KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Kürt Özgürlük Hareketi oyalamayı hedeflemeyen müzakere temelinde çözüm endeksli tahkim edilmiş bir ateşkese her zaman hazırdır. Zaten şimdiye kadar 9 defa tek taraflı ateşkes ilan etmesi bu yaklaşımın dışa vurumudur. Hiçbir zaman sonuna kadar savaş yaparak Türk devletine diz çöktüreceğiz demedik; Türkiye sınırları içinde demokratik siyasal çözüme inandık ve bunu en doğru çözüm yolu olarak gördük. AKP'nin politikaları toplumda bu inancı kırmış olsa da biz hala sorunun demokratik siyasal yollardan çözülebileceğine inanıyoruz. Ancak Türkiye buna karşılık vermiyor. Çünkü Kürt sorununu evrensel ölçülerde, ya da dünyanın herhangi bir yerinde nasıl çözülüyorsa bu çerçevede çözmeye yanaşmıyor; Türk usulü, milli çözüm adı altında çözümsüzlüğü ve Kürtlerin kültürel soykırım sistemi altında tutulmasını dayatıyor” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Yeni Özgür Politika ve Azadiya Welat gazetelerine yazdığı Kürtçe makalede şunlar belirtildi:
“Türkiye tam bir siyasi kriz içindedir. Bu, aslında eski sistemin Türkiye'nin sorunlarına cevap olamamasından kaynaklanmaktadır. Türkiye'nin 90 yıl önceki zihniyet ve alışkanlıklarla yönetilemeyeceği ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz 1946 yılıyla birlikte Türkiye'de çok partili ve seçimli bir siyasal sistem yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak böyle bir sisteme uluslararası koşulların dayatmasıyla geçildiğinden Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarındaki temel paradigma ve parametreler değişmediği için Türkiye ne gerçek anlamda demokratikleşmiş, ne de Türkiye'nin sorunlarına cevap olabilmiştir. Türkiye'de baskı altına alınan toplulukların itirazları ve mücadelesi sürmüş, ama bu sorunlara bir çözüm yaklaşımı da ortaya konulmamıştır. Klasik devlet paradigması Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin mücadelesi karşısında zorlanınca siyasal İslam sistem içine alınarak Kürt halkına ve demokrasi güçlerine karşı mücadele cephesi genişletilmiştir. Bu nedenle siyasal İslam devlet içine alınıp eşi türbanlı olan birisi de Cumhurbaşkanı olunca, daha önce var olan kısmi muhalif ve demokratik tutum da tümden bir kenara bırakılmış; devlet içinde palazlanmaya ve kendi konumunu güçlendirmeye çalışmıştır. Ancak sonradan görme olarak onlar da sistemin yeni hegemonik gücü olmak isteyince sadece Kürtlere karşı mücadele içine girmemişler; sistem içi bir kısım güçlerle de karşı karşıya gelmişlerdir.
AKP ve onun şefi Erdoğan sistem içine alınmanın gereği ve hegemon güç olma hedefi doğrultusunda Kürt halkının özgürlük mücadelesine ve demokrasi güçlerine savaş açmışlardır. Kürt halkı diyalog ve müzakere yoluyla sorunu çözme konusunda sonuç alamayınca, demokratik siyasal çözüm için önemli zemin olacak 7 Haziran seçim sonuçları da yok sayılınca kendi özgür ve demokratik yaşamını inşa etme kararı almıştır. Halkın yerelden demokrasiyi geliştirip Türkiye'yi demokratikleşmeye çekme tutumu karşısında polislerin ve askeri güçlerin şiddetli bir saldırıya geçmesi 24 Temmuz’da yüz uçakla başlatılan savaşı daha da tırmandırmıştır. Gerillanın halka yönelik saldırılar karşısında misilleme yapmasıyla birlikte AKP'nin başlattığı savaş Türkiye'nin temel gündemi haline gelmiştir. Türk devleti, tekçi hegemonik zihniyete sahip olduğundan, halkın özyönetimini inşa etme çabalarına sert karşılık vermesi gündemin Kürt halkının yerel demokrasi hamlesinden çatışmalara kayması durumunu ortaya çıkarmıştır.
Türk devleti aslında gerillanın bu düzeyde bir misilleme performansı gösteremeyeceğini düşünüyordu. Uygulayacağı şiddetle Kürt halkını ve demokrasi güçlerini sindireceğini sanıyordu. Ancak durum AKP'nin düşündüğü biçimde gelişmedi. AKP bu durum karşısında daha mantıklı ve rasyonel düşüneceğine, son ferdine kadar ezeceğiz, politikası ve söyleminde ısrar etmektedir. Kendi varlığını ve geleceğini Kürt Özgürlük Hareketi'ni ezmeye bağladığı anlaşılmaktadır.
Savaşın şiddetlenmesi karşısında kaygı duyan birçok güç çift taraflı ateşkes çağrısı yapmaktadır. En son Avrupa Birliği yöneticileri ve Avrupa Parlamentosundaki siyasi gruplar da çift taraflı ateşkes çağrısı yapmışlardır. Çift taraflı ateşkes temelinde müzakerelerle sorunların çözümünü istemişlerdir. Bu çağrılar gerçekten de haklı ve makul çağrılardır. Ancak Türk devletinin Kürt sorununu çözme iradesi ve kararı olmadığı için çift taraflı ateşkes koşullarında müzakereyi kabul etmemektedir. Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu da yok, taraf da yok, masa da yok, gözlemci heyeti de yok” demesi bunun açık ifadesidir. Zaten Kürt sorununun çözümünde en makul ve çözümleyici yaklaşımı gösteren Önder Apo'ya rehine muamelesi yapmaları ve ağır tecrit uygulamaları bu nedenledir.
Kürt Özgürlük Hareketi oyalamayı hedeflemeyen müzakere temelinde çözüm endeksli tahkim edilmiş bir ateşkese her zaman hazırdır. Zaten şimdiye kadar 9 defa tek taraflı ateşkes ilan etmesi bu yaklaşımın dışa vurumudur. Hiçbir zaman sonuna kadar savaş yaparak Türk devletine diz çöktüreceğiz demedik; Türkiye sınırları içinde demokratik siyasal çözüme inandık ve bunu en doğru çözüm yolu olarak gördük. AKP'nin politikaları toplumda bu inancı kırmış olsa da biz hala sorunun demokratik siyasal yollardan çözülebileceğine inanıyoruz. Ancak Türkiye buna karşılık vermiyor. Çünkü Kürt sorununu evrensel ölçülerde, ya da dünyanın herhangi bir yerinde nasıl çözülüyorsa bu çerçevede çözmeye yanaşmıyor; Türk usulü, milli çözüm adı altında çözümsüzlüğü ve Kürtlerin kültürel soykırım sistemi altında tutulmasını dayatıyor.
Eğer arabulucuları, gözlemcileri kabul eden müzakere eksenli bir çözüme zemin olacak bir ateşkes kabul edilirse Kürt Özgürlük Hareketi buna derhal hazırdır. Böyle bir ateşkesin olmaması Türk devletinin tutumlarından kaynaklanmaktadır. Tarafsız arabulucular bunu rahatlıkla tespit edebilirler.
Müzakere edilecek temel konu başlıkları Dolmabahçe Mutabakatında ortaya konulmuştur. Zaten Avrupa’dan ya da başka taraflardan yapılan çağrılar da bu yönlü müzakereye dönülmesi yönündedir. Müzakere de kalıcı bir çözüm içindir. Bu açıdan Türk devleti tarafsız gözlemcilerin varlığında Kürt sorununun çözümü için müzakereye hazırım derse, baş müzakereci olan Önder Apo'nun bu rolünü özgürce gerçekleştirmesini sağlarsa yarın da hemen ateşkes sağlanabilir.
Ancak eskisi gibi oyalama, zaman kazanma, ama çözüm için adım atmama bugün olduğu gibi daha şiddetli bir savaş ortamını ortaya çıkaracaktır. Çünkü bu yaklaşım, fırsatını bulduğunda ezme amaçlı olduğundan çatışma etkenlerini daha da derinleştirmektedir. Bu açıdan eskinin tekrarını aşan, kesinlikle çözümü hedefleyen müzakere endeksli çift taraflı ateşkes anlamlı olur ve sonuç alır.
Türk devleti artık “terörizmle mücadele” anlayışını bir tarafa bırakmalıdır. Yüz yıllık bir sorun söz konusudur. Bu da Kürt sorunudur. Çift taraflı ateşkes isteyenler de bir Kürt sorununun var olduğunu ve bu sorunun çözülmesi gerektiğini söylemektedirler. Türkiye bu sorunu çözmeyerek zaman kaybediyor, kan kaybediyor. Bu açıdan oyalama ve aldatma, zamana yayarak çürütme, fırsatını bulduğunda ezme politikaları bırakılmalıdır. Özcesi Kürt sorununun çözümü için bir karar verilmelidir. Böyle yaklaşıldığında Türkiye zayıflamayacak, bölünmeyecek, aksine kesinlikle güçlenecektir. Kürt sorununun çözümünü istemeyenler kesinlikle Türkiye'nin güçlenmesini istemeyenlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder