KCK Yürütme Konseyi
Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Kürt halkının bu iradesine karşı 7 Haziran seçimlerine
darbe yapan faşist AKP hükümeti saldırıya geçmiştir. Gerillanın devreye
girmediği, sadece halkın sivil direnişinin gerçekleştiği bu durumda tüm
askerini, polisini, ölüm makineleri olan savaş tekniğini devreye koyarak
saldırı yapmak, bu hükümete karşı direnişi daha meşru ve zorunlu hale
getirmiştir. Bu durum karşısında tüm Kürt halkının çocuğuyla, yaşlısıyla, kadınıyla,
erkeğiyle direnişe geçmesi gerekmektedir. Sadece Kürt halkının değil, tüm
demokrasi güçlerinin harekete geçmesi gerekmektedir. Türkiye'de demokrasi ve
özgürlük ancak bu saldırılara karşı direnilerek gerçekleşir. Artık demokrasi ve
özgür yaşamı başka türlü sağlamak mümkün değildir.
Şu anki tepkiler
yetersizdir. Kürt halkı ve demokrasi güçleri bu azgın saldırılar karşısında
kesinlikle derhal ayağa kalkmalıdır. Türkiye halkı gezide olduğu gibi ayağa
kalkarak sadece Kürdistan'da değil, tüm Türkiye'de demokratik özyönetimin ve
özerkliğin olduğu demokratik Türkiye'yi yaratma mücadelesini yükseltmelidir.
Gelinen aşamada halklarımızın üzerine düşen görev budur” dedi.
KCK Yürütme Konseyi
Eşbaşkanı Cemil Bayık, Azadiya Welat ve Yeni Özgür Politika gazetelerine Kürtçe
yazdığı makalede şunları belirtti:
“Türk devleti Kürt
halkına tarihin en azgın saldırısını gerçekleştirmektedir. Tayyip Erdoğan’ın
2006 yılında söylediği “Kadın da olsa, çocuk da olsa gereğini yaparız” anlayışı
tam olarak yerine getirilmektedir. Zaten Tayyip Erdoğan her gün “Anladıkları
dilden konuşacağız” demektedir. Bu da Türk devletinin karakterinde bulunan
Kürtler ancak sopadan, dayaktan, şiddetten anlar zihniyetinin en zalim biçimde
uygulanması olarak ortaya çıkmıştır. Şunu söylemek gerekir; Tayyip Erdoğan
Türkiye tarihinin en faşist karakterdeki siyasetçisi durumundadır. Bu zihniyet
ve uygulamalar Kenan Evren Tayyip’in eline su bile dökemez dedirttirmektedir.
Ya da al birini vur ötekine!
Tayyip Erdoğan tam
anlamıyla modernist milliyetçi kafaya sahiptir. Bu modernist milliyetçi kafada
tek kutsallık vardır; o da kendi ulusunu herkesten üstün görmektir. Bu üstünlük
anlayışında şovenizmden başka bir değer yoktur. Bu kafanın dini, imanı sadece
ve sadece egemen ulus şovenizmidir. Ahlak ve vicdana bu kafada yer yoktur.
Nitekim bu nedenle bu kafa milyonlarca insanı hiç acımadan katletmiştir. Sadece
I. Ve II. Dünya Savaşlarında değil, birçok yerde farklı kimlikten olan
topluluklar bu kafa tarafından katledilmiştir. Çünkü bu kafaya sahip olanlarda
vicdan ve ahlak yoktur. Şimdi Türkiye'nin İslamcılarının lideri, efendisi,
hocaları, imamları bu karakterdeki Tayyip Erdoğan’dır.
İmamlığını Tayyip
Erdoğan’ın yaptığı İslamcılar şimdi vicdan ve ahlaktan uzak bir biçimde Türk
devletinin kendi tarihinde yaptığı en büyük zulmü alkışlıyorlar,
destekliyorlar. 1990’lı yılların kirli savaşçıları kadar kirli olduklarını
gösteriyorlar. İslam inancında var olan hiçbir değere sahip olmadıklarını
tutumlarıyla ortaya koyuyorlar. Şu anda Tayyip Erdoğan ve AKP'nin kafası ve uygulamaları
tamamen IŞİD’inki gibidir. Tayyip Erdoğan ve AKP IŞİD’in ruh ikizidir.
Kürdistan şehirlerine girip yakıp yıkıyorlar. Halkın evlerini bombalıyorlar,
yakıyorlar. Keskin nişancıları yüksek yerlere yerleştirerek kıpırdayan her şeyi
vuruyorlar. Bir zamanlar Bosna Hersek’te Sırp keskin nişancılar bir heyula
haline getirilmişti. Bunu en çok da Türk devleti ve basını gündemleştirmişti.
Şimdi AKP'nin insan avına çıkmış keskin nişancı katilleri tüm şehir ve
kasabalarda kol geziyorlar.
Şimdi savaş ve
şiddet 1990’lı yıllardaki gibi değildir; 1990’lı yıllardan katbekat artmıştır.
Şu anda asker ve polisin yaptığı yıkım 1990’lı yıllardan çok fazladır. Şimdi
sadece sokağa ve meydana çıkan göstericilere ve direnen topluluğa değil, bir
şehir ve kasabadaki tüm evlere, dükkanlara hiç ayırım gözetmeden saldırıyorlar.
Şu anda doğayı bile isyan ettirecek biçimde tüm ormanlıkları yakıyorlar. Açıkça
kendi özyönetimini ilan eden tüm il, ilçe ve mahalle halkı eviyle, ormanıyla
birlikte cezalandırılıyor. Hakkını arayan ve direnen Kürt bu devlete göre ölümü
hak etmiş, köyü, mahallesi, kasabası ve şehri yıkılması gereken halktır.
Devletin baskı ve
zulmüne karşı, Kürt sorununu çözümsüz bırakmasına karşı halkın kendi kendini
yönetme kararı almasına bu vahşi saldırılar yapılmaktadır. Bu tutum aslında
Kürt’e nasıl bakıldığını ortaya koyuyor. Bu devlete göre Kürt’e her zulüm
yapılabilir. Kürt ya boyun eğer ya da her türlü zulmü görür. Tüm Kürt halkı,
Türkiye halkı ve dünya bu gerçeği bir daha görmüştür.
Halkın kendi
kendini yönetmek istemesine karşı bu düzeyde insanlık dışı ve alçakça saldırı,
halkın kararının ne kadar doğru olduğunu ortaya koymuştur. Böyle bir yönetim
altında yaşanılabilir mi? Böyle bir zulüm düzenine karşı sadece ve sadece
direnilir. Bu zulme karşı çıkmak, direnmek her onurlu insanın tutumu olmalıdır.
Böyle bir devlet zihniyetine karşı durmak kadar meşru ve onurlu bir tutum
olamaz.
Bu saldırılarla
Türk devletinin gerçeği tam görülmüştür. Özellikle AKP'nin maskesi tam
düşmüştür. AKP'nin tam da 1990’lı yılların kara yüzlüleri gibi bir kara
yüzlüler partisi olduğu anlaşılmıştır. Türk devletinin nasıl bir özel savaş
devleti olduğu şu andaki basının karakteriyle bir daha gözler önüne
serilmiştir. 1990’lı yıllardaki basın neyse şu andaki basın da aynıdır.
Özellikle AKP yandaşı basının tüm programları 1990’lı yıllarda TRT’de Güntaç
Aktan’ın yaptığı Anadolu’dan Görünüm programlarını aratır hale gelmiştir.
Böylece AKP ve Erdoğan etrafında toplanan güruhun ne kadar ikiyüzlü, alçak,
ahlaksız ve vicdansız bir topluluk olduğu tüm çıplaklığıyla gözler önüne
serilmiştir.
AKP, özyönetim
kararı alan halka yaptığı saldırılarla sadece Kürdistan'da değil, Türkiye'de de
bitmiştir. Artık AKP'yi bir daha kimse diriltemez. Bu kadar zulüm yapan bir
iktidarın günümüzde ayakta kalması mümkün değildir. Herhalde AKP ve Erdoğan’a
gelinen aşamada söylenecek söz “Zulmün daha da artsın ki daha erken tahtın ve
tacın yıkılsın” olmalıdır.
Kürt halkı çok
meşru hakkını kullanmıştır. Özellikle meşru olmayan AKP hükümetinin
saldırılarına karşı bu hakkı kullanması daha da meşrudur. Zaten Kürt halkının
tutumunun ne kadar doğru olduğu Erdoğan’ın sözleriyle daha da netleşmiştir.
Tayyip Erdoğan “fiili bir rejim oluşturdum, siz de buna boyun eğeceksiniz”
demiştir. Kürt halkı da fiili olarak kurulan bu faşist düzeni reddedip kendi
kendimi yöneteceğim demiştir.
Kürt halkının bu
iradesine karşı 7 Haziran seçimlerine darbe yapan faşist AKP hükümeti saldırıya
geçmiştir. Gerillanın devreye girmediği, sadece halkın sivil direnişinin
gerçekleştiği bu durumda tüm askerini, polisini, ölüm makineleri olan savaş
tekniğini devreye koyarak saldırı yapmak, bu hükümete karşı direnişi daha meşru
ve zorunlu hale getirmiştir. Bu durum karşısında tüm Kürt halkının çocuğuyla,
yaşlısıyla, kadınıyla, erkeğiyle direnişe geçmesi gerekmektedir. Sadece Kürt
halkının değil, tüm demokrasi güçlerinin harekete geçmesi gerekmektedir.
Türkiye'de demokrasi ve özgürlük ancak bu saldırılara karşı direnilerek
gerçekleşir. Artık demokrasi ve özgür yaşamı başka türlü sağlamak mümkün
değildir.
Şu anki tepkiler yetersizdir.
Kürt halkı ve demokrasi güçleri bu azgın saldırılar karşısında kesinlikle
derhal ayağa kalkmalıdır. Türkiye halkı gezide olduğu gibi ayağa kalkarak
sadece Kürdistan'da değil, tüm Türkiye'de demokratik özyönetimin ve özerkliğin
olduğu demokratik Türkiye'yi yaratma mücadelesini yükseltmelidir. Gelinen
aşamada halklarımızın üzerine düşen görev budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder