KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, Erdoğan ve ekibinin fiili darbe yapıp savaşı tırmandırdığını belirterek, “Kürt halkına düşen görev, hiçbir tereddüt göstermeden direnmek, onlarca yıldır yürüttüğü ve ağır bedeller ödediği mücadeleyi sonuca götürmektir. Türkiye halklarına ve demokrasi güçlerine düşen görev de otoriterleşmeye ve despotizme karşı Kürdistan halkının verdiği Türkiye halklarının da demokrasi mücadelesi olan bu direnişin yanında yer almak ve bu demokrasi mücadelesini yükseltmek olmalıdır. Tam da şimdi Gezi Ruhunun ayağa kalkması zamanıdır. Erdoğan, tüm despotların bağırdığı gibi “Anladıkları dilden konuşacağız” diyorsa, biz de bu despotların anladığı dilden cevap vermeli, halklarımızı özgür ve demokratik kılacak bir devrimci demokratik hamle yürütebilmeliyiz” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı ,AKP hükümetinin saldırılarını daha fazla arttırarak sürdürdüğünü belirtti. KCK, her gün bir iki ilçeye ya da ile asker ve polislerin saldırdığını helikopterler dahil her türlü ağır silahlarla yerleşim yerlerinin yerle bir edildiğini vurguladı. Her gün birkaç sivilin katledildiğini vurgulayan KCK, “hatta Cumhurbaşkanı ve Başbakan bundan sonra daha fazla sivil öldürülmesi talimatı vermektedirler. Artık faili belli cinayetler dönemine girilmiştir. AKP hükümeti savaşı topyekun hale getirdiğinden her gün yaptığı onlarca tutuklamaya şimdi seçilmiş belediye başkanlarını da eklemiştir” dedi.
‘ERDOĞAN VE DAVUTOĞLU SONUNA KADAR SAVAŞ DEMEKTEDİRLER’
“Erdoğan “bu savaş kıyamete kadar sürecek” derken, darbe hükümetinin başbakanı Ahmet Davutoğlu ise şehirde ve kırda bu savaş asayiş tam sağlanana kadar durmayacak, diyerek önümüzdeki dönemde nasıl bir saldırı politikası yürüteceklerini ortaya koymuşlardır” denilen KCK açıklamasında, “AKP hükümetinde sorunları demokratik siyasal yöntemlerle çözme anlayışı yoktur; hangi topluluk hak talep ediyorsa o topluluğun ezilip sindirilmesi hedeflenmektedir. AKP hükümetinin temel sorunları siyasetle çözme anlayışı olmaması nedeniyle Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu “Sonuna kadar savaş” demektedirler. Ulus-devlet zihniyetinden vazgeçmedikleri için Kürt halkının temel haklarını tanımamakta ve Özgürlük Hareketi'ni şiddetle ezmek istemektedirler. Osmanlı’dan bu yana Türk devletinde sorunları siyasal olarak çözme anlayışı yerleşmemiştir. “Ben devletim, herkes bize biat edecek” anlayışıyla hareket edilmektedir. Bugün Kürdistan ve Türkiye'de yaşanan çatışmalar Türk devletinin Kürt halkının özgürlük talebini bastırmak istemesi sonucu yaşanmaktadır. Söylem ve uygulamalar bu amacı açıkça ortaya koymaktadır” ifadelerine yer verildi.
‘KÜRT HALKINA TESLİMİYET VE ONURSUZ BİR YAŞAM DAYATILMAKTADIR’
Yürütme Konseyi açıklamasında devamla şu hususlara dikkat çekildi:
“Türk devletinin bu uygulamaları karşısında varlık yokluk sorunu olan, özgür ve demokratik yaşam için kırk yıldır mücadele veren bir halkın “Ben böyle yönetilmek istemiyorum” demesi kadar haklı bir şey olamaz. Birçok belediye başkanın tutuklanması, Kürt halkının kendi özyönetimini kurma kararının ne kadar haklı olduğunu bir daha gözler önüne sermiştir.
Kim Kürtlere özgür ve demokratik yaşamından vazgeç, varlığını yok etmek isteyen bu güç karşısında sessiz kal diyebilir? Kürtler defalarca sorunların demokratik siyasetle çözülmesi konusunda açık bir irade beyanı ve tutum ortaya koymuşlarken, Türk devleti ise hiçbir zaman sorunları siyasetle çözme yolunu seçmemiş, her fırsatta ezme yoluna başvurmuştur. Zaten Kürt sorunu yok diyen, taraf yok diyen Türk devletinin bu tutumu izlemesi de anlaşılır bir durumdur.
Kürt halkına kesinlikle teslimiyet ve onursuz bir yaşam dayatılmaktadır. Bunun için de bu savaşın Habil ile Kabil zamanında başladığını belirtip kıyamete kadar süreceğini söylemektedirler.
‘BU SAVAŞ 30 EKİM 2014 MGK’NDA KARARLAŞTIRILDI’
Hiç kimse kendini kandırmasın, bu savaş 30 Ekim 2014 Milli Güvenlik Kurulu toplantısında kararlaştırılmıştır. Önder Apo 30 Ekim 2014 Milli Güvenlik Kurulunda kararlaştırılan bu savaş planını bozmak için makul çerçevedeki demokratik müzakere taslağını sunmuş ve AKP'yi Dolmabahçe mutabakatını kabul eder noktaya getirmiştir. Ancak Türk devletinin sorunu çözme kararı olmadığı için Erdoğan Dolmabahçe mutabakatını reddetmiş, AKP hükümeti de çatışmasızlığı ve görüşmeleri bir zaman kazanma olarak kullandığından Dolmabahçe mutabakatına sahip çıkmamıştır.
Erdoğan ve ekibi demokratikleşmeyi gündemden çıkarmak ve otoriter bir rejim yaratmak için seçim öncesi gerilim politikası izlemiş; seçimden sonra da seçim sonuçlarını kabul etmeyerek fiili darbe yapıp savaşı tırmandırmıştır. AKP seçimi kazansaydı savaşı daha ilk günden şiddetli bir biçimde başlatacaktı. Ancak seçimi kaybetmesine rağmen karşısında siyasi bir irade görmeyince 30 Ekim Milli Güvenlik Kurulunda alınan savaş kararını kısa bir süre sonra yürürlüğe koymuştur.
Herkes siyasal durumu ve ortaya çıkan savaş gerçekliğini çok iyi sorgulamalıdır. Ne Türk devleti amaçsız bir savaşı başlatmış, ne de Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi bu direnişe sebepsiz yere başvurmaktadır. AKP zihniyeti Kürt’ün iradesini kırıp Kürt’ü yok etme saldırısı yürütürken, Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi ise varlıklarını koruma, özgür ve demokratik yaşamlarını sağlamak için direnmektedir.
‘AKP’Yİ DİRENİŞ DIŞINDA HİÇBİR GÜÇ DURDURAMAZ’
Özgürlük Hareketi'nin saldırılar karşısında direnmesi, AKP'nin oyunlarına gelmesi anlamına gelmemektedir. PKK Ortadoğu'da siyasal tecrübesi en fazla olan bir harekettir. Saldırının şiddeti ve amacı dikkate alındığında mevcut durumda saldırılar karşısında sessiz kalmak oyunlara gelmek ve tuzağa düşmek olur. AKP ve Türk devletinin çözüm politikası olmadığı için Hareketimize karşı bir saldırı kampanyası yürütülüp Hareketimiz zayıflatılmak ve teslim alınmak hedeflenmiştir. Bu saldırılar karşısında direnilmediği takdirde başta Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi olmak üzere tüm demokrasi güçleri ezilecek, böylece AKP'nin otoriter düzen kurma amacının önünde hiçbir engel kalmayacaktır. Bu açıdan direnişimiz 1980’li yıllarda 12 Eylül Kenan Evren faşizmine karşı nasıl ki bir demokrasi mücadelesi olmuşsa, AKP'nin hegemonik otoriter başkanlık sistemini kurma karşısında da bir demokrasi direnişi olarak sürmektedir. Bırakalım AKP'nin oyununa gelmeyi, AKP'nin halklarımız için öngördüğü despotik düzeni engellemeye yönelik bir direniş yürütülmektedir. AKP'yi bu direniş dışında hiçbir güç durduramaz. Bu açıdan Türkiye halklarının da Gezi’de olduğu gibi harekete geçmesi, Kürt halkıyla birlikte AKP'nin oyunlarını bozması gerekmektedir.
Tayyip Erdoğan fiili olarak rejimi değiştirdiğini ve herkesin de buna uymasını istemektedir. Cumhuriyet Halk Partisine hükümet kurma yetkisi vermemesi de bu zihniyet ve amacın bir parçası olarak görülmelidir. 12 Eylül faşizminin yaptığı anayasa ve yasalar bile çiğneniyor; hiçbir kurala uyulmuyor. Seçim sonuçlarını kabul etmeyen, komplolar ve oyunlarla iktidarını sürdürmek isteyen bir faşist iktidarın saldırıları karşısında sessizlikle hiç bir yere varılamaz.
Savaşı AKP'nin başlattığını AKP dışındaki herkes kabul etmektedir. Savaşı AKP başlattıysa, her gün onlarca insan tutukluyorsa, rastgele siviller öldürüyorsa bu savaşa karşı direnmek nasıl olur da AKP'nin oyunlarına gelmek olur? AKP savaşı başlattı, o zaman sessiz kalalım denilerek AKP'nin politikalarının durdurulması mümkün değildir. Amiyane deyimle bu eşyanın tabiatına aykırıdır.”
‘TÜRKİYE HALKLARI DEMOKRASİ MÜCADELESİNİ YÜKSELTMELİDİR’
Hareketlerinin defalarca tahkim edilmiş bir ateşkes yapılması gerektiğini ve bunun koşullarını da açık ve net ortaya koyduğunun altını çizen KCK, “Hareketimiz zaten Kürt sorununun çözümü için defalarca ateşkes yapmıştır. Çünkü sorunun çözümüne ihtiyaç duyan ve mücadele eden Hareketimizdir. AKP hükümeti ise çatışmasızlıkları iktidarını sürdürmek için kullanmıştır. Hareketimiz AKP hükümetinin bu tutumunu görmesine rağmen, PKK AKP'nin iktidarda kalmasını sağlıyor denildiği ortamda ısrarla ve sabırla çatışmasızlığı sürdürmüş, demokratik siyasal yöntemler ve çözüm aramada ısrarlı olmuştur. Bu gerçekliği mitolojideki zalim tanrılar bile inkar edemez.
Önceki dönemleri bir tarafa bıraksak dahil, Oslo’dan beri 8 yıl diyalog sürdürülmüştür. Önder Apo ve Hareketimiz her şeyi söylemiş ve konuşulmayacak bir şey kalmamıştır. Bu nedenle on maddelik müzakere taslağı Dolmabahçe’de kamuoyuna sunulmuştur. Ancak yine Kürt sorununun çözümü için adım atılmamış, 90 yıldır sürdürülen tek taraflı savaş ve kültürel soykırımcı sömürgecilik dayatılmıştır.
Şimdi bizim yaptığımız, tek taraflı sürdürülen savaşa karşı haklı ve kutsal bir direniş göstermek olmaktadır. Bir ulus olarak varlığımızı korumak, özgür ve demokratik yaşamımızı kurmak dışında başka bir amacımız yoktur. Ne kimseye savaş açmış, ne de hiç kimsenin oyununa gelmiş durumdayız. Mazlum bir halkın isyan çığlığı olarak bu halkın yok edilmeyeceğini, özgür ve demokratik yaşamından alıkonulamayacağını haykırmaktayız. Bir halkın özyönetimini kurmasına karşı yürütülen vahşi saldırılara karşı direnmek bu anlama gelmektedir.
Bu gerçeklik karşısında Kürt halkına düşen görev, hiçbir tereddüt göstermeden direnmek, onlarca yıldır yürüttüğü ve ağır bedeller ödediği mücadeleyi sonuca götürmektir. Türkiye halklarına ve demokrasi güçlerine düşen görev de otoriterleşmeye ve despotizme karşı Kürdistan halkının verdiği Türkiye halklarının da demokrasi mücadelesi olan bu direnişin yanında yer almak ve bu demokrasi mücadelesini yükseltmek olmalıdır. Tam da şimdi Gezi Ruhunun ayağa kalkması zamanıdır. Erdoğan, tüm despotların bağırdığı gibi “Anladıkları dilden konuşacağız” diyorsa, biz de bu despotların anladığı dilden cevap vermeli, halklarımızı özgür ve demokratik kılacak bir devrimci demokratik hamle yürütebilmeliyiz” dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder