Federal Kürdistan Bölgesi, medya geleneği açısından gelişim aşamasını yaşıyor. Gazetecilik halen bir aydınlanma, toplumu bilinçlendirme alanı olarak işlev görmekten oldukça uzak.
Her geçen gün özellikle televizyonculuk alanında gelişme sağlayan Güney Kürdistan medyası partilerin denetiminde ve yerelliği aşabilmiş değil. Sadece Federal Bölge ile sınırlı kalmak bir yana, partilere bağlı gelişen medya halen partilerin hakim olduğu alanlarla sınırlı kalmaktan kurtulabilmiş değil.
Güney Kürdistan medyasının ciddi gelişim sorunları olduğuna dikkat çeken Kurdistani Nu gazetesi Başyazarı Stran Abdullah, Rojava Devrimi ile lokal basıncılığın kısmen aşıldığına, ancak bunun için halen epey bir zamanın gerekli olduğuna vurgu yapıyor.
Abdullah, konuya ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.
'SÜLEYMANİYE DAHA İYİ DURUMDA'
Güney Kürdistan basınının yaşadığı mevcut duruma kısa bir tanım yapmak gerekirse, neler söylersiniz?
Güney Kürdistan basını aslında bir geçiş aşamasında. Dolayısıyla iyi ve eksik yönlerini kuşkusuz iç içe barındırıyor. Güney Kürdistan'ın her tarafında basının içinde olduğu koşulları yekpare ele almak mümkün değil. Bölgelere göre bir değişim gösteriyor. Zaten bölgesel bir yayıncılıktan söz etmek de zor.
Örneğin, Süleymaniye’de toplum yaşama dönük bir basıncılık gelişirken bu durum Hewler’de siyasal bir hal alıyor. Basın özgürlüğü de bölgelere göre değişkenlik gösteriyor. Süleymaniye bu konuda Hewler'den daha iyi bir durumda, diyebiliriz.
Neden böyle? Bu değişkenliğin sebebi ne?
Çünkü bölgemizde ulusal basıncılık yerine lokal basıncılık daha ön planda. Örneğin bir ülkede yerel ve ulusal basıncılık tabirleriyle yayın organları ayrıştırılır. Güney Kürdistan Federe Bölgesi'nde ulusal bir basıncılıktan söz etmek söz konusu değil.
Süleymaniye, Hewler, Duhok ve eğer Kerkük’ü de sayarsak dört merkezli lokal yayıncılık daha ön plandadır. Örneğin Behdinan dediğimiz alanda Hewler ya da Süleymaniye’de çıkan bir gazete okuyucu bulmakta zorlanır. Bölgeler arası böylesi bir keskin ayrışma vardır. Yine KDP’nin hakim olduğu yerlerde basın baskı altında iken, YNK’nin olduğu alanlarda kısmen daha özgür, diyebiliriz.
'YAZILI BASIN DAHA ÇOK YEREL KALIYOR'
Basının yerel ya da belirttiğiniz gibi lokal kalmasında temel etkenler neler?
Aslında bu konuda değişik etkenler var. Siyasi, kültürel ve ekonomik nedenleri sayabiliriz. Örneğin ekonomik sorun bunu nasıl etkiliyor... Siz Hewler’de bir gazete çıkarıyorsanız bunun Süleymaniye’de çok fazla okuyucu bulmasının imkanı yoktur. Ya da tersi durum da geçerlidir. Onun için özellikle yazılı basın daha çok yerel kalıyor. Partilerin denetimi dışında kurulan yayın organları ülke sorunlarından, siyasal sorunlardan çok söz etmezler. Daha çok partilerin basın-yayın organlarında bu tür siyasi haberler yer alır. Ancak bunlar da daha çok yakın oldukları partilerin siyasi görüşleri doğrultusunda bu sorunları ele alırlar.
Şimdi burada bir ayrıntı vermekte yarar var. Aslında Rojava Devrimi'nden önce ve sonra demek belki daha doğru olur. Çünkü belirttiğim gibi öncesinde basınımız daha çok yereldi. Yani Federal Bölgenin hepsine bile hitap etme durumları olmayan, kendi çıktıkları yerlerle kalıyorlardı. Bunun halen tam aşıldığını söylemek imkansız. Ama Rojava Devrimi'nden sonra kısmi de olsa ulusal bir karakter kazanmaya başlayanlar oldu. Örneğin Rojava'daki gelişmeler takip edilerek okuyucu ve izleyiciye aktarılıyor. Bu Federal Bölge basını açısından ciddi bir gelişme.
'MESLEKİ TECRÜBE YOK'
Gazetecilik mesleği ne durumda? Çıta olarak iyi bir yerde, diyebilir miyiz?
Hayır, maalesef. Aslında belki de bizim basınımızın en büyük handikapı da bu. Mesleki olarak bir tecrübe birikimi yok. Yine güçlü bir arka plana da sahip değil. Geçmişi çok fazla yok. Örneğin kaynak biriktirme, arşiv oluşturma, bunun üzerinden bellek oluşturma durumu da yok. Bunun temelinde de gazetecilik kriterlerinin çok düşük olması yatıyor. Esaslı bir meslek alanı olarak görülmemesi var.
Nasıl yani?
Örneğin gazeteciliğin geliştiği yerlerde mesleği icra edeceklerde bir kriter aranır. O meslekten anlayan, bir alt yapısı olan insanlar tercih edilir. Ama Güney'de bugün başka meslekten biri yarın bir yerde başyazar olabiliyor. Ya da bugün gazeteci olan pat diye bakarsınız başka bir iş koluna gitmiş. Bugün muhabirlik yapan, yazarlık yapan yarın bir bakıyorsunuz parlamenter olmuş ve meslekle hiçbir alakası kalmamış. Hatta daha kötüsü, bugün gazetecilik yapan yarın bakarsınız polis olmuş ve gelip gazetecilik yapanları engellemeye başlamış. Yani ölçü yok. Dolayısıyla sürekli sıfırdan başlama durumu var. Kısacası gazetecilik anlamında bir hazine oluşturma durumu yok.
Peki, basın sistem ve toplumun demokratikleşmesi konusunda yetersizlikleri gündemleştirme, eleştirme yönüyle yeterince rol oynuyor mu?
Kısmen de olsa eleştiriyor. Ancak kendisi de bir sisteme sahip değil. Böyle olunca çok etkili olamıyor. Yoksa eleştirdiğinde halk üzerinde etkili de oluyor.
'GAZETECİLER ÖLDÜRÜLÜYOR; HESAP SORULMUYOR'
Geçen yılların istatistikleri basın hak ihlallerinin çok yoğun olduğunu gösteriyor...
Evet, maalesef bu konuda ihlaller sıkça yaşanıyor. Hatta öldürülen gazetecilerin failleri halen bulunamadı. Hak ihlallerini yapanlar sorgulanmadı, hesap sorulmadı.
Öldürülen gazetecilerin faillerinin bulunması önündeki engel ne? Hükümet ya da sorumlular bu konuda gerekeni yapıyorlar mı?
Hayır, yapılmıyor. Öldürülen gazetecilerin soruşturma akıbetleri, neden öldürüldükleri tam olarak ortaya çıkarılmadı. Burada siyasi dengeler bu tür durumların ortaya çıkarılmasında engel. Bu işi devletin ortaya çıkarması gerekir. Ama yapmıyor. İşte Türkiye'de derin devlet deniliyor. Aslında burada da olan aynı şeydir. Dolayısıyla bu tür vakalar da 'faili meçhul' olarak kalıyor. Örneğin savcıların, mahkemelerin bu tür durumları araştırıp ortaya çıkarmaları, kanun önüne çıkarmaları da zor, o güçleri yok.
Sadece ölüm olaylarında değil. Hak ihlali şikayetlerini bile takip edip gerekli işlemleri yapamıyorlar. Ya da diyelim, basında size yönelik bir hareket edildi ve siz mahkemeye başvurdunuz; mahkeme bunun gereklerini yapamıyor. Dolayısıyla mahkeme bu tür durumlarda çözüm gücü olamayınca aşiret geleneklerine göre bir çözüm bulunmaya çalışılıyor.
'AŞİRET USULÜ İLE SORUN ÇÖZÜLÜYOR'
Bu nasıl oluyor?
Aşiret usulünde tarafların bir araya gelip birbirlerini affetmesi ve barışmasıyla sorunlar çözülür. Bizim basın alanında da kimi zaman sorunlar bu şekilde, karşılıklı helalleşmeyle çözülüyor. Çünkü işleyen bir yasal prosedür yok. Kanunlarla yürümüyor birçok şey.
Basın Sendikası gazetecilerin örgütlenmesinde, sendikaların bu yönlü rollerini tam olarak yerine getirmelerinde gerekli sorumluluğu üstleniyor mu?
Hayır. Çok sınırlı işlevleri var. Çünkü sendikalar da bulundukları yerlerde hakim olan partilere bağlıdır. Böyle olunca da çok işlevli olduğunu, partilerin denetimi dışına çıktığını söylemek mümkün olmuyor.
Yasalar gazetecilerin özgür çalışmasını sağlıyor mu?
Evet, aslında belki de Güney'de en iyi diyeceğimiz şey yasada basının özgürlüğünün tanınmış olmasıdır.
Bu pratikte işliyor mu?
Kısmen var. Örneğin işte bir yayın organı kapatılamaz. Şimdiye kadar hükümet tarafından kapatılan bir yayın da duymadım. Örneğin işte gazeteciler tutuklanamaz bu yasaya göre. Fakat bunun tam işlediğini söylemek zordur. Bazı yerlerde asayiş güçleri gazetecileri günlerce tutuklayabiliyor. Keyfi yaklaşabiliyor. Ve bunun karşısında bir şey de yapamıyorsunuz. Yani sorun sadece yasalarda tarif edilmekle bitmiyor. Önemli olan bunun gereklerini yerine getirmektir.
Sorani dışında diğer lehçelerde bir yayıncılık var mı?
Süleymaniye ve Hewler, Kerkük’te çıkarılan yayınlar Soranca, Behidinan alanındaki yayınlar ise daha çok Kurmanci (Behdini) yayın yapan yayınlardır.
Süleymaniye’de çıkarılan bir gazete Hewler’de, Hewler’de çıkarılan bir gazete kısmen Hewler’de okunuyor. Ancak Behdinan’da bu durum neredeyse yok denecek düzeyde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder