26 Eylül 2015 Cumartesi

Sozdar Avesta: AKP 3 Kasım’da geldi 1 Kasım’da gidecek

Sozdar Avesta, “AKP’nin Kürt halkına karşı geliştirdiği topyekun saldırıları da, korktuğu ve güçsüz olduğu için bu kadar pervasızca yöneliyorlar” diyerek AKP’nin 1 kasım seçimlerinde tümden kaybedeceğini, belirtti.
Avesta, Kuzey Kürdistan'da ilan edilen öz yönetimlere ilişkinse: “Biz halk olarak kendi küllerimizden kendimizi yeniden yarattık. Hiçbir zülüm ve zorbalık asla bize geri adım attıramaz. Bunların boşa çıkması için halkımız bütün cephelerde başlayan ve devam eden kutsal demokratik özerklik direnişine sahip çıkmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.  


Gerilla şehitliklerine yapılan saldırılara da değinen Avesta “kutsal değerlerimizi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar” dedi.
Sozdar Avesta, Kürt halkı üzerinde uygulanan devlet terörü ve 1 Kasım seçimlerinden beklentileri konusunda ajansımıza konuştu.

AKP’NİN SALDIRILARI AHLAK SINIRINI AŞTI

Kuzey Kürdistan'da giderek genişleyen bir saldırı durumu var. Neler söyleyeceksiniz, bu kadar kapsamlı saldırılarla ne yapılmak isteniyor?
Başta, öz yönetimleri savunurken şehit edilen tüm insanlarımızı minnetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Onlar insanlığın onur, özgürlük sembolü olacak ve tüm Kürt halkının gönlünde sonsuza kadar yaşayacaklardır.
Şunu söyleyebilirim. Erdoğan ve AKP’nin Kürt halkına karşı yürüttüğü saldırılar insan ahlakının sınırlarını aştı. Çok kirli bir savaş yürütüyorlar. Kürt halkının tüm değerlerini ayaklar altına alarak çiğniyor. Fakat bilinmeli ki, şehitlerimize, şehitliklerimize karşı geliştirdikleri saldırılar, yaşanan vahşet Kürt halkı ve özgürlük için mücadele tüm halklarda daha fazla direniş ruhu geliştiriyor.
Çünkü Erdoğan ve Türk devleti çok iyi biliyorlar ki saraydaki saltanatları boşa düştü. Bölgede tam bir baş aşağı gidişi yaşadıklarını gördüler. Mevcut politikalarıyla bölge ve uluslararası siyasette yalnız kaldılar. Bunun sebebi de Kürt sorununu çözülememiş olmasıdır. Çözüm sürecine doğru yaklaşılmamasıdır. Tabi en başta da önderliğimize doğru yaklaşmamalarıydı.
Önder APO, yaşananlar bir daha yaşanmasın diye büyük bir sabırla tarihi bir süreci geliştirdi. Ancak bugün bir kez daha görüyoruz ki, AKP’nin çözüm politikası yoktur. Öyle bir yaklaşımları hiç olmadı. Bütün yaklaşımları ikiyüzlü ve ahlaksızca bir kandırma politikasını kendi iktidarları için geliştirdiler.

İMRALI’YA GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ ZULÜMDEN SONUÇ ALAMAYACAKLAR

Sayın Öcalan’la uzun süredir görüşme yapılmıyor. Sizce Türk devleti bununla neyin hesabını yapıyor?
Beş buçuk aydır Önder APO’dan bir haber yok Önder APO ağırlaştırılmış bir tecrit altındadır. Sağlık açısından kaygılıyız. İyi biliyoruz ki adanın iklim şartları ağırdır ve uzun yıllardır sağlığı bir tehdit altındadır. AKP önderliğimiz üzerinde büyük bir zulüm uyguluyor. Kendince İmralının iradesini kırarsam bütün Kürt halkının kırarım, diye düşünüyor. Ama o ne kadar İmralı üzerinden zülüm geliştirse de amacına ulaşamayacaktır. Bu beyhude bir çabadır. Aslında bunu da gördüler. İmralı’da ki duruşu, iradeyi kıramayacağını, amaçlarına göre kullanamayacağını görünce bu sefer bütün imkanlarıyla Kürt halkına ve özgürlük mücadelesine yöneldi. 24 Temmuz’dan bu yana Medya savunma alanlarına ve uygulanan vahşete karşı özyönetim ilan eden bölgelere yönelmesi ve bu kadar ağır saldırılar gerçekleştirmesi bundandır. Cenazelere ve sivil Kürt halkına yaptığı işkenceler güçlü olduğundan değil zayıflığından, gafilliğinden ve faşist zihniyetinden kaynaklıdır.

AMAÇLARI FAŞİST VE TEKÇİ ZİHNİYETİ HAKİM KILMAK

AKP neden böyle bir savaşa ihtiyaç duyuyor?

AKP zihniyeti faşist, despotik bir zihniyettir ve ortadan kaldırılmalıdır. AKP ve Erdoğan Kuzey Kürdistan’da gelişen halkların birliğini, halklar arasında oluşan demokrasi blokunu ve 7 Haziranda ortaya çıkan başarıyı hazmedemedi. O faşist ve tekçi zihniyetini yeniden hakim kılmak için böyle bir savaşa ihtiyaç duydular. Biz iyi biliyoruz ki bu kirli savaşta sömürgeciler kaybedecek. Sömürgeciler adeta bir bataklığa saplanmışlardır. Her ne kadar hilelerle kendilerini bu bataklıktan kurtarmaya çalışsalar da daha da dibe batıyorlar. Çünkü onlar bu bataklığı yarattı ve onlar bu bataklıkta boğulacaklar.

ÖZGÜRLÜK İÇİN BEDEL ÖDEMEKTEN KAÇINMAYACAĞIZ

Bu saldırılarla sonuç elde etmeleri mümkün mü? Özellikle geçmiş tecrübelere de baktığımız da bunu olası görüyor musunuz?
Kürt halkı onurlu bir halktır özgürlüğünden asla geri adım atmaz. Bu halkın artık kaybedecek hiçbir şeyi yok. Kürt halkının kaybedeceği sarayları, holdingleri, fabrikaları ve şirketleri yok. Kürdistan halkının kaybedeceklerinden çok kazanacakları var. Bütün demokratik güçler bu biçimdedir. Çünkü onlar onur savaşı veriyorlar, onlar insanlık, özgürlük, eşitlik mücadelesi var olma ve yeni bir sistem kurma, yaşamı birlikte eşitçe yaşama mücadelesi veriyorlar. Bu uğurda ne kadar mücadele de verilse ne kadar bedel de verilse kutsaldır ve biz bu bedeli vermekten de kaçmayacağız.
DAİŞ VE AKP PARALLELLİK GÖSTERİYOR
Son dönemlerde DAİŞ’in uygulamaları ve Türk devletinin Kürtlere yönelik uygulamaları arasında paralellik kuranlar oluyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şehit cenazeleriyle oynamanın DAİŞ zihniyeti olduğunu biliyoruz. DAİŞ çetelerinin öğretmeni saraylar yapanlardır. DAİŞ gökten zembille inmedi ya da öyle çok uzak, bilinmeyen bir yerden de gelmedi. Türkiye'de bizzat Erdoğan’ın özel savaş ekibi tarafından eğitilmiş ve halkların başına bir bela olarak ortaya salınmışlardır. DAİŞ ondan dolayı Kürdistan'ı hedefine aldı. Bütün saldırılarını Kürdistan'a yönlendirmesi bundan kaynaklıdır. Dikkat edin DAİŞ’in şimdiye kadar en fazla da Kürtlere yöneldi. O açıdan Kobanê, Şengal ve Güney Kürdistan'da da saldırdığı yerler açısından oldukça manidar baktığımızda bu saldırıların oldukça manidar olduğu görülür. DAİŞ’in saldırıları Kürtlerin direniş geliştirdikleri yerlerin ötesine geçmedi.
DAİŞ’in Şengale saldırıları da Kürtlerin köklerine bir saldırı olarak gelişti. Kürtlüğü orada bitirmek istediler. Maxmura saldırdıklarında tümden ortadan kaldırmak istediler. Maxmurun 22 yıldır yaşadığı mültecilik statüsünü berhava etmek istedi. Kerkük halklar mozaiğinin olduğu bir yerdi. Süryaniler, Asuriler, Türkmenler ve Kürt halkının birlikte yaşadığı bir yerdi. Kobanê saldırısı aynı şekildedir.

DAİŞ ERDOĞAN’IN EMİR VE PERSPEKTİFLERİ İLE HAREKET ETTİ

Sizce Türk devleti ile DAİŞ arasında gerçekten de bir ilişki, ortak hareket etme var mı?
Şunu açıkça söylemek istiyorum. DAİŞ şimdiye kadar Erdoğan’ın emir ve perspektifleri doğrultusunda hareket etti. DAİŞ Türk devletine karşı bir güç değildir. Bu yapmacık ve palavradır. DAİŞ deşifre olunca bu yalana sarıldılar. DAİŞ’i gerileten, iradesini kıran, Erdoğan’ın 2023 projesini bu anlamıyla boşa düşüren gerilla, YPG ve YPJ güçleriydi. Onun içindir ki Erdoğan ve çeteleri gerillaya karşı bu kadar öfkeliler. Cenazelerine işkence uyguluyor. Şehitliklere ve insanlık onuruna saldırıyorlar.

ŞEHİTLİKLERE SALDIRI TÜM İNSANİ DEĞERLERE SALDIRIDIR

AKP neden mezarlıkları hedefledi?
Muş’ta Ekin Van yoldaşın cenazesine saldırı, Varto’da gerilla şehitliğine yönelik gelişen saldırı ve bugün yine Cudi’de ve diğerlerde gelişen saldırılar halkımızın kutsal değerlerini ortadan kaldırma amaçlıdır. Bu topraklarda sizin bir mezarlık yeriniz dahi olmayacak, demek istiyorlar. Ama şunu da iyi bilsinler ki; o şehitliklerde yatanlar tüm Kürt halkının şehitleridir, bütün toplumların, insanlığın şehitleridir. O şehitliklerde birçok ulustan ve dinden yoldaş yatıyor. O şehitlikler bütün sömürülen halkların sembolüdür. Şehitliklere saldırı bütün insanlık değerlerine saldırı anlamına geliyor. Çünkü o şehitliklerde yatanlardan Müslüman olanlar, alevi, Ezidi, Asuri, Süryani inancından şehitlerimiz var. Yine birçok halktan insanlarımız var. Onun için bu değerleri savunmak bizim için onur ve şereftir. Hareket olarak temel ilkelerimizden biri de şehit yoldaşların yattığı şehitlikleri savunmadır.

AKP ATEŞLE OYNUYOR

Bu savaş AKP’ye kaybettiği halk desteğini kazandırır mı?
AKP artık tarihi bir yenilgiye ve kaybetmeye doğru gidiyor. 3 Kasım’la geldi 1 Kasım’la da gidecek. Kendisini kurtaracak hiçbir yalanı kalmadı. Ekonomik olarak kaybetmiştir. Siyasi olarak hem bölgede hem de uluslararası alanda kaybetmiştir. Askeri anlamda iradesi kırılmıştır. Halkın desteğini kaybetmiştir. Bütün bunları yeniden elde etmek için bayrak mitingi adı altında milliyetçi duygulara sarılarak, faşizmi, şovenizmi, ırkçılığı geliştirerek kendisini kurtarmaya çalışıyor. AKP bu politikalarıyla ateşle oynuyor. Toplumlar arasında çelişkileri derinleştirmek ve iç savaş yaratmak istiyor. Toplumlar arası çıkacak bir kargaşanın, akacak tek damla kanını sorumluları Erdoğan ve Davutoğlu’dur. Bütün toplumda bunu iyi biliyor.

ZULÜM ZORBALIK BİZE SÖKMEZ

Kürdistan’da özyönetim ilan eden bölgelere devletin yoğun bir şekilde yönelmesine karşı nasıl bir mücadele gerekiyor, mevcut durumu nasıl görüyorsunuz?
Biz halk olarak kendi küllerimizden kendimizi yeniden yarattık. Hiçbir zülüm ve zorbalık asla bize geri adım attıramaz. Bunların boşa çıkması için halkımız bütün cephelerde başlayan ve devam eden kutsal demokratik özerklik direnişine sahip çıkmalıdır.
Gever, Lice, Farqin ve Cizreli anaların ve halkının duruşu bu konuda tarihi ve kutsaldır. Bu direnişin sonunda özgürlük vardır. İlan edilen özyönetim hamlesi artık yeni bir hamledir. Biz ne eskisi gibi yaşayabiliriz ne de eskisi gibi mücadele edebiliriz. Bu hamle ile mücadele de yeni bir aşamaya geçmiştir. Bu çerçevede nerede olursak olalım bu yeni hamleye güç verelim. Bütün halkları demokratik çevreleri bu hamlenin başarıya ulaşması için ve sadece Kürdistan’a sınırlı kalmaması için mücadeleye katmak gerekiyor. Bu yolun sonunda aydınlık ve yeni bir yaşam var halkımız bunu böyle bilmelidir.

AMAÇ TEK BAŞINA İKTİDAR OLMAK

Bir de Türkiye de yeniden bir seçim süreci yaşanıyor. Sizce AKP önünde hükümet kurma alternatif varken neden erken seçimde ısrar etti?
Yeniden tek başına iktidar olmak için. AKP mevcut durumda yaşanan savaşı seçimleri kazanmak ve iktidarını kurmak için başlattı. AKP 7 Haziran seçimlerini sanki hiç yapılmamış gibi saydı. Bunun için de hiçbir hükümet formülünü kabul etmeyerek seçime gitme kararı aldı. 
Açıkçası bu bir oyundu. Çünkü 7 Haziran seçimlerinde Erdoğan’ın ekibi seçim dışında kalmıştı. Faşizm ve savaşın zihniyetini oluşturan, onu pratikleştiren ekibi yeniden başa getirmek için yeniden seçime gitme kararı aldı.
1 Kasım seçimlerinde tüm halklar, geliştirilen bu savaşta yaşamını yitiren herkesin hesabını sormalıdırlar. Bu savaşın sorumlusu Erdoğan ve Davutoğlu hükümetidir. Bunun için bu seçim AKP’nin sonunu getirmeli. Başlattığı bu savaş en fazla da kendisini vurmalı. Bunun yaşanabilmesi için de, Türkiye’deki tüm halklar Kürt halkıyla dayanışma mücadelesini geliştirmeli, halkın öz yönetim kararlarının arkasında durmalıdır. Seçim çalışmaları bu temelde yürütülmelidir.

BUNLAR HİTLER ZİHNİYETİNDEDİR

550 milli ve yerli vekil tartışması istiyorum, diyor Erdoğan bu ne anlama geliyor?
Bu zihniyet Hitlerin ve Mussolini faşizminin zihniyetidir. Bu zihniyet bütün insanlık değerlerine ve kültürlerine karşı olan bir zihniyettir. Bunun önüne geçmek için bu seçimlerde büyük kaybetmeliler. Bu seçimlerde yaratmak istedikleri faşist dalga ile 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin oy aldığı ve milletvekili çıkardığı batı illerinde HDP’yi hedefe koyarak oy almasını engellemeye çalışıyorlar. Çünkü AKP kendisinin Kürdistan’da tabela partisi olduğunu biliyor.

SEÇİME GERGİN BİR HAVADA GİTMEK İSTİYORLAR

Kürdistan’da başta Cizre olmak üzere birçok yerde güvenlik gerekçe gösterilerek sandıkları başka yerde kurma kararı var. Bununla ne amaçlanıyor?
Evet, bazı yerleri de güvenlik bölgesi ilan edip seçim sandıklarını da bundan dolayı kurmamayı amaçlıyorlar. Ya da bir yerde kurup on farklı yeri de oraya taşımaya çalışıyorlar. Bu bir oyundur ve bilerek yapılıyor. HDP’nin kazandığı yerleri almak istiyorlar. Bu yöntemle seçimlere savaş ortamında, gergin bir ortamda gitmek istiyorlar.
Ama şunu unutmasınlar; her zaman evde yapılan hesap çarşıya uymayabilir. Kürt halkı yaşananların sorumlusunun kim olduğunu, neden erken seçime gidildiğini çok iyi biliyor. Kürdistan halkları ve bütün demokratik çevreler, yazar, aydın, sanatçılar ona bu sevinci yaşatmayacaklar. HDP etrafında birleşen halklar o zihniyetin kazanmasına ve faşizmi uygulamasına asla izin vermeyecekler. 7 Haziran seçimlerinde nasıl başkan yaptırmadılarsa, bu kez de herkes birleşerek daha büyük bir şok yaşatmalı ve bu despotizmden kurtulmalılar. Böyle olursa 1 Kasım halkların bayramı olur.

DÖRT PARÇADA AKTİF MÜCADELEMİZ VAR

PKK’nin 11. Kongre kararları arasında saldırılara karşı 4 parça Kürdistan’da birden mücadele yürütme vardı. Günümüz şartlarında bunu ne kadar gerçekleştirebiliyorsunuz?
Eskiden özgürlük hareketi bir parçada mücadele yürütürken artık diğer parçalardan taviz verir 4 parçada birden mücadele yürütemez diyorlardı. Özgürlük hareketi artık sadece bir gerilla hareketi değildir. Özgürlük hareketi halktır. Bu gerçekliği gören Türkiye ve Ortadoğu halkları büyük bir güç alıyorlar, bunun içindedirler. Artık savaş devrimci halk savaşıdır. Kuzey Kürdistan’da şehirlerini savunanlar halktır. Artık halk bu sürece katılmıştır. Özyönetimlerin ilan edildiği bütün yerlerde halk bu iradeye sahip çıkıyor.
Cizre’de 35 günlük bebek yaşamını yitiriyor annesi onu devlet vahşetinden dolayı günlerce defnedemeyip mücadelesine devam ediyor. Bir diğer anne öldürülen evladını buzdolabında tutuyor ve bir yandan bir yandan mücadelesini yürütüyor. İşte bu halkın özgürlük tutkusunu ve kararlılığını ortaya koyuyor ve yenilmeyeceğinin kanıtı oluyor. Muş’ta, Gever’de, Nusaybin’de, Sur’da, Lice’de, Farqin’de bu mücadeleyi halk yürütüyor. Bu aynı zamanda Kürdistan’da yeni bir dönemin de başlangıcıdır. Kürdistan’ın diğer parçaları da bu şekildedir.
Geçen yıl Rojava’da Kobanê ve Cizir’de bu direniş gerçeklik görüldü. Yine Şengal’de anneler sadece çocukları DAİŞ’in eline düşmesin diye kendi elleriyle öldürdüler. Şimdi de aynı irade tüm Kürdistan'da gösteriliyor. Güneyde görüldü ve Rojhılat’ta Ferinaz Xosrewani şahsında görüldü. Bunların hepsi yeni bir irade, yeni bir katılım ve toplumsal mücadeleyi tarif ediyor.
Artık herkes bunu bilmeli. 4 parça Kürdistan birbirinden etkileniyor ama herkes kendisi kadar yapıyor. Dört parçada aktif mücadele var her parçanın siyasi ve askeri gücü var. Kendi sınırları içerisinde mücadelelerini yürütüyorlar. Genel olarak Kürdistan halkının, özgürlük istemi yeni hamle ile artık finale doğru gidiyor. Her parça artık özgürlüğünü kesinleştiriyor. Kürt halkı artık varlığını koruyup özgürlüğünü elde etme aşamasına geçmiştir. Bu çerçevede artık Kürdistan'ın dört parçasında ve yurt dışındaki halkımız kendi kendilerini yönetme ve kendi kendini idare etme aşamasına geçmiştir.
Halk olarak çok önemli ve zorlu bir süreçten geçiyoruz. Önderliğimiz üzerinde çok büyük bir tecrit var. Bu sürece destek olmak için herkes olduğu yerde elinden geleni yapmalıdır. Seçimlerde başarı iki katına çıkarılmalıdır. İlan edilen özyönetimlere sahip çıkmak ve edilmeyen yerlerde de ilan edip geliştirmek çok önemlidir. Bu yeni sürecin öncüleri kadın ve Kürdistan gençliğidir. Gençlik Haki Karer ruhuyla Tirej ve Baran Dersim arkadaş gibi militanların bu harekete bıraktığı çok büyük bir tecrübe ve miras var. Gençlik bu ruhla mücadeleyi geliştirmeli ve özgürlük saflarındaki yerini almalıdır. Baran yoldaşın bu mücadeleye büyük bir emeği oldu. Onun anısına denk bir mücadele geliştirilmelidir.
Kürt kadınları, kadın örgütleri Cizre ve Gever’de geliştirilen mücadele kadının özgürlük özlemidir. Bu açıdan artık eylem zamanıdır. Günlerdir kadınlar Cizre’ye destek ziyaretleri yapıyorlar. Ama bununla sınırlı kalmamak gerekir. Türkiye'de de kadın örgütleri mücadelelerinin geliştirmelidirler. Kadınlar ve genç kızlar bu süreçte rollerini önemli oranda oynadılar. Ancak özellikle genç kadınlar bundan sonrada hem öz yönetim savunmalarında hem de gerilla saflarında daha aktif mücadeleye katılmalıdırlar.

HER DİRENİŞ MEVZİSİ BİR OKULA DÖNÜŞTÜRÜLMELİ

Önümüzdeki günlerde Türkiye’de okullar başlıyor hareketinizin bu konuda boykot çağrısı var. Kürt halkı özyönetimlerin ilan edildiği bir dönemde boykota nasıl katılmalıdır?  
Kürdistan’ın her yerinde sömürgeciliğe karşı mücadele verilen bir dönemde hiç kimse çocuğunu sömürge sisteminin okullarına göndermemelidir. Oralar özel savaş ve asimilasyon merkezleridir. Okula gitme yerine gerillaya katılmalıdır. Asimilasyon merkezi olan Türk eğitim sistemine karşı her direniş mevzisi  bir okula dönüştürülmeli. Herkes kendisini ana diliyle eğitebilmelidir. Türk devletinin okullarını, mahkemelerini, hastanelerini kısacası asimilasyon ve kendin olmana engel olan bütün kurumlarını reddedelim. Bunlara karşı kendi sistemimizi kuralım. Bu şekilde ancak biz Kürdistan’da sömürgeciliği yenebiliriz ve kendimiz oluruz. Bunun birinci adımı kuzey Kürdistan’da okullara gitmemeyle başlamalıdır. Çağ halkların özgürlük çağıdır. Kendimizi bu esaslar üzerine mücadeleye katmalıyız ve sömürgeciliği Kürdistan’dan kovmalıyız.
Kobanê ve Şengal de çocuklar nasıl ki çadırların altında kendi eğitimlerini ana dilleriyle gerçekleştiriyorlarsa gerekirse Kuzey Kürdistan'da da böyle olmalıdır.

2 yorum:

  1. DEVLET BIR OYLAMA YAPACAK VE SORACAK
    1-KİM KÜRTTÜR
    2-BAĞIMSIZ KURDISTAN ISTIYORMUSUNUZ. BAGIMSIZ KURDISTAN İSTERSENIZ GUNEYDOGUDA 4 SEHRE YERLEŞECEK . YANI BAGIMSIZ KURDISTANA GIDECEK. VEYA GOCMEN STATUSU VERILIP MAL EDINME HAKLARI ELINDEN ALINIP KISITLAMA GETIRILECEK..
    BAK BAKALIM SONUC NE CIKIYOR.
    BU APTALLAR BURAYI SURIYE ILE KARISTIRIYOR
    1-TURKIYE SURIYE DEGIL, TURKLER SURIYELI DEGIL
    2-SURIYEDE KURTLERIN KIMLIKLERI DAHI YOK

    YanıtlaSil
  2. Ankaradaki katliamı kim yaptı,Şeriatçı Kürt Kürtlere katliam yaptı.
    Başka söze gerek yok,Faşistlik içinizde var.

    YanıtlaSil