19 Ağustos 2015 Çarşamba

Ararat: Halk tercihini yaptı, devlet saygı duymalı

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Evindar Ararat, Kuzey’de devam eden baskılar karşısında Kürt halkının devlet kurumlarına güveninin kalmadığını ve kendi kurumlarını oluşturduğunu belirtti. Erdoğan’ın başkanlık seçimini kaybettikten sonra Kürdistan’da uyguladığı vahşet ve şiddete karşı halkta, Kürdistan’ın birçok yerinde öz yeterlilik ilkesiyle öz yönetim ve öz savunma ilanına gittiğini ve kendi iradesini beyan ettiğini söyledi.


Serhat’ta devletin sivil gençleri katlettiğini ve PKK’li görüntüsünü verdiğini, Erdoğan’ın anayasayı hiçe sayarak, Türkiye de hükümet biçimi değişmiştir söylem ve uygulamalarını ve Türk ordusunu Ekin Van (Kevser Eltürk) adlı kadın gerillanın cenazesine uyguladığı vahşete karşı, öz yönetim ve öz savunmanın önemine değindi. Ararat Türkiye ve Kürdistan halkına da çağrılar yaparak, kendi sisteminizi oluşturun ve gücünüzü birleştirin belirlemesinde bulundu.

Kuzey Kürdistan’da ilan edilen öz yönetim ve öz savunmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürdistan, devlet tarafından uzun yıllardır uygulanan vahşetle bilinen bir coğrafyadır. Buna karşın halk da bu baskı ve zulme dur diyerek, kendi iradesini ortaya koyarak, kendini yönetmek istediğinin somutlaştırmıştır. Yerel yönetim seçiminde Kürdistan’ın önemli bir bölümünde DBP seçimi kazandı. Eğer Türkiye bu noktada cumhuriyetse cumhurun iradesine saygı duymalı, devletse halkın her yerde kendi kendini yönetme talebini kabul etmesi gerekiyor. Merkezi bir hükümetle Türkiye’deki bölgeleri yönetmek oldukça yanlış ve işlemeyen bir sistemdir. Türkiyeli halklarda da öz yönetim mekanizmasını talep etme durumu var. Ama Kürdistan’da halk sürekli baskı ve işkenceye maruz kaldığı için buna en çok ihtiyaç duyan ve uygulayan bir pozisyondadır. Fakat buna karşın devlet sürekli zorba yöntemlerini devrede tutarak bu talebi bastırmaya ve dağıtmaya çalışıyor.
Özyönetim biçimi halkın ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamış ve yönetim pozisyonda olduğu bir yönetim biçimidir. Bunun karşısında devlet sürekli halkı inkar etti, ret etti. AKP’nin diktatoryal politikaları ile sürekli bu merkezi hükümeti dayattı. Halk buna isyan ederek, ben merkezi bir hükümetle yönetilmek istemiyorum dedi ve kararların Ankara’dan belirlenmesini istemediğini ifade etti. Ankara’nın atadığı işkenceci polis ve halkın can ve malına zarar vali ve kaymakamları istemediğini ortaya koydu koyuyor. Halk kendi iradesiyle kendini yönetme talebini öne öne çıkarttı. Halk, kendi kendini ifade eden bir sistemi filen ortaya koymuş bulunuyor. Bunun karşısında devletin geliştirdiği politikalar var: Erdoğan sürekli halkın kendi iradesinden bahsediyor cumhurun iradesine saygı duyduğunu ifade ediyor, ama halk başkanlık istemini ret etmesine rağmen, başkanlık sistemini uygulamaya çalışıyor. Halk diyor; madem sen anayasayı yerle bir ediyorsun, cumhuru hiçe sayıyorsun o zaman ben de kendi irademi ortaya koyacağım buna karışma! AKP hükümeti ve Erdoğan’ın politikaları ile bağlantılı oldukça otoriteleşen ve giderek diktatörleşen bir hükümet söz konusu. Bunun acısını Kürt halkı devletin valisi, kaymakamı, emniyet müdürü, jandarma komutanı ve memuru ile yaşıyor. Kürdistan halkı 7 Haziran seçimleri ile birlikte iradesini ortaya koydum diyerek kendi kendini yönetmek istediğini belirtmiştir.

Kürt halkı öz yönetim ilanlarıyla iradesini ortaya koydu. Bunun karşılığında Türkiye halklarının ne yapması gerekiyor, bu duruma nasıl yaklaşmalı?
Kürt halkı da ‘madem AKP ve Erdoğan irademi hiçe sayıyor, o zaman ben kendi irademi ortaya koyacağım ve kendi sistemimi kendim oluşturacağım’ diyor. Bu sadece Kürdistan halkı açısından gelişen bir tutum değildir. Tüm Türkiyeli haklar açısından olması gereken bir tutumdur. Yerel yönetimler modeli Avrupa Birliği yasalarında da var. Türkiye de Avrupa Birliği’ne başvurmuş, fakat bu yasayı uygulamıyor. Halk da madem sen Avrupa Birliği’ne aday oluyorsun, o zaman Avrupa Birliği’nin uyguladığı bu ilkeyi uygulamak zorundasın diyerek sistemini oluşturuyor. Kürdistan halkı bunun öncülüğünü yapıyor, ama Türkiyeli halklarda buna derinden ihtiyaç duymaktadır.

Türk devleti 24 Temmuz’dan bu yana Kürt halkına ve demokratik güçlere karşı topyekün saldırıya başlamış durumda. Şu anda olan saldırılara karşı öz yönetim nasıl savunulacak?
Baskı tutuklama, işkence sokak ortasındaki infaz ve benzeri gibi birçok saldırgan tutumun geliştiğini biliyoruz. Bunun için öz savunma devreye giriyor. Kürt halkı yerel seçimde 100’ün üzerinden belediye kazandı. Fakat devlet belediyeleri Kürdistan sömürgedir tezini doğrularcasına fiiliyatta kabul etmiyor. Bu baskı karşısında halk da kendini savunuyor. Öz yönetimin iyicene oturtulması ve halkımızın tüm yaşam ihtiyaçlarını karşılayacak örgütlenme ve kurumsallığa kavuşması gerekiyor. Halkın devlet kurumları ile artık hiçbir bağının kalmaması gerekiyor. Her köy, mahalle ve kasabanın oluşturacağı halk meclisleriyle halkımızın ekonomik, hukuk, güvenlik, sosyal sorunlar gibi birçok sorunun çözümünü geliştirmesi gerekiyor. Bu sorunları devletle değil, halkımızın kendi meclisleriyle çözebilmesi gerekiyor. Devlet kapılarında halkımız maddi ve manevi olarak sömürülüyor, ama çözüm bulamıyor. Devletin hukuk sistemi halkı kendine muhtaç bırakan bir sistemdir. Öz yönetim komisyonları halkımızın sağlık, sosyal ve güvenlik sorunlarını anında çözebilen yeteneğe sahiptir. Kürdistan halkı artık bu düzeye ulaşmıştır. Erdoğan devleti ne göre, herkes Erdoğan’a biat edecek diktası hakim kılınmaya çalışılıyor. Tüm yetkiler Erdoğan şahsında somutlaşacak ve herkes de ona biat edecek, aksi takdirde ölüm, katliam ve iradeyi hiç saymak oluyor. Türkiye ve Kürdistan halkı artık bu sistemden kurtulma yollarını arıyor, çünkü tıkayan ve tıkatan bir sistem söz konusudur.

ÖZ YÖNETİMİN İŞLEVSELLİĞİ

Eskiden vali ve kaymakam sivil otoriteydi, ama yeni yasalarla birlikte vali ve kaymakamlar özel harp dairesinin sorumlusu gibiler. Vali askeri operasyona, ev baskınlarına ve faili meçhul cinayetlere onay veriyor. Öz yönetimde halk vali ve kaymakamını kendisi seçer ve bu da halkın hizmetinde olur, karşısında olmaz. Kent meclisleri ile birlikte günlük yaşamdan tut en büyük soruna kadar tüm sorunların çözümünde kendini sorumlu görür. Ekonomi komisyonu, eko -ekonomi ve komünal ekonomiyi geliştirerek halka iş imkanını sağlayacak. Sağlık komisyonu gönüllü sağlık ekiplerini geliştirir. Devletin sağlıkçısı, devlet politikaları kapsamında kısırlaştırmadan tut, yanlış ilaç vermeye kadar birçok sağlık skandalının ortaya çıkmasından geçmişte bir takım sorunların yaşanmasına vesile oldu. Komisyon kendi sağlık politikalarını oluşturur. Köy ve mahalleri dolaşır ve halkın sağlık sorunlarını çözer. Yine güvenlik komisyonu halkın tüm alanlarda güvenliğinden sorumlu ve güvenliğine dönük gelişen saldırılara öz savunma ilkesiyle anında cevap verir. Meclisler köy komünlerinden başlayıp, mahalle, il, ilçe kent ve bölge düzeyine varması lazım. Şu anda başlayan öz yönetim ilanları, bir başlangıçtır ve dar alanla sınırlıdır. Eğer bu yaygınlaşmazsa ve bir iradeye dönüşmezse, devletin buna yönelme riski kaçınılmazdır. Meclisi oluşturan mahalle, ya da sokak kendini oluşturup, koruyabilmelidir, ama yanı başındaki mahalle de eğer bu yapılamazsa bu hedef haline gelir. Bu anlamda Kürdistan’ın tümünde demokratik özerkliğin temel ayakları olan, meclisleri, komünleri ve ona bağlı komisyonları giderek öz savunma ayaklarını da örgütleyerek, bunu hızla bütün sokak mahalle, il ve ilçelerde örgütleyerek meclis ve komisyon çalışmalarını yapması lazım. Bu örgütlenme yerelden genele doğru bir örgütlemedir. Bunun korunup savunması için öz savunma çok önemlidir, bildiğiniz gibi devletin saldırıları öz yönetim ilanından önce de başlamıştı.

Topyekün saldırı kararı ne zaman alındı ve saldırılara karşı ne yapmak gerekiyor?
7 Haziran seçimlerinden önce devlet topyekün saldırı kararı aldı. Bu karar MGK toplantısında alındı. Seçimden önce AKP devleti ve polisi bu saldırı konseptini uygulamaya koydu. HDP’ye dönük Amed ve Ağrı çok ciddi saldırılarının geliştiğini, seçimden sonrada Suruç katliamının gerçekleşmesi bir konseptin paçalarıdır. Yoğun bir saldırı var ve halen bu saldırı çok yoğun bir şekilde demokratik ve sosyalist kesimler üzerinden yürütülüyor. Buna karşı öz yönetim örgütlendirildi, fakat saldırılar daha da tırmandırıldı. Bu anlamda halkımızın öz savunması çok önemli. Her yerde ister demokratik özerklik ilan edilmiş olsun, ister edilmemiş olsun halkımız her yerde öz savunma birimlerini sahiplenmeli ve geliştirmelidir. Halk kendi kendini koruyan bir pozisyona gelmelidir. Asker, polis ve jandarma tanımlandığı gibi ‘Türkiye halkının savunmasından sorumludur’ ibaresi gerçek dışı bir ibare oluyor. Son yaşanan saldırılarla açığa çıktı ki, Türkiye kaymakamı, valisi, polisi el birliği yapmış ve cumhurbaşkanının talimatıyla vatandaşları katlediyor. Devlet erkinde yer alanların eliyle onlarca infaz ve tutuklamalar geliştirildi. Erdoğan bunu geçen gün açıkladı: ‘İster kabul edin ister etmeyin Türkiye’deki yönetim biçimi değişmiştir.’ Halk kendi iradesini sandıkta yansıtmasına rağmen, Erdoğan başkanlık talebini seçim iradesi ve sonucu yokmuş gibi uyguluyor. Bu aslında siyasi bir darbedir. Askeri darbe de yürütülen askeri operasyonlardır. Tüm Türkiyeli demokratlar ve aydınlar bu darbelerle tutuklanıp cezaevlerine konuldu. Halk sokak ortasında linç ediliyor. Polis, DAİŞ ile ortak bir zihniyetle insanların kafasını kesiyor. Bunun en somut uygulaması Diyadin’de devlet gençleri katlederek gerilla kıyafeti giydirdi. Cizre ve Silopi’de gerçekleşen saldırılar da 1990’li yılları kat be kat aşan saldırılardır. Halk katliam, tutuklama ve vahşete karşı kendi tutumunu ortaya koyuyor ve ben kendimi yöneteceğim diyor. Halkımızın büyük bir direnişi var, bunun örgütlemeye dönüşmesi gerekiyor. Madem halkımıza karşı topyekûn bir saldırı ve faşist bir darbe gündeme konulmuş, o zaman Kürdistan’ın tüm köy, kent ve ilçelerinde halkımız kendini savunan bir mekanizmayı kavuşturması gerekiyor. Öz yönetim ilanının ve meclislerin oluşturulması kadar öz-savunma duruşunun ve direnişinin de tüm Kürdistan ve Türkiye metropollerine yayılması lazım. Türkiyeli tüm demokratik sol ve sosyalistleri de hedefliyor. Başkanlık hayallerinin önünde duran herkese meydan okuyor, silip süpüreceğim diyor. Türkiye’deki kesimlere de bu noktada çağrı yapmak istiyorum: Bu ateş tüm Türkiye’yi saracak bu noktada buna hayır diyen ve öz savunma mekanizmalarıyla yürütülmek istenen tüm kesimlerin bir örgütlülüğe giderek, öz savunma tedbirlerini alması lazım. Alevilere dönük saldırı ve tehditler bunun ilk işaretlerdir. Devletin bu saldırılarına karşı, tüm Türkiye ve Kürdistanlı halkımız kendini yoğun ve örgütlü bir mücadeleye evirmesi gerekiyor.

Türkiye’nin şu andaki durumu nasıl, yaşanan gelişmeler ile Türkiye halklarını ne bekliyor?
Erdoğan’ın 7 Haziran seçimlerini ret etmesi, erken seçim değil, seçimin yenilenmesi gerekiyor demesi koalisyonun oluşmaması için tüm enerjisini harcaması ve bir cumhurbaşkanından ziyade, AKP başkanı gibi hareket etmesi, Türkiye halkı açısından çok tehlikeli bir gidişatı gösteriyor. Türkiye’nin uluslararası siyasete ve ilişkilerde çok fazla sıkışmış ve bütün politikaları ters tepmiş durumdadır. Avrupa Birliği ve Arap Birliği Türkiye’ye sırt dönmüş, Amerika da artık sırtını dönüyor. Bu noktada sarıldığı güç; DAİŞ, KDP ve şiddetten yana birkaç Katar devletleridir. Erdoğan adeta saray erkanı ölümüne Türkiye’yi tehlikeli uçuruma sürüklemektedir. Bunun üzerinde halk ta bir kaos ve karmaşa algısını yaratarak, bölündü, bölüneceğiz, bölüyorlar, senaryosuyla yeniden milliyetçi oyları toplayarak hayalini gerçekleştirmek istiyor. Fakat bunu yaparken hiçbir anayasa ilke, hukuk, kural tanımıyor. Zaten başkanlık sistemini fiilen uyguluyor. Şiddette sınır tanımıyor. Geçenlerde muhtarla bir toplantı yaptı; polis, jandarma, vali, kaymakam yetmiyormuş gibi birde muhtar ve esnaflara ‘siz bir devlet ajanısınız, istihbarat elemanı gibi çalışmalısınız ihbar etmelisiniz’ diyor.
Şimdi de aynı talimatı muhtarlara veriyor. Muhtarlar yerel yönetimlerin en küçük birimleridir, onları halkın kendisi seçiyor. Fakat halka hizmetle yükümlü olan muhtarları halka karşıt hale getirmeye çalışıyor. Diyor ki, siz ev ev takip edeceksiniz ve gelip, jandarma, emniyet müdürü, kaymakam ve valimize ihbar edeceksiniz. Halkın içinden çıkan halka hizmetle yükümlü olanları halka karşıt bir görevlendirmeye tabi tutuyor. İstihbarat elemanı yapıyor. Bu tarzda bir polis devlet algısı yaratılıyor.
AKP, Erdoğan şahsında başkanlık sistemini geliştirdi. Türkiye ve Kürdistan halkı bu tehlikenin farkına ve ciddiyetine vararak ciddi bir öz savunma tedbirine ihtiyaç var. Bu öz savunma sadece öz yönetim ilanı devlet kurumlarıyla ilişkilerin kesilmesi üzerinden değil, halkın her alanda kendi yaşamını örgütlemesidir. Yani öz savunma sadece polis gelecek beni tutuklayacak izin vermeyeyim, onunla sınırlı bir olay değildir. Polis geldi saldırdı, mahalleme girişini engelleyeyim, tutuklama yapmasın, katliam yapmasın üzerinden değil. Öz savunma örgütlü toplumla olur. Yani her açıdan kendisini örgütlemiş, bilinçli kılmış kendisini yöneten, savunan toplumla ancak öz savunma olabilir. O yüzden hızla örgütlülüğün yaygınlaşması gerekiyor. Çünkü var olan devlet Türk ve Kürt halkına, Türkiyeli demokrat kesimlere hizmet etmiyor. Erdoğan ve AKP ‘sen bana biat ettikçe sen benim vatandaşım olabilirsin’ diyor. Biat etmezsen, bana göre olmazsan sen ötekisin. Böyle bir algıyla halka katledilmeyi hak ediyorsun diyor.

TÜM DEVLET KURUMLARI İLE İLİŞKİ KESİLMELİ
Türk ordusunun onlarca asker ve polis ölüsü var, ama açıklanmıyor, halkın tepkisinden korkulduğu içindir. Çünkü halk artık cenaze görmek istemediğini açık bir şekilde hükümette söylüyor. Hükümet asker cenaze töreninde linçle karşılaşıyor, halk tavrını ortaya koyuyor. Kürdistan halkı Türkiyeli demokratik kesimler çocuklarını askere göndermesin vicdani ret hakkını kullansınlar. Kürdistan halkı desin, sen benim çocuğumu bana karşı kullanıyorsun, benim bir çocuğum gidiyor diğer çocuğumu öldürüyor. Kürdü Kürde kırdırtıyorsun. Bu savaş benim savaşım değildir ve ben bu savaşa çocuklarımı göndermeyeceğim. Halkımız devlet mahkemeleri ve okullarıyla ilişkisini kesmeli, bütün devlet mekanizmasıyla ilişkisini kesmeli ve kendi sistemini örgütlemelidir. Belki halkımız kendi sistemini örgütleyinceye kadar biraz zorlanacaktır. Ancak kendini her boyutta geliştirene kadar beli bir zorlukları yaşayacaktır, ama bunu göze almak zorundayız. Aksi takdirde katlediliyoruz. Günlük olarak infazlar var, gerilla cenazelerine işkence yapılıyor. Gençler, gerilla katlediliyor, faşistlerin önüne atılıyor. İşkenceler yapılıyor, cenazeleri parçalanıyor. 7 Haziran ile birlikte, AKP hükümetten düştü, ama hiçbir yasa tanımadan şimdiye kadar Türkiye’yi yönetir durumdadır. Meşru olmayan, bir hükümet PKK’ye karşı bir savaş kararı aldı. Sınır ötesine operasyon düzenledi. Bu uygulamaları ile hiçbir ana yasa hukuk tanımayan bir kararla Türkiye’yi yönetiyor. Buna karşı bir tutum olmalı, bu ciddiyetle halkımız hızla kendisini örgütleyebilmelidir.

Demokratik özerklikte kadının rolü nasıl olacak?
Kürdistan halkı ve Kürt özgürlük mücadelesi yıllardır kadın öncülüğünde yürüyen bir mücadeledir. Kadınların bu konuda önemli bir deneyim ve tecrübesinin olduğunu, bu deneyimlerini şimdi de meclislerin oluşumunda yer alarak deneyimlerini paylaştıklarını görüyoruz. Yerel yönetimlerde, parlamento da ve milletvekili temsilinde çok ciddi düzeyde kadın temsili ve iradesi açığa çıktı. Eğer biz demokratik özerkliği örgütleyeceksek, demokratik halk iradesini açığa çıkartacaksak, oluşturulan meclise, komisyon ve öz savunma birimlerinde kadınlar çok daha etkin rol almalılar.
Direnişe öncülük ederek kadınlar rol oynuyor. Şu anda da öz savunma birimlerinde mahallelerde, sokaklarda kadınlar ve özelikle genç kadınlar çok aktif rol alıyorlar. Her açıdan kendini örgütleyen toplum kadın öncüllüğünde gelişen toplumdur. Demokratik toplum kadın öncülüğünde gelişir. Bu konuda Kürdistan kadınlarında beli bir bilinç ve deneyim vardır. Çok daha etkin bir duruş ve katılım olması gerekmektedir. Çünkü en fazla Türk devleti kadına saldırıyor. Kürt halkı hedeftedir, ama en çok da kadın hedeftedir. Bu açıdan Kürt kadınları sadece kadın komisyonlarında yer alayım sadece eş başkan kadın olsun iyi bir temsil oluştursun üzerinden değil, yani bütün öz yönetim mekanizmalarında kadın sadece temsil de değil, yarı yarıya yüzde eli temsil düzeyine ulaşmalı. Eş başkanlık sistemi bütün mekanizmalarda komisyonlarda, meclisin kendisinde, bileşimlerinde idari sisteminde her açıdan kadınlar eşit temsil düzeye kendisini kavuşturabilmelidir. Demokrasinin rengi Kürdistan özgürlük mücadelesinin farkını demokratik özerklik modelinde ortaya koyabilmelidir. Kendi demokratik özerk yönetimini oluşturuyor, kendi sistemini oluşturuyor ve bir çözüm alternatifi olarak ortaya koyar. Devlet Kürt sorununu çözmedi, demokratik çözümüne yanaşmadı, çözüm sürecini bitirdi. Şimdi halk kendi iradesiyle bu çözüm sürecini geliştiriyor. Doğal olarak kadınlar bu çözümde şimdiye kadar nasıl direnişte öncülük yaptıysa, demokratik sistemin örgütlenmesinde öncülük yaptıysa bu süreçte çok daha aktif rol almalı ve öncülük düzeyini başarıya kilitlenmelidir.

GENÇ KADINLAR HER YERDE OLMALIDIR

Genç kadınlar sadece öz savunma da değil meclislerin örgütlenmesinde toplumun dinamik ve öncü gücü olarak toplumun enerjisini aktifleştirerek, meclislerin örgütlenmesinde ve komisyonlarda yer almalı, halkın sorunlarıyla uğraşmalı ve öncülük yapabilmelidir. Ama en fazla da öz savunmada genç kadınlarımız öncülük yapabilmeli. 70 yaşındaki analarımız silahı aldı ve kendisini savundu. Kadın nasıl ki, serhıldanlar da, cesaretlice öncülük yaptıysa, şimdi de düşman saldırıları karşısında kurduğu sistemi savunmada bu cesareti ve azmi gösterecektir. Bir de demokratik özerklik kadın öncülüğünde gerçekleşiyor, kadın rengi ve aklıyla pratikleşecek. Kadın yaşamın özü, Kürdistan’da da yaşamın öncülüğünü yapıyor. Bunu çok daha aktif öz savunma örgütlenmesinde yerine getirmelidir. Direngenliğini örgütlü duruşa dönüştürebilmelidir.

Öz yönetim ilanlarının ilk yapıldığı kentlerin bazıları da Serhat’ta. Serhat halkına çağrınız var mı?
Serhat geçmiş isyanların geliştiği ve beli bir tarihsel belleğinin olduğu başkaldırının içsel olarak yaşandığı bir yerdir. Serhat’ta Ağrı isyanı bastırıldı. Erdoğan da bunu söylüyor; silahlar gömülüp betonlanmayıncaya kadar nihai bir çözüm gelişmez. Aslında Ağrı İsyanı’na bir çağrışım yapıyor. Serhat halkı isyandan aldığı güçle özgürlük hareketiyle birlikte bir dirilime sürecini yaşadı. AKP iktidara geldikten sonra Serhat halkının dini duygularıyla çok oynadı. İslami argümanlarla Serhat halkı kandırılmaya çalışıldı. Şimdi Serhat halkı AKP’nin İslamiyet ile alakasının olmadığını gördü. Katliamla her şeye karşılık veriyor, yaklaşımıyla hareket etti. Şimdi Serhat halkı 7 Haziran’da dedi ki, ben artık bu kandırmaya son veriyorum. Daha önce yerel yönetimler seçiminde de benzer tavırları sergiledi. Hatırlanırsa Ağrı seçimlerini üç ya da iki kez tekrarlattı. Şimdi 7 Haziran’da Serhat halkı çok net bir şekilde tavır koydu. Yani Ağrı’daki sonuç, Muş’taki sonuç, Ardahan’daki sonuç, Kars, Iğdır’daki sonuç AKP’yi şoka uğrattı. MHP’yi de şoka uğrattı, çünkü Iğdır MHP’nin kalesiydi eskiden. Halk bir noktadan sora tavrını koydu ve şimdi buna bir öfke var. Bir de Serhat gençliği özgür dağlara akın ediyor gerillaya katılıyor. Yine yurtseverlik etrafında örgütlenen bir Serhat potansiyeli var. Siyasi iradesini ortaya koyuyor, merkezi hükümettin politikalarını ret eden bir duruş içerisinde. Özelde Newroz, seçim ve öncesinden önderliğin özgürlüğü ile miting ve eylemlerde çok ciddi bir potansiyel ve örgütlü bir güç sergiledi. Bu yüzden Serhat halkından AKP intikam alıyor. Serhat şahsında Kürdistan halkının iradesi kırılmaya çalışılıyor, bu bir devlet politikasıdır. Şu anda Serhat bir pilot bölge olarak seçilmiş ve bu alan üzerinden devlet saldırılarını yoğunlaştırmış bulunuyor. Serhat’ta direnişte bir yükseliş var, özgürlük hareketiyle birlikte hareket etmede güçlü bir potansiyel açığa çıkmış bu örgütlü bir duruşa dönüşmüştür. Bu iradeyi kırmak ve yeniden sindirmek için Serhat ve Ağrı pilot yer olarak belirlenmiş ve bastırıyor.

HALK, KUTSALLIKLARI İLE TAHRİK EDİLMEK İSTENİYOR
Halka yönelik tutuklama ve şiddet dozajı, karakollarda devam eden işkence ve göz altıların sürmesi, sokak infazlarının artması, özelde de Şehit Ekin arkadaşımızın cenazesine yönelik ahlaksız ve vahşice oynaması, halkın sabrını taşırmıştır. Devlet şehit cenazelerine karşı yaptığı pervasızlığı ne denli halkın kutsallıklarına düşmanlık ettiğinin göstergesidir. Eskiden AKP, milletin iradesi ve ileri demokrasi ile hep halk kandırılıyordu. Kürt sorununu biz çözeriz, Kürt sorununun çözümü bizimle gelir bu propagandaların bu yaratılan algının ne kadar yalan ve sahte olduğunu asıl Erdoğan’ın faşist karakteri bunu net ortaya koyuyor. Türkiye, Kürdistan ve dünya halkları bunu net görüyor. Bu bir çaresizliğin saldırganlığıdır. AKP ve Erdoğan planlarını gerçekleştirememenin, diktatörlüğünü kuramamanın karşısında halk direnişine tahammülsüzlüğünü, vahşi saldırılarla gösteriyor.

HALK ERDOĞAN’A KAYBETTİRDİ SIRA BİTİRİLİŞİNDE
Erdoğan’ın Kürt ve Türk halklarının iradesini hiçe sayarak, ben bunu ret ediyorum demiştir. Ya benim başkanlık sistemime dayalı diktatör bir rejimi kabul edeceksiniz, biat edeceksiniz, ya da katledileceksiniz. Suruç katliamıyla Türkiye’deki sol sosyalist kesimlere bu mesajı vermiştir. Şu anda da Kürdistan’daki infazlar işkenceler, şehit bedenlerine yönelik işkencelerle bunun mesajını vermeye çalışıyor. Ama her diktatörün sonuna bakalım benzerdir. Erdoğan’ın sonu ve uygulamaları tam da Saddam ve Hitler’in sonuna benziyor. Bu diktatörlüğün son çırpınışlarıdır. Can havliyle kendisini kurtarmaya, can havliyle hayalini gerçekleştirmeye ve o baskıcı rejimini oturtmaya çalışıyor, ama ters tepiyor. Uluslararası alanda, Türkiye ve Kürdistan halkı açısından bu politikalar ters tepiyor. Bu çılgınlık AKP’yi kurtarmaya Erdoğan’ı kurtarmaya yetmeyecek, tam tersine batıracaktır. Erken seçim de değil, seçimin tekrarlanmasını istiyor. Çünkü Erdoğan halkın iradesini ret ediyor. Kendisi tek parti olarak çıkmadığı, hayallerini gerçekleştiremediği için millet iradesi olan sandığı da ret ediyor. Diyor ‘siz bana göre oy vermemişsiniz ben bunu ret ediyorum.' Şimdi yeniden seçim yaptırtmaya çalışıyor. Bu seçimde Erdoğan asıl çöküş ve bitişi yaşayacaktır. Bu nettir. Türkiye halkları bunun tavrını net koyacaktır. Bu yüzden bu kadar pervasızca şiddette sarılıyor. Sadece Kürdistan halkı değil, Türkiye halkları da direnişe geçecektir. Kürdistan halkı zaten öz yönetim ve öz savunmasıyla bu süreci başlattı. Türkiye halkı da bu direnişini gösterecek ve bu çöküşü daha da hızlandıracaktır.

DEMOKRATİK ÖZERKLİK, TÜM ORTADOĞU’YU KAPSIYOR
Demokratik özerklik tüm Ortadoğu halkları için öngörülen bir çözüm modelidir. Yerinde yönetim, yerel yönetim ve yerel irade üzerinden halkların kendisini yönetmesi ve birlikte yaşamasını öngören bir yönetim şeklidir. Şimdi Kürdistan’da başladı, ama Türkiye halkları açısından da bir çözüm modelidir. Türkiye devleti, AKP polisi ve jandarmasıyla birlikte özel hareket timleri Kürdistan halkı üzerinde tam bir vahşet yürütüyor. AKP’nin Kürdistan halkı üzerindeki faşizan uygulamaları Türkiye’ye de sıçradı sıçrıyor. Bu noktada Türkiye halkları bu faşist uygulamaya dur demeli. Kürdistan coğrafyasını tahrip eden, doğasını adeta yangına çevirmesine karşı, ekolojist çevreleri harekete geçmesine çağırıyorum. Kürt halkı ve kadınlar açısından, öz-yönetim sistemi biçimsel bir sistem değil, ruhuna uygun, yaygın bir şekilde örgütlemeli. Adeta hayata sarılırcasına öz yönetim mekanizmasına sarılmalı ve sahip çıkmalı. Herkes bir öz savunma birimi gibi hareket etmeli. Şehir, köy ve kasabada herkes özelde de, gençler başta olmak üzere, öz savunma birimlerinde yer almalı ve kendini savunabilmelidir. Bu baskılar karşısında Kürdistan halkı iradesini sınamıştır, ispatlamıştır. Şunu da belirtmek gerekiyor; sadece öz yönetim öz savunma örgütlülüğü yetmiyor. Türkiyeli halk da, Kürdistanlılar da buna sahip çıkan eylemler yapmalı, serhildanı geliştirebilmelidir. Öz yönetimi tanıyoruz, destekliyoruz ve bu vahşete karşı duruyoruz, ret ediyoruz diyebilmeli. Türkiye halkıyla Kürdistan halkı bu nokta da birbirlerini tamamlayan bütünlükte demokrasi mücadelesini yürütebilmelidir. Büyük bir ihtimalle ya sonbaharda ya da önümüzdeki baharda seçim olur, Kürdistan ve Türkiye halkı Erdoğan’ı sandığa gömmeli. Seni başkan yaptırtmayacağız sloganıyla ciddi bir darbe vuruldu, başkanlık savaşında da biz yokuz diyebilmelidir. Sana bu savaşı da yaptırtmayacağız diyebilmeli. Bu tutum olursa bu savaş konsepti, faşizan darbe devrilir demokrasi ve halkların iradesi kazanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder