AKP'nin çatışmasızlığı bitirmesi ve savaş politikasını hayata geçirmesinin ardından halk öz yönetim ilanlarına başladı. Şırnak’ın Cizre ilçesinde mahallelere askerlerin girmesini yasaklayan halk, projelerini hayata geçirmek için çalışacak.
1990’lı yıllarda Kürdistan’da ilk serhildan öncülüğünü yapan Şırnak’ın Cizre ilçesinde uzun yılların ardından yeni bir serhildan hamlesi başlatıldı. 3 yıllık çatışmasızlık ortamını bitiren AKP hükümetinin savaş politikalarına karşı halk ayaklanması yaşanırken, ilçedeki çok sayıda kurumlardan oluşan Kent Meclisi, ‘Öz Yönetim’ ilanını deklare etti.
Cizre’nin Nur, Yafes, Cudi, Sur ve Konak mahallelerinin yanı sıra 10 ayrı mahallede kurulan barikat ve hendeklerde nöbet tutan gençler, Kent Meclisi Eş Başkanları ve kanaat önderleri ANF'ye konuştu...
'AKP'YE BAĞLI HİÇBİR KURUMU KABUL ETMEYECEĞİZ'
Nur Mahallesi Halk İnisiyatifi Gençlik Birimi Üyesi: "Biz Cizre’de tüm mahallelerimizde öz savunma temelinde hendekler açarak, yüzlerce genci çeşitli bölgelerde konumlandırmış bulunmaktayız. Artık AKP hükümeti polislerinin halkımıza yönelik sindirme ve baskı politikalarına geçit vermeyeceğiz. Halkımızın AKP’nin güdümünde olan devletin hiçbir kurumundan bir beklentisi bulunmamaktadır. Halkımız gençlerine sahip çıkıyor ve çocuklarının geleceği için devletin baskıcı, inkarcı polis ve askerini yaşam alanlarına koymamakta kararlıdır. Önder Apo’nun tüm sağduyu ve samimi yaklaşımına rağmen AKP hükümeti, Kürt halkının iradesini yok etmeyi hedeflemişti. Biz Önder Apo’nun özgürlüğüne kavuştuğu ana kadar AKP devletinin hiçbir birimini meşru görmeme kararını almış bulunmaktayız. Onlar Kürt halkını yönetme hakkını kendilerinde bulsalar da Kürt halkı AKP’ye bağlı hiçbir kurumu kabul etmeyecektir."
'DEVLETİ DEĞİL, AKP'Yİ TANIMIYORUZ'
Kent Meclisi Eş Başkanı Mehmet Tunç: "Aslında öz yönetim modelini yeni ilan etmedik; 2005 Newrozu'nda bir deklarasyonla halkın kendi kendisini yönetme ilanında bulunmuştuk. Artık Kürt halkı kendi kendisini yönetme kararını almıştı. Kürdistan’da ilan edilen yeni bir sistem değildi, o zaman bir ayağıydı ama geldiğimiz aşamada halkımızın, sivil toplum örgütlerimizin, kurum ve kuruluşlarımızın görüşlerini alarak, Kent Meclisi olarak bu kararı almış bulunmaktayız. Şimdi son dönemde özellikle emniyetin halka yönelik tutumunu ele alalım; DAİŞ, polislerin arasında mı? Kim bunu biliyor? Çeteler var mı? Kim biliyor? Paralel güç var mı? Kimse bilmiyor. Kürdistan’da özellikle Cizre’de bunlar kimi öldüreceği bile meçhuldur. Onun için devlet içerisine sızan bu kesimler temizlenmeyene kadar biz bu kesime karşı karar almış bulunmaktayız. Aslında bizim kararımız ya yanlış anlaşılıyor ya da çarpıtılmak isteniyor. Biz devleti tanımıyoruz demedik; AKP hükümetinin güdümünde bulunan kurumları tanımıyoruz. Bu kurumlar kaymakamlık mı olur, valilik mi olur, polis mi olur, bizim için fark etmiyor. Halkımızı yok sayan AKP hükümetine bağlı hiçbir kurumu tanımayacağız. Biz Cizre-Botan halkı olarak kendimizi yöneteceğiz, biz kendi örgütlememizi inşa ederek, ekonomimizi, savunmamızı kendimiz alacağız. Halkımızın talepleri doğrultusunda bu temelde hareket edeceğiz.
Aslında 40 yıldır Kürdistan’da bir isyan söz konusudur. Hatta Botan’da Bedirhanlar İsyanı'na kadar gidersek 200 yılı aşkındır bu halkın bir de ekonomik sorunları vardır. Çünkü Kürtleri akvaryumdaki balığa dönüştürmüşler, Kürtlere; ‘ya aç kalacaksın, ya MİT olacaksın, ya korucu olacaksın, ya da sana yaşam hakkı olmayacaktır’ dayatması söz konusudur. Bir örnek verirsek; Kürdistan’da GAP Projesi bulunuyor. Bu proje Tekirdağ gibi bir ilde olmuş olsaydı biz inanıyoruz ki, her türlü eksikliği giderilmiş ve üretime başlatılırdı. Ancak Kürdistan’da olduğu için bir milyar dolar paraya ihtiyaç var, onu da karşılamıyorlar. Oysa o sulama kanalı yapılırsa Kürdistan’ın büyük bir bölümünde bulunan ovalardaki araziler sulanacaktır. Ama maalesef Kürt halkı orada yaşadığı için bu projeyi tamamlamıyor. Kürt halkı hep ona muhtaç kalsın diye ajanlık, koruculuk yapma mecburiyeti dayatılıyor. Oysa 7 milyar dolar harcayarak enerji barajına dönüştürebiliyorlar. İşte öz yönetim anlayışı bu adaletsizliği artık kabul etmeyecektir. Silopi BOTAŞ’ta üretilen elektrik dahi kente verilmiyor ve yaz aylarında Silopi elektriksizdir. Kürdistan’da üretilen tüm zenginlik kaynakları Türkiye’nin değişik kentlerine veriliyor, dış ülkelere bu üretim ithal ediliyor ama Kürtler bu haklardan mahrum bırakılıyor. Biz bunu açıklıkla söylüyoruz; artık bıçak kemiğe dayanmış ve onun için başta Botan halkı olmak üzere Kürt halkı AKP hükümetinin polisini, kaymakamını tanımıyoruz, diyor. Şunu da belirtmek istiyoruz; bedeli ne olursa olsun bu kararımızdan caymayacağız. Bedeli ne olursa olsun geri adım atmayacağız. Erdoğan tehditleri ile bizi korkutmayı düşünüyor ancak halkımız bu konuda tek bir adım geri atmayacaktır. Ayrıca bir günde sistemimizi inşa edemeyeceğimizi de biliyoruz, fakat kooperatiflerimizi kurmak için ekonomi, iktisadi kurumlarımız da başta olmak üzere tüm kurumlarımız harekete geçmiş bulunmakta, üretim için çalışmalarımız bulunmaktadır. ‘Öz Yönetim’ inşasının adım adım hayata geçirilmesi için ilerliyoruz."
Aslında 40 yıldır Kürdistan’da bir isyan söz konusudur. Hatta Botan’da Bedirhanlar İsyanı'na kadar gidersek 200 yılı aşkındır bu halkın bir de ekonomik sorunları vardır. Çünkü Kürtleri akvaryumdaki balığa dönüştürmüşler, Kürtlere; ‘ya aç kalacaksın, ya MİT olacaksın, ya korucu olacaksın, ya da sana yaşam hakkı olmayacaktır’ dayatması söz konusudur. Bir örnek verirsek; Kürdistan’da GAP Projesi bulunuyor. Bu proje Tekirdağ gibi bir ilde olmuş olsaydı biz inanıyoruz ki, her türlü eksikliği giderilmiş ve üretime başlatılırdı. Ancak Kürdistan’da olduğu için bir milyar dolar paraya ihtiyaç var, onu da karşılamıyorlar. Oysa o sulama kanalı yapılırsa Kürdistan’ın büyük bir bölümünde bulunan ovalardaki araziler sulanacaktır. Ama maalesef Kürt halkı orada yaşadığı için bu projeyi tamamlamıyor. Kürt halkı hep ona muhtaç kalsın diye ajanlık, koruculuk yapma mecburiyeti dayatılıyor. Oysa 7 milyar dolar harcayarak enerji barajına dönüştürebiliyorlar. İşte öz yönetim anlayışı bu adaletsizliği artık kabul etmeyecektir. Silopi BOTAŞ’ta üretilen elektrik dahi kente verilmiyor ve yaz aylarında Silopi elektriksizdir. Kürdistan’da üretilen tüm zenginlik kaynakları Türkiye’nin değişik kentlerine veriliyor, dış ülkelere bu üretim ithal ediliyor ama Kürtler bu haklardan mahrum bırakılıyor. Biz bunu açıklıkla söylüyoruz; artık bıçak kemiğe dayanmış ve onun için başta Botan halkı olmak üzere Kürt halkı AKP hükümetinin polisini, kaymakamını tanımıyoruz, diyor. Şunu da belirtmek istiyoruz; bedeli ne olursa olsun bu kararımızdan caymayacağız. Bedeli ne olursa olsun geri adım atmayacağız. Erdoğan tehditleri ile bizi korkutmayı düşünüyor ancak halkımız bu konuda tek bir adım geri atmayacaktır. Ayrıca bir günde sistemimizi inşa edemeyeceğimizi de biliyoruz, fakat kooperatiflerimizi kurmak için ekonomi, iktisadi kurumlarımız da başta olmak üzere tüm kurumlarımız harekete geçmiş bulunmakta, üretim için çalışmalarımız bulunmaktadır. ‘Öz Yönetim’ inşasının adım adım hayata geçirilmesi için ilerliyoruz."
'DİN ALİMLERİ OLARAK ÖZ YÖNETİM İLANLARINI DESTEKLİYORUZ'
DİYADER Yöneticisi Mele Seid: "İçinde bulunduğumuz süreç, Kürdistan’da uygulanan vahşet, Müslümanlık ve insanlık dışı bir uygulamadır. Bütün Semavi dinlerden anladığımız kadar hatta vakti zamanında kralların olduğu süreçleri ve bugünkü içinde bulunduğumuz süreci göz önünde bulundurduğumuzda, AKP hükümetinin bulunduğu süreci bize hatırlatıyor. Böylesi zulüm yapan tüm kralların geçmişi ile AKP dönemi eş değerdir. '90’lı yıllardan söz ediliyor ancak AKP dönemindeki gibi sistemli profesyonel bir biçimde değildi. AKP rejiminin en sinsi yanı da Müslümanlık kisvesine bürünmesidir. Seçimde Kuran'ı kaldırarak ‘Kürtlere Kürtçe Kuran-ı Kerim’i hazırlamışız' diyordu. Ancak geldiğimiz aşamada artık Kürt halkı artık bunu kabul etmiyor. Bir yandan çocuklarını katledeceksin, diğer yandan kutsal kitabımız üzerinden politika yapacaksın. Ancak Botan halkı olmak üzere hiçbir insan artık bunu kabul etmeyecektir. Erdoğan'ın cumhurbaşkanı sıfatıyla tehdit etmediği tek bir insan kalmamıştır. Bu halkı tehdit eden bir Cumhurbaşkanı doğanın yakılması, insanların öldürmesine talimat veriyor ancak bu halk bunu artık kabul etmiyor. Onun için Cizre’de 20 gündür devleti kendi yaşam alanlarına yanaştırmıyor. İşte onun için yediden yetmişe bu halk ayaklanmış durumdadır. Bugün Cizre halkının AKP hükümetinin denetiminde olan tüm kurumları reddetmesini bir din alimi olarak sonuna kadar destekliyorum. Eğer desteklemezsem de bu halka ‘AKP ne diyorsa onun dediği olsun, çocuklarınızı öldürse de tutuklasa da ses çıkartmamanız gerekiyor’ desem de biz din alimlerini de dinlemezler çünkü her gün çocukları katlediliyor. Askeri var, polisi var, uçağı var, kurşunu var peki bunlar, bu halkın çocuklarını öldürmek için mi kullanılacak? Ben asla bir insanın ölmesinden yana olmadım ve olmayacağım. Çünkü inanç getirdiğim kutsal kitabım bunu emretmiş, bir insanın katledilmesi tüm dünyanın katledilmesiyle eş değerdir. Hani sen Müslümandın? İslamiyet’te kendi hakkını talep eden hangi insanın katli vacip midir? İnancını, ruhunu ve benliğini AKP’ye teslim etmiş o din alimleri açıklasınlar... Erdoğan’ın kaldırdığı Kuran-ı Kerim’in hangi ayetinde yazıyor? Diğer yandan ölen askerlere bizim de üzüldüğümüzü tüm dünya biliyor; onun için bir halkın hak talepleri savaş değil, sulh yoluyla çözülsün, diyoruz. Ama onlar bu gariban ailelerinin çocuklarını yolluyorlar. Benim buradan onlara çağrım; Gabar’a, Cudi’ye, Cizre’ye, Şırnak’a kendi çocuklarınızı asker olarak gönderin, biz sizin haklı olduğunuzu bilelim. Ama yok, o yoksul aile çocuklarını öldürterek kendi iktidarınızı koruma peşindesiniz. Cizre halkının ‘Öz Yönetim’ ilanını biz din alimleri de sonuna kadar destekliyor ve mazlum halkımızın yanında yer aldığımızı bilmelerini istiyoruz."
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder