Haftalardır Kürdistan’ın kalbi, direnişin kalesi Cizre’de görkemli bir halk direnişi yaşanıyor. Özgür, direnişçi Berivanların kenti Cizre, yiğit Kürt kadınının öncülüğünde direniş ve özgürlük tarihine yeni sayfalar ekliyor. Cizre, Kobanê’de olduğu gibi insanlığın büyük onur savaşını veriyor. AKP-IŞİD faşizmi nasıl Kobanê’de döktüğü kanda boğulduysa, yine aynı biçimde IŞİD zihniyetli faşist AKP, Cizre’de, Sur’da, Farqin’de (Silvan), Bağlar’da, Silopi’de, Gever’de, Colemêrg’de, Gimgim’da (Varto), Dêrsim’de ve Kürdistan’ın her kentinde döktüğü-dökeceği kanda boğulacaktır.
Sömürgeci Türk devleti-AKP dokuz gün süren sokağa çıkma yasağı ile Cizre halkına diz çöktürmeye, teslim almaya çalışıyor. Kürdistan’ın direniş kalesi Cizre’yi düşürürse bütün Kürdistan’ı düşüreceğini, teslim alacağını hesaplıyor. Kobanê üzerine ortağı IŞİD ile yaptığı planda düşündüğü gibi bu defa da Cizre’yi boşaltmaya, Kürtsüzleştirmeye çabalıyor. Hatırlardadır AKP-IŞİD çetesi Kobanê’yi düşürseydi sıra Efrîn ve Cizre Kantonlarına gelecekti. Şimdi aynı plan Kuzey Kürdistan’da devreye konulmuş durumda.
AKP on üç yıllık iktidarı döneminde Kürt sorununu demokratik müzakere yoluyla çözmeye yanaşmadı. Oyalama, toplumu aldatma siyasetiyle tasfiye politikasını sürdürdü. On üç yıllık zaman diliminde Türkiye’de ve bölgede hegemonyasını tesis etmenin büyük gayreti içerisine girdi. Bu amaçla onca yılı devletin bütün kurumlarında örgütlenerek devleti ele geçirmekle değerlendirdi. Bu nokta da epey başarılı da oldu. AKP devlet üzerinde ciddi düzeyde kontrol kurdu, devletleşti. Erdoğan’ın "Türkiye’de yönetim sistemi fiili olarak değişmiştir" demesi bu gerçeklikle de yakından bağlantılıdır. On üç yıl sonra ortaya çıkan devlet sistemi bir nevi sömürgeci beyaz Türk ulus-devlet sisteminin, sömürgeci yeşil Türk ulus- devlet sistemine evrilmesini ifade ediyor ve bu durum çok büyük bir sistem-rejim krizini gündeme getiriyor. Türkiye’de sömürgeci devlet faşizmini daha ileri bir noktaya taşıyor. Ancak gerçek şu ki Kürt Özgürlük Hareketi’nin, Kürtlerin ve Türkiye demokrasi güçlerinin onlarca yıldır verdikleri muazzam mücadele, rengi- aldığı biçim ne olursa olsun faşist Türk ulus-devlet sistemini çözülme-dağılma sürecine koymuştur. Özellikle bu günden itibaren Türkiye sisteminin-rejiminin yeniden şekillenmesinde Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve demokrasi güçlerinin verecekleri mücadele çok belirleyici bir rol oynayacaktır.
AKP kendi iktidarı döneminde özelde Kürtlere genelde Türkiye halklarına şu gerçeği çok iyi öğretti: Demokrasi mücadelesi radikal ve kesintisiz bir biçimde yürütülmeden ve yerel demokrasi inşa edilmeden Kürt sorunu çözülmez, Türkiye demokratikleşmez.
Demokratik Özerk Sistem inşası olmadan çözüm olmaz. Çözüm, halkın özyönetim sistemini kurmakla, güçlü bir özsavunma ile kurduğu sistemi savunmakla mümkündür. Yani demokratik çözüm, Demokratik Özerkliğin inşasıdır. Geçmiş süreç inşayı yapmadan devletten-AKP’den çözüm beklemenin ne kadar hatalı bir davranış-anlayış olduğunu çok açık ortaya koydu. Demokratik inşanın motor gücü hiç kuşku yok ki topyekün toplumsal mücadele ve direniştir. Toplumsal direniş demokratik inşanın ruhudur, öz mayasıdır-suyudur.
Cizre direnişi hepimize özyönetimin ve özsavunmanın ne kadar yaşamsal ve vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu çok yakıcı ve çarpıcı gösterdi. Cizre Kürtler başta olmak üzere halkların, kadınların özyönetimsiz ve özsavunmasız hiçbir yaşam güvencelerinin olmadığını çok net ortaya koydu. Bir kez daha ortaya çıktı ki onurluca ve insanca yaşamanın yolu demokratik özyönetim sistemini inşa etmekten ve savunmaktan geçiyor. Cizre bu anlamda çok öğretici, değerli bir örnektir.
Cizre’de halkımız direnerek zafer kazandı. Cizre direnişi karşısında sömürgeci Türk devleti-AKP yenildi. Cizre’de yenilen inkarcı-imhacı faşist Türk ulus-devlet sistemi ve onun yönetim biçimidir. Cizre’de, Sur’da ve Kürdistan’ın her yerinde halkımız Erdoğan-AKP faşizmine karşı onurluca direnmekte, direnişle zafere yürümektedir. Geçmişte olduğu gibi bugün de Kürdistan’da özgürce, onurluca yaşamanın yolu direnmekten geçiyor.
Halkımız savaşan-direnen halk gerçekliği temelinde yaşamın her alanında mutlaka örgütlenmek, demokratik sistemini inşa etmek durumundadır. Bedeli ve acıları en aza indirmenin yolu örgütlenmekten, örgütlü direnişi geliştirmekten, demokratik özyönetim sistemini özsavunmasıyla birlikte en güçlü bir şekilde kurmaktan geçiyor. Cizre, Silopi, Sur, Silvan, Farqin, Gimgim, Colemêrg, Gever ve Dêrsim direnişi Demokratik Özerk sistem inşasına dönüştüğü anda sömürgecilik ebediyen yenilecektir.
Erdoğan-AKP devreye koyduğu yeşil gladyo-IŞİD yoluyla provasını Cizre’de yaptığı üzere Kürdistan kentlerini, kasabalarını bir bir ezerek teslim almaya çalışıyor. Bu alçakça saldırılar ve katliamlarla halkımızın iradesini kırıp korkutarak göçertmeyi amaçlıyor. 90’lı yıllarda nasıl ki Kürdistan’ın köylerini-kırsalını boşalttıysa şimdi de şehir ve kasabalarını boşaltmaya çalışıyor. Kürdistan’ı tamamen Kürtsüzleştirmek istiyor. Kobanê’de uyguladığı politikanın aynısını Botan’a, Amed’e ve tüm Kürdistan bölgelerine, kentlerine uygulamayı öngörüyor. Kürt sorununu Kürdistan’ı Kürtsüzleştirerek, kültürel kırımı sonuca götürerek, Kürtlerin üzerini betonlayarak ilelebet tarihe gömmek istiyor. Kürdistan’daki sıkı yönetimi, haftaları bulan sokağa çıkma yasağını bu kirli planın uygulama biçimi olarak anlamak lazım.
Özel güvenlik bölgeleri adı altında Kürdistan genelinde uygulanan sıkı yönetim, tanklarla, toplarla, keskin nişanlarla yapılan saldırılar ve alçakça gerçekleştirilen katliamlar kesinlikle Şengal ve Kobanê gibi bir planın devrede olduğunu gösteriyor. Nasıl ki IŞİD, AKP ve benzer hesapları olan güçlerin desteği ile Şengal’e, Kobanê’ye saldırdı, katlettiğini katletti, geri kalan yüzbinlerce insanı göç yollarına düşürdüyse, şimdi de aynı planı AKP Cizre’den başlayarak bütün Kürdistan kentlerinde hayata geçirmeye çalışıyor.
AKP’nin Kürdistan’a atadığı bütün valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, özel harekat birlikleri IŞİD zihniyetli kontralardır. Hepsi Erdoğan’ın -AKP’nin yeşil gladyo takımındandır. Yeni dönemin JİTEM’cileridir. IŞİD’ci Urfa valisi neyse Şırnak, Ağrı, Colemêrg, Amed… valileri de aynıdır. Kobanê deneyiminden geçen, Kobanê saldırılarını koordine eden Hulusi Akar’ın Genelkurmay yapılması da yukarıda ifade ettiğim Şengal ve Kobanê tarzı bir planla doğrudan bağlantılıdır. Demek ki ne Erdoğan-AKP ve ne de Hulusi Akar Kobanê’den yeterli derecede bir ders çıkarmamış. Yeniden ama daha güçlü bir derse ihtiyaçları olduğu açıktır. Halkımızın direnişiyle bu dersi onlara hak ettikleri ölçüde vereceğine kuşkumuz yoktur.
KAYNAK: ÖZGÜR GÜNDEM GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder