24 Ağustos 2015 Pazartesi

'Savaşta ısrar eden AKP-Erdoğan'a karşı halklar birlik olmalı'

Aydın ve sanatçılar, PKK ile devlet arasında devam eden çözüm sürecinin ardından 2 yılı aşkın süren çatışmasızık ortamını AKP ve Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bitirdiğine dikkat çekti.

ANF’ye konuşan aydın, yazar ve sanatçılar, tekrardan başlatılan savaşın Kürtlerin inkarı ve "sarayı koruma savaşı" olduğunu belirtti.

'SÜREÇ 2 YILDIR PKK'NİN İYİ NİYETİYLE YÜRÜYORDU'
Fotoğraf-Belgesel Yönetmeni Sami Solmaz: "Sürecin bu düzeye gelmesi ta başından belliydi. AKP’nin temel söylemi; 'bütün yaşananlar 1990’larda kaldı, biz durumu düzeltiyoruz.' Bu söylem sayesinde Türkiye’de solcuların ve aydınların da desteğini aldı. Oysa 1990’lardan daha vahşileri 2010 ve 2011’de yaşandı. AKP diğer Türk partilerinden farklı olarak 'Kürt' kelimesini kullandı. Kürtçe TV kanalı açtı vs. Bunu sadece Kürtleri bölme amacıyla ve PKK’den koparmak amacıyla yaptı. Çözüm sureci başından bu yana bir oyundu. PKK’yi oyalama taktiğiydi. Çatışmasızlık sürecinde AKP ekonomiyi düzelterek içeride bir algı oluşturdu. ‘Güçlü Türkiye’ bu süreç boyunca da yapacağı bütün hukuksuzlukları hukuksal bir zemine oturtmak için, kendi özel ordusunu, kendi özel polis gücünü, kendi özel yargı sistemini oluşturdu. AKP’nin başından beri planı PKK’yi tasfiye edip devletin Kürtlerini yaratmaktı. Yani onların deyimiyle takviye yaptılar, Kürtleri kandırma yoluna gittiler. Daha dört yıl öncesinden bunun böyle olacağını Bülent Arınç 'Gerekirse Sri Lanka modelini uygularız' sözleri ile telaffuz etmişti. Süreç yoktu ki bitsin, süreç sadece PKK’nin iyi niyetiyle sürüyordu.
1990’larda faili meçhullerle öldürülenlere bakalım, hepsi aydın, toplum tarafından sevilen insanlar. Avukat, doktor, öğretmen vs. şimdide bunun aynisini yapıyorlar değişen bir şey yok. İktidarda Çiller ya da Erdoğan olmuş hiç fark etmiyor. Türk İslam düşüncesi ile İttihat Terakki’nin karışımı bir devlet yapılanması var.
Rojava’dan sonra her şey değişti. Rojava bütün dünya halklarına bir umut ve bir örnek oldu. Tabii bunun Kuzey Kürdistan’daki karşılığı da; Kuzey Kürtleri de kendi öz yönetimlerini kurabileceklerini, kendi savunma güçlerini kurabileceklerini söylemeye başladılar ki bu doğru bir tavırdı. TC’nin savaşı yeniden ve daha büyük şekilde başlatmasına rağmen 7 yerleşim yeri kendi öz yönetimlerini oluşturduklarını açıkladılar. Bunun akabinde kentler kendi savunma güçlerini oluşturup bu yapılanmayı koruyorlar. Yakın tarihte Kuzey Kürdistan’da kantonların oluşması gerekiyor diye düşünüyor ve temenni ediyorum."

'ERDOĞAN DİKTATÖRLÜĞÜNÜ İLAN EDEREK SAVAŞ BAŞLATTI'
Sanatçı Ferhat Tunç: "Sürecin bu düzeye gelişinin tek faktörü Erdoğan’ın kendisidir. Erdoğan, tek adam diktatörlüğüne dayalı bir sisteme yaratmak istiyor. 12 yıllık iktidar ve cumhurbaşkanı olmak ona yetmedi o bütün yetkilerin sahibi olmak istedi. Bunun olabilmesi için 7 Haziran seçimlerinde istediği güce ulaşması gerekiyordu. 400 milletvekili istemişti olmayınca tek taraflı olarak savaş ilan etti.
7 Haziran öncesi HDP’yi siyaset dışı bırakmak için her türlü provokasyona başvurdu. Patlattığı bombalar ve meydanlarda Kuran’ı da kullanarak geliştirdiği söylemlerle bunu başaracağını sandı. Ancak umduğunun aksine büyük bir hayal kırıklığıyla karşı karşıya kaldı. Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye’nin ezilen halkları bu tehlikeli gidişata dur dedi. Erdoğan diktatörlüğüne 'dur' dedi. HDP’yi yüzde 13’lere taşıyarak bunu yaptı. Siz misiniz bunu yapan, diyerek savaş ilan etti. Yani 7 Haziran öncesi seçim barajı ve geliştirdiği prokovasyonlarla yapamadığını 7 Haziran sonrası ilan ettiği savaşla yapacağına inanıyor şimdi. Durum bundan ibarettir.
Türkiye Erdoğan’ın bu akıldışı zihniyeti yüzünden büyük bir felaketin içinde şimdi. Savaş alabildiğince Türkiye’nin dağlarından kentlerine yayılıyor. Her gün onlarca gerilla, asker ve polis cenazesi annelerin çığlıkları eşliğinde toprağa veriliyor. Savaş tıpkı '90’lı yıllarda olduğu gibi kirli yüzünü de göstermeye başladı. Kentlere yönelik devletin özel yetiştirdiği polis ve asker timleri tarafından kuşatılmış durumda. Keskin nişancıların da devrede olduğu kirli bir süreç yaşanıyor. AKP’nin beslemesi IŞİD’in eylemlerini aratmayan uygulamalarla karşı karşıyayız. Varto’da bir kadın gerillanın cesedinin teşhir edilmesi bu vahşetin son noktasını açıklamaya yetiyor. Kentlerde yaşayan sivil halk büyük bir saldırı altında ve kendi evlerini terk etmek noktasına getirildi. Günlerdir Kürdistan’ın birçok kent ve ilçesi bu saldırılar sonucu sivil kayıpların acısıyla inliyor. Bu gidişata dur demek lazım hem de hiç gecikmeden. Bu çılgınlığın devam etmesinin yaratacağı ağır tahribatın altından çıkamayacaklar, buna inanıyorum.
Halkın, devletin kurumlarını ve atanmışlarını tanımama iradesini son derece saygın buluyorum. Mevcut durumda bu kurum ve atanmış kişiler devletin savaş siyasetinin temsilcileri olarak bölgede görev yapıyorlar. Açıkçası bölgede varlıkları, dört duvar arasında ve dışında ise tank, top, TOMA ve daha sayamadığım farklı zırhlı araçlarla halka saldırmaktan ibarettir. Kürt halkı kendi kendini yönetme iradesini geliştiriyor ve devletin bu topyekün saldırısı karşısında öz savunma mekanizmasına sarılıyor. Bu son derece demokratik bir haktır. Bu savaşın bizim savaşımız yani bu ilkede sorunları çözümü konusunda beklenti içinde olan halklarımızın savaşı olmadığı ortada. Bu savaşın Erdoğan’ın diktatörlüğünü ilan etmenin savaşı olduğu bilinmektedir. Bu savaşın tarafı değiliz durdurmak için de topyekün bir direnişin kaçınılmaz hale geldiğine inanıyorum. Erdoğan’ı durdurmalıyız ve bunun için her türlü fedakarlıktan kaçınmamalıyız.
'90’lı yıllarda faili meçhul cinayetler vardı ve on binlerce insan bu yöntemle devletin JİTEM vari çete örgütleri tarafından katledildi. Bugün mevcut iktidar ve Erdoğan bu katliamları açıkça yapıyor. Açıkça sivil halkı hedef alarak öldürüyor. Yani gizli yapma gereksinimi içinde değil.
Yeniden ilan ettiği OHAL uygulamasıyla insanlar köylerinden, topraklarından sökülüyor. Dağlarımız bombalanıyor. Dersim merkeze bağlı vadiler dünyansın en ünlü yayın organlarında “Dünyanın Cenneti” olarak gösterilen vadileri, kutsal mekanları savaş uçaklarının bombaları altında inliyor. Bu savaşın sahibi Erdoğan ve AKP zihniyetine karşı, Erdoğan’ın fiili darbe sürecine karşı direnişi büyütme günüdür. Bu direnişin Türkiye halklarının ortak direnişine dönüşmeli diyorum ve buradan çağrı yapıyorum. Savaşın sürdüğü alanlara bizzat giderek canlı kalkan olmayı deneyelim. Belki bizi öldürebilirler ancak bu ülkede kalıcı bir barış için umudun yok edilemeyeceğini bu şekilde göstermiş olalım. Türkiye halklarının ortak geleceğinin yolu Erdoğan ve AKP zihniyetinden kurtulmakla mümkündür, diyorum."

'AKP KÜRTLERE DİLENCİ MUAMELESİ YAPIYOR!'
Sanatçı Farqin Azad: Sürecin bitmesindeki ana tema ‘ya benim istediğim gibi bir yaşamı kabul edersiniz ya da ben size bu yaşamı zindan ederim’ mantığıdır. Geçmişte de bu halk bu durumları gördü. Ama bu coğrafyada yaşanalar hep burada kalıyordu çünkü kimse Kürdün sesini duymuyordu ve yapılan bütün katliamlar cinayetler hep faili meçhul olarak kalıyordu. Bugün de dayatılan budur ‘Biz sizin önünüze ne verirsek ona razı olacaksınız’ bizim hükümet zamanında Kürtler Türkiye’de tanındı haklar verildi bugün sizin dilinizde bir TV’niz var, Kürtçe dil kursla var, bunları sizlere biz verdik buna rağmen halen de durmuyorsunuz’ tarzında bahanelerle bu halkı tümden sessizleştirmek istiyorlar. Geçmiş dönemlerde bu ülkeyi askeri cuntalar idare eti. Bugünde tek millet tek devlet, tek dil, dayatmaklarından daha beter bir durum geliştirilmeye çalışılıyor. O da tek adamacılık o ne derse herkes onu yapmak zorunda ve bu ülkenin adaletini de onun atadığı kişiler belirleyecek. Ama bu halk bu süreçleri çok gördü. Ve buna da dur diyecektir. Seçimlerden sonra HDP’nin zaferini kabul etmeyenler bu sefer bu başarıyı gölgelemek ve Kürt ve Türkiye’deki devrimci kurum ve kuruluşlara saldırarak bir iç savaş çıkacak korkusu yaratarak halkı sindirmeye çalışmaktadır. Karalamak için her türlü saldırıyı gerçekleştirmeye başladılar. Bunlar geçmiş yıllarda da bunları yaptı bugün de bunları açıkça yapıyorlar.
Tek sebebi de tek adamcılığı bu halkların kabul etmemesidir. Halkın seçtiklerine yönelik her gün linç girişimlerinde bulunuyorlar, sokakta insanları vurmak, gözaltılar yapmak, ev baskınları yaparak bunları kendi yandaş medyalarında yayınlayarak; ‘işte süreci bunlar bitirdi bunların asıl yapmak istedikleri bu ülkeyi bölmektir’ tarzında yayınlarla bu ülkede yaşayan halkları karşı karşıya getirterek bir iç savaşa sürdürmektedirler. Bir kaos ortamı yaratıp kendilerinin yaptıkları bütün o hukuksuz ve adil olmayan işleyişlerini unutturmak ve bununda hesabını vermeyerek saraylarında saltanatlarını sürdürmek istiyorlar. Bu ülkede binlerce yıldır beraber yasayan halklar buna karşı ciddi bir duruş sergilemelidirler. Durdurulan çözüm süreci tekrar işler hale gelmeli çözüm surecinin asıl muhatabı olan Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ile biran evvel görüşmelere başlanmalı ve artık bu coğrafyada doğal ölümler dışında ölümler yaşanmamalıdır. Bunun içinde Türkiye ve Kürdistan’daki aydın, sanatçı, yazar, çizer her kimse buna karşı ciddi bir savaş karşıtı duruş sergilemeli ve bu ülkedeki halkların çocukları bu kirli savaşlarda ölmemeli ortak demokratik özgür bir ülkede ortak yaşamalı."

'HALKLARIN DEĞİL, DEVLETİN SAVAŞI'
Necmettin Salaz: Süreci bu noktaya getiren ana etken sadece AKP'nin değil, Türk egemen güçlerinin Kuzey Kürdistan'daki egemenlik hırslarının devamıdır, diye düşünüyorum. Bölgedeki sivil katliamlar da Osmanlı'ya, yani TC öncesine dayanan bir Türk egemen yöntemidir...  Padişahlık dönemlerinde de benzer uygulamalara, hatta öz kardeşlerin katledilmesine dair uygulamalara rastlamak son derece mümkün. Kürt halkının önde gelen sivil, barıştan ve bir arada yaşamaktan yana siyasetçilerinin katli TC kurulmadan önce, Osmanlı döneminde vardı, Mustafa Kemal döneminde ve doksanlarda ayyuka çıktı. bu dönemde de başlayacak ve şiddetlenecek, diye düşünüyorum. Hele ki Kürt halkının bunca örgütlü ve gidenin yerini doldurma gücüne eriştiği ve her şeye çare bulmaya başladığı bir dönemde sivil cinayetler, canımızı yakmakla birlikte mücadelemizi aksatmayacaktır diye düşünüyorum.
Gerilla ve şehirlerdeki direnişçiler şunu söylemeye getiriyorlar: 'istersek şehirleri işgal ederiz ve siz polis ve askerler karakollardan dışarıya ancak biz şehirleri terk edip gittiğimizde çıkabilirsiniz.'
Tamamen TC'yi yönetenlerin kendi hakimiyet savaşı... Savaş Kürt-Türk savaşı değil, gerçekten TC egemenlerinin egemenliklerini sürdürme savaşı. Kürt ve Türk halkının bir biriyle savaşması için bir gerekçe yok. Onlar günlük yaşamlarını sürdürme, çocuklarının karnını doyurma derdindeler. Ancak egemenler evlerine aldıkları para sayma makinelerinin iş yapmasını bekliyor, sorunun bu yanı, savaşın da ana yanıdır."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder