Dalga, dalga yaymalı ve topluluklar bu konuda aydınlatılmalıdır. Bu bir demokrasi ve paradigma değişim mücadelesidir. Bu zeminde tartışmak daha derinlikli sonuçlar verebilir.”

TÜRKİYE’NİN HESAPLARI BOŞA ÇIKMAYA MAHKUMDUR
Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için harcadığı büyük emek ve çabaya karşı savaşın dayatılması konusunda da konuşan Fidan, “Önder Apo Kürt sorunun çözümünde en çok çaba sarf eden ve değişik yöntemler deneyerek, bu sorunun barışa ve kalıcı çözüme evirilmesi için kırk yıldır mücadele veriyor ve halen topluluklarda barış umudunu canlı tutuyor. Ancak Kürt sorununun çözümüne dair kimi yaklaşım ve çalışmaların sürdürüldüğü dönemlerde savaştan yana olanların bu süreçleri teslim almaya, bitirmeye, aldatmaya, hayatın bir parçasına dönüştürmeye değil de senaryonun bir sahnesi gibi ele alıp bunu bir fırsata dönüştürme gayretinde olanlarda olmuştur. Dolayısıyla diş gösteren gülümsemelerin ardında gerçekte diş bilemelerin gıcırtılarının gizlenmeye çalışıldığına ne yazık ki bu tür süreçlerin birçok safhasında tanık olundu. Elbette bundan çıkan sonuç ise, barıştan ve çözümden yana olan kesimlerin olmadığı anlaşılmamalıdır. Bu kesimlerin onca çabaya rağmen başarılı olamamaların da iradi olarak zayıf oluşları ve karşı tarafa belki bir taviz koparırız, bir şeyler yaparız diyerek onları avutmaya çalışma eğilimlerinden ötürüdür. Hâlbuki bu sorun öyle tavizler alıp verme düzeyinin çok ötesinde bir nitelik ve kapsamı içermektedir. Bunun görülmemesi tüm taraflar açısından her zaman için başarısızlıkların temel nedeni olmuştur. Türkiye’de özellikle Kürt sorunun çözümü konusunda savaşmaya, imha, inkâr ve teslim almaya dönük muhatapların hayli fazla olduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki, Kürt sorunu konusunda eşitliğe, demokratik ve insani yaklaşıma dair barışçıl muhatapların az olduğu ortadadır. Devlet kanadı bunu hep görmezlikten geldi ve resmi ideolojisini Kürtler üzerinden hakim kılmaya çalıştı. Kendisini buna inandırmaya, alıştırmaya, ikna etmeye çalışmadı. Oysa ki, hayat onların görmek istediğinin çok ötesinde kendisini yaratmakta ve akışını sürdürmektedir. Devlet aklı bu akışın tersinden davranmayı çıkarlarına uygun belledi. Dolayısıyla hep çarpıldı ve çarpıttı. Hep yıprandı ve yıprattı. Hep parçalandı ve dağıldı. Hep darbeler yedi, darbeler yaptı. Hala da durum bundan öteye gidememiştir. Belki de gelinen nokta da Türkiye’nin durumu uluslararası bir darbeye açık hale gelmektir. Her halukarda bu hesaplar tuz buz olmaya mahkum  olmuştur. Barış yanlısının sesinin daha gör ve duyulur kılınıyor olması barıştan ve demokratik çözümden yana verdiği emek ve çaba olarak görülmelidir” şeklinde konuştu.

DOLMABAHÇE MUTABAKATI BİR BAŞARIYDI
Dolmabahçe mutabakatından sonra Erdoğan’ın savaş yanlısı açıklamaları ile Türkiye’deki siyasi değişimi de değerlendiren Fidan şunları ifade etti: “Dolmabahçe açıklaması gerçekten Türkiye tarihinde Kürt sorunu konusunda barıştan, çözümden, kardeşlikten, birlik ve beraberlikte, ortak yaşamaktan yana olanların bir başarısıydı. Barış ve çözüm yanlılarının tarihe not düştükleri diyebileceğimiz önemli bir adımıydı. Elle tutulur, gözle görülür bir adım ve yaklaşımdı. Ve Dolmabahçe aslında artık bundan sonra barış, kardeşlik, eşitlik, birlik ve beraberlik adına samimi olanların, istekli olanların atılması gereken adımların başlangıcını, startını veren bir misyondu. Start verilmişti gerisi devamını getirmekti. Bu aynı zamanda ayrışma yada kırılma noktasıydı da. Barış ya da savaşa karar bundan sonra verilecekti. Dolmabahçe tarihsel bir karar değildi. Tarihsel karar vermek için tarihsel bir aşamaydı. Gerçek ile sahtenin ayrışma mahalliydi. İrade beyanıydı. Ancak irade beyanı yetmezdi. Hayatta karşılığının gerçekleşmesi için karar verilmeliydi. Erdoğan bu konuda kararını verdi ve bu mutabakatı kabul etmediğini, doğru bulmadığını ilan etti. Aslında bu mutabakat Türkiye açısından bir rejim değişikline karar vermeyi ön öngörmekteydi. Ya demokrasiye yol alınacaktı, ya da dikta rejiminde ısrar edilecekti. Erdoğan Türkiye de rejim değişikliğini demokrasiden yana değil de, diktadan yana karar kılarak Dolmabahçe mutabakatını ret etti ve ardından da savaşı başlattı. Mutabakat demokrasi ile dikta arasında karar vermeye bir çağrıydı. Çözüm ile çatışmaya dair karar vermeye bir çağrıydı. Erdoğan iktidarı adına bu kararı ret etti. Artık gelişmeler ondan sonra bilinen hali aldı. Savaşa en karşıt olanlarda bile barıştan yana değil de, teröre karşı olma adına yine bir araya gelip bayrakları ve tehditlerini salladılar. Son günlerdeki mitinglerin karakteri böyle. Erdoğan sultası etrafında birleşilmek istendi. Özellikle CHP bu açmazın içinden çıkamadı ve bu tutumu ile tarihi bir hata yaptı. Türkiye’de sorun teröre karşı olmak değil, barıştan yana olmaktır. Teröre karşı olma adı altında yapılan bir hileydi. İsrail için devlet terörü işleniyor demek kolay. Ama Türkiye de devlet terörü işleniyor demek riskli bir iş.  Türkiye de işlenen terörün İsrail’in işlediği devlet teröründen neyi eksik? Türkiye de devlet terörü sadece askeri değil. Yargı, yürütme, ekonomik, basın ve hayatın birçok alanında da terör sürdürülmüyor mu? Son günlerdeki olaylara bakın, terör uygulamalarını net bir şekilde göreceksiniz.”

SAVAŞ YANLILARININ GERÇEK YÜZÜ ORTAYA ÇIKTI
Fidan 7 Haziran seçimleri konusunda ise şunları söyledi: “7 Haziran seçimlerinden çok öncesinden hesaplar yapılmıştı. Gerçekten de çok boyutlu saldırıların en sertleri seçim sürecinde yapıldı. Hazırlıklar daha o zamandan hızlandırıldı. Hatırlanırsa sözleşmeli askeri kuvvetlerin, Kalekolların, barajların, yeni köy korucularının istihdamları, sınır boylarına güç kaydırmaları ve birçok girişimler hep bu hazırlıkların alt yapılarıydı. Madem barışacaksın ve çözüm olacak o halde Kalekolu ne diye o dağların başına dikiyorsun?  Çatışmalı süreç Dolmabahçe mutabakatının red edilişi ile başladı. Asıl saldırı buydu. Dolmabahçe mutabakatının reddi çatışma kararıydı. Savaş kararıydı. Seçim sonrası ve bu günlerde söylenenler bunu doğrulamıyor mu? Yine sonuna kadar bitirme kararlılıkları, tek kişi bitinceye kadar savaş gibi bayatlamış söylemler temcit pilavı gibi yine önümüze konuluyor. Oysa hayat bu tekrarın çok ötesinde ve uzağında kendi gerçekliğini örüyor. Devlet ve Erdoğan sanal dünyanın bir fanisi gibi tekrar içinde oluşlarının farkında olarak, bile bile siyasal göçük ve erozyon halinde sürüklenmekte.
Dolmabahçe mutabakatı savaş yanlılarının gerçek yüzünü açığa çıkarmıştır. Türkiye hala demokrasi ve barışa karar kılacak müzakereye hazır olmadığını da göstermiştir. Belki de ciddi bir savaş barış ve müzakere yapımı için verilecek ve verilmeye ihtiyaç vardır.
Aslında sürmekte olan çatışmalar barış için müzakereye geçiş yanlıları ile imha, inkâr ve teslim alma yanlıları arasındadır. Türkiye’nin eski paradigması inkar, imha ve teslim alma değil miydi? Türkiye’nin yeni paradigması barış ve demokrasidir ve bunun da HDP projesi ile taşları döşenmiştir. Mevcut durumda eski ve yeni paradigmaların belki de son savaşı verilmektedir. Siyasal hataların yapılma riskinin çok fazla olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bunun için aydın yazar ve siyasetçilerin ‘bu süreçte bende barış ve onurlu yaşam için varım!’ demelerine ihtiyaç vardır.”
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder