Geliyê Doskî'de, HPG gerillalarının imha operasyonuna çıkan askeri birliği vurması Türkiye'yi sarstı. Bu şok atlatılmadan yeni bir saldırı haberi Iğdır'dan geldi. Özel hareket polislerine karşı yapılan eylemde en az 14 polis öldü. Bu yazı kaleme alındığı saatlerde Cizre'de zırhlı polis aracının geçişi sırasında meydana gelen patlamadan dolayı en az beş polisin öldüğü haberi geldi.
Batı kentlerinde ise Geliyê Doskî'de bir yarbay, 31 askerin öldürülmesinden sonra Kürtler ve HDP'ye karşı saldırılar görülmemiş düzeyde arttı. İstanbul'da Batmanlı bir genç Kürtçe konuştuğu için beş kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Ankara'da ise mevsimlik Kürt işçiler, aileleri ile birlikte yakılmak istendi. Yüzü aşkın il ve ilçede HDP binaları polis denetiminde yakıldı, yıkıldı. Türkiye, HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ'ında dikkat çektiği gibi bir iç savaş provası yaşıyor.
Doğal olarak aklı başında olan herkes bu akan kanın sorumlusunu sorguluyor. Çok farklı görüşlerden, farklı etnik ve inanç kimliklerinden olan insanlar şu an akan kandan Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı sorumlu tutuyor. Zaten Geliyê Doskî'de Türk ordusunun ağır kayıp verdiği saatlerde bir televizyonda canlı yayına katılan Erdoğan bu yargıyı güçlendiren açıklamalarda bulundu. Tekrar 400 milletvekilinden söz etti. Çocuklarını savaşta yetiren ailelere, anne ve babalara ağza alınmayacak hakaretlerde bulundu. ''Vatan-Millet-Sakarya''olarak özetlenen ''Türk’ün Türk'e propagandası'' eşliğinde savaşın kıyamete kadar devam edeceğini söyledi. Ancak o esen, estiği zaman gürleyen halinden eser yoktu. Çökmüş ve kaybetmenin eşiğine gelmiş, bundan dolayı da ülkeyi ateşe atmış, atmaya devam eden bir lider vardı.
Çünkü Erdoğan ve adamları böyle hesaplamamışlardı. Kendi postlarını kurtarmak için çıkardıkları savaşın inisiyatifinin kendilerinde olacağını düşünüyorlardı.
Hesap şuydu:
BİR:Erdoğan ve adamları PKK'yi tahrik edecek. Savaşa çekecek. Vuracak. PKK 'ateşkes bozulmasın' diye bu saldırıları sineye çekecek.
İKİ:Suriye sınırında gerilim yükseltilecek, bir-iki kanlı provokasyonla Türk ordusu sınırı geçecek, bir oldu bitti ile Efrîn-Kobanê kantonu ararsındaki bölge işgal edilecekti.
ÜÇ:Dünya aptal yerine konularak bütün bu kanlı hikaye 'teröre karşı mücadele' diye yutturulacaktı. Bunun için PKK-DAİŞ- DHKP-C aynı cümle içinde kullanılmaya başlandı.
DÖRT:Kürdistan'da savaşta yaşamını yetiren asker ve polislerin cenaze törenleri kullanılacak, şovenizm ve ırkçı propaganda ile AKP'nin yapılacak erken seçim için yelkenleri doldurulacaktı.
BEŞ:Bu nedenle dünyadan, ABD ve Avrupa devletlerinden gelen diyalog ve müzakere çağrılarına kulaklarını kapattılar. Türkiye'de çatışmasızlık ortamına dönülmesi için yapılan her girişimi 'terör örgütüne destek' olarak lanse edip bloke ettiler. PKK'nin ateşkes için 'hazır' açıklamalarını görmezden geldiler. Hatta başbakan yardımcısı ''tek taraflı ateşkes ilan etseler dahi kabul edilmeyecek'' diyerek barışa bütün kapıları kapattılar.
Sonuç: Koca bir sıfır ve çöküntü.
Erdoğan ve adamlarının kurguladığı savaş oyunu artık onların inisiyatifinde değil.
PKK ilk başlarda her türlü saldırıyı sineye çekti. Verdiği kayıplara rağmen kamuoyunun güçlü barış talebini göz önünde bulundurarak savunmak için dahi olsa silah kullanmaktan çekindi. Ama bıçak kemiğe dayanınca Erdoğan'ın imha savaşına karşı çok çeşitli siyasi ve askeri hamleler yaptı. Erdoğan ve adamlarının planlarını sahada çökertti.
Erdoğan dünyayı aldatmayı beceremedi. Hiç kimse, buna ABD ve NATO üyesi müttefikleri de dahil, Türkiye'nin genel olarak ''teröre karşı mücadele''ediyoruz adı altında Kürtlere ve PKK'ye karşı başlattığı savaşa destek vermedi. Daha doğrusu 24 Temmuz'dan bu yana onlarca uçak tarafından gerilla kamplarının bombalanmasını DAİŞ'e verilmiş bir destek olarak algıladı. Doğru olanda buydu. Bu nedenle müttefiklerinin sert eleştirilerinin yanı sıra, ''PKK ile diyalog ve çözüm sürecini devam ettir''çağrılarına maruz kaldı. En son Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve Almanya Başbakanı Angela Merkel ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda bu çağrıyı yenilediler.
Dikkat edilirse geçmişte bir Türk askerinin veya polisinin başına bir taş düşse açıklama yapan NATO ve Batılı devletler Oramar ve en son Iğdır'daki saldırılara yönelik dişe dokunur bir tepki ortaya koymadılar. Türk devletinin ''terör''roteriğine takılmadılar. Bu ''sessizliğin'' en büyük nedeni Erdoğan'ın başlattığı savaşın 'teröre karşı mücadele' olduğuna artık kimse inanmıyor.
İncirlik ve diğer bazı askeri üstlerin DAİŞ karşıtı koalisyon güçlerine açılması karşılığında Erdoğan Suriye içlerinde ve Rojava Kürdistanı'nda, özelliklede Efrîn-Kobanê arasındaki bölgede oluşturmak istediği 'güvelikli bölge' için vize alamadı. Bunun için çeşitli provokasyonlar tertiplendi.
Suruç katliamı ve peşi sıra gelen bazı olaylar, Erdoğan'ın orduyu Suriye topraklarına sürmesi için yetmedi. Dünya ve bölge güçleri Erdoğan ve adamlarının bu numarasına esaslı bir kırmızı kart gösterdiler.
Erdoğan ve adamlarının başka bir yanılgısı ise''şehit cenazelerinden'' elde edecekleri siyasi ranta ilişkindi. Bu da tutmadı. Tepkiler daha çok Erdoğan ve adamlarına yöneldi. Türkiye tarihinde görülmemiş düzeyde savaşı sorgulayan bir tepki ortaya çıktı. ''Katil Erdoğan''sloganları atıldı. Bakanlar cenaze törenlerinden kovuldu. Hatta bazı asker ve polisler ''cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, vali veya herhangi bir yetkilinin cenazeme katılmasın'' yönünde vasiyet ettikleri oryaya çıktı.
Yani 7 Haziran genel seçimler öncesi girişilen onca kanlı saldırıya rağmen Erdoğan, elde edemediği sonucu ülkeyi kaosa ve iç savaşa sürükleyerek elde edeceğini planlıyordu. Bu plan Varto, Silopi, Gever, Cizre, Sur, Farqin gibi ilçelerde halkın direnişi ve HPG gerillalarının son eylemleriyle boşa çıktı. Savaşın ve savaşla siyaseti dizayn etmek isteyen Erdoğan, inisiyatifi kaybetti.
Dün 'tek taraflı ateşkesi dahi kabul etmeyiz, diz çökecekler ve kıyamete kadar savaş' diyenlerin şimdi ah vah etmelerine gerek yok.
Ya adam gibi başlattığınız bu kanlı savaşı sonlandıracaksınız, ya da bu savaş kıyamete gerek kalmadan sizi götürecek.
Çok zamanız da kalmadı savaş ve kan baronları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder