HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran, Kürt sorununun çözülmesinde baş müzakereci konuma sahip olan Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşmadan çatışmalı ortamın sonlandırılamayacağını söyledi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 16 yıldır tutulduğu İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde yaşanan ağırlaştırılmış tecride yönelik Ortadoğu, Kürdistan ve Türkiye’den tepkiler yükselmeye devam ediyor. Kürt sorunun çözülmesinde baş müzakereci konuma sahip olan Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşmadan çatışmalı ortamın sonlandırılamayacağını söyleyen HDP Batman Milletvekili Av. Ayşe Acar Başaran, Türkiye devleti yasalarının İmralı Adası için geçerli olmadığına işaret etti.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit koşullarına yönelik kamuoyunda yükselen tepkileri ANF’ye değerlendiren HDP Batman Milletvekili Av. Ayşe Acar Başaran, Kürt Halk Önderi Öcalan ile görüşme gerçekleştirmek için 250 avukat ile başvuru yaptıklarını, ancak ‘Koster bozuk’ gerekçesiyle AKP hükümetinin çözüm sürecini bitirdikleri mesajını kendilerine iletildiğini ifade etti. İmralı’da devam eden 16 yıllık ağır tecrit koşullarında müzakerelerinin de artık imkansız hale geldiğini söyleyen Başaran, devlet politikası olması gereken çözüm sürecinin artık hükümet politikası olmaktan çıkması gerektiğine işaret etti.
5 aydır Sayın Öcalan ile görüşme gerçekleştirilmiyor, İmralı Kapalı Cezaevi koşullarından müzakereler yürütülmeye devam eder mi?
İmralı’da 16 yıllık bir tecridin söz konusu olduğunu belirtirsek daha doğru olacağını düşünüyorum. Belki bazen avukatları ve ailesi ile yer yer görüşmeler gerçekleştirse de, devlet istediği zaman ailesi ve avukatlarına izin verdi ama istediği zaman görüşmeleri kesen pozisyonda yer aldı. Ama işin esasına baktığımız zaman bütün hükümlüler için haftalık olarak aileleri ile görüşme hakları var, yine avukatları istediği zaman onlarla görüşme hakkı var ve bu kanunda anayasal bir hak olarak tanımlanıyor. Ama Sayın Öcalan zerindeki tecrit politik kararlar sonucunda Kürt halkına yönelik bir tecrit politikası olarak kendileri de bu şekilde ele alıyor. Ayrıca Sayın Öcalan’ın ailesi, avukatları ve HDP heyetinin yaptığı görüşmelerin tecridi kaldırdığı anlama geldiğini sığ bir düşünceyle ifade etmemiz mümkün değildir. Sayın Öcalan ile görüşmek için belli başvurulara tabi tutuluyor, ‘her an koster bozuk’ gibi gerekçelerle tecridin sürdürme gerekçeleri kabul edilemez. Oysaki İmralı Yüksel Güvenlikli Cezaevi Türkiye toprağı parçası olmadığı gibi ve Türkiye’deki yasaların orada geçersiz olduğu bir yaklaşım söz konusudur. Orada tutsak hakları bile elinden alınıp, herkesten izole edilmiş bir halde bırakılmaya çalışıldı, Türk devleti bunu da her zaman elinde bir koz olarak elinde tuttu. Devlet istediği zaman ‘ben istersem görüşürsünüz istemediğimde görüşmezsiniz’ kozu elinde tutulduğu sürece Sayın Öcalan üzerindeki tecridin devam edeceğini kabul göreceğiz.
İmralı’da yaşanan tecride hükümet mi karar verdi, çözüm sürecini nasıl etkiledi?
Sayın Öcalan’a biz asla sıradan bir hükümlü gözüyle bakmıyoruz, Sayın Öcalan Kürt Hareketi’nin lideri. Kendileri kabul etseler de etmezseler de bu bir realitedir. Kendisi İmralı’ya getirildiği günden buyana devlet heyetleriyle yaptığı müzakereleri aslında devletin kendisi de artık kabul etmek zorunda kalıyor. Onun için Sayın Öcalan’ın söylediği sözün bütün Türkiye halkları açısından, hatta Ortadoğu halkları açısından farklı etkilerin olabileceğini, son süreçlerde yaşanan barış ortamının sağlanması için özellikle yapıcı ve barış tarafı olduğu herkesçe açığa çıkmıştı. Ancak Türkiye devleti de buna kulak tıkayarak ağırlaştırılmış tecrit ile karşı karşıya bıraktığını görüyoruz. Yaklaşık 5 aydır uygulanan tecrit, en son Dolmabahçe deklarasyonuna yönelik başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP içerisinde bazı yetkililerin, inkara dayalı ‘masa yok, müzakere yok’ gibi söylemleri esasında çözüm sürecini durdurma niyetini ortaya çıkartmıştı. Öncesinde Sayın Öcalan’ın gidişatın bu yönde olduğunu görmüş ve uyarıda bulunmuştu.
Siz de İmralı’da Kürt Halk Önderi Öcalan ile görüşme gerçekleştirmek istediniz izin verilmedi...
Bundan 15 gün günce Türkiye’deki 250 avukattan oluşan bir heyet Gemlik’e giderek İmralı’da Sayın Öcalan ile görüşme gerçekleştirmek zere başvuru yaptık. Yine aynı gerekçeyle ‘koster bozuk’ gerekçesi önümüze konuldu. Anlık savaş uçaklarını kaldıran bir devlet, yıllarca bozuk olduğunu iddia eden koster gerekçesini çok iyi biliyoruz. Avukatların, aile ve bağımsız heyetlerin İmralı Adası’na gitmeleri taleplerimizi tekrardan yenileyeceğiz. Türkiye’de barışın gelmesi ve bu topraklarda savaşın bitirilmesi Sayın Öcalan ile yapılacak müzakereler sonucu olduğu zaruridir.
İmralı’daki tecridin bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bireysel hırsı olduğu iddia ediliyor, sizce tecrit Erdoğan mı bu kararı verdi?
Sayın Öcalan’ın baş müzakereci konumunda olması için ilk başta özgürlüğüne kavuşması gerektiğini belirtiyoruz. Zaten sağlık durumunun da artık İmralı Kapalı Cezaevine uygun olmadığını bizler ve devlet de bunu çok iyi bilmektedir. Aksi takdirde hükümet kendi çıkarlarını zedelediğini gördüğü anda çözüm sürecini askıya alarak savaş politikalarına başvurmaktadır. Onun için öncelikli olarak Sayın Öcalan’ın özgür koşullarda ancak karşı tarafla özgürce müzakere yürütme olanağını bulacaktır. Çözüm süreci tüm Türkiye halklarının çıkarları göz önünde bulundurarak değerlendirdiğinde çözüm sürecinin ne denli önem arz ettiğini bariz bir şekilde görebiliriz. Eğer devlet Türk halkının çıkarları göz önünde bulundurduklarında bir an önce çözüm süreci başlatılmalıdır aksi takdirde Cumhurbaşkanı çıkarları çerçevesinde olayı ele alındığında o zaman tecrit de, savaş da devam edecektir.
Cumhurbaşkanı kendi kişisel çıkarları uğruna Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu nasıl küçük duruma düşürdüğünü tüm Türkiye halkları buna tanıklık ediyor. O nedenle Sayın Öcalan’ın da belirttiği gibi bu sorun hükümet sorunu değil, bir devlet politikası haline getirilerek, yasal güvence altında alınarak, yasal düzenlemelerde sürecin ilerleyebilmesi sağlanabilir. Eğer bunlar yapılmazsa işte sürecin geldiği aşama da görüyoruz. Eğer hükümetlerin insafına bırakılırsa birde düşünün MHP’nin iktidar olduğu bir hükümette beyinsel düşünce yapısı, ideolojik düşünsel yapısı nedeniyle Türkiye kan gölüne dönüştürecek. Çözüm süreci bazılarının kişisel hırsına teslim edilemez. Şimdi de de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel hırsı olmasaydı, İmralı Cezaevi’nde tecrit bulunmamış olsaydı belki de biz şimdi savaş yerine çözüm sürecinin geldiği aşamayı konuşuyor olacaktık.
Kamuoyunu kaygılandıran Kürt Halk Önderi Öcalan’ın sağlık koşullardır. Şu ana kadar partinize bir bilgilendirme yapıldı mı?
Sayın Öcalan’ın sağlığı ve yaşamı ile ilgili farklı spekülasyonlar ortaya atılıyor. Tabi bunun Sayın Öcalan üzerindeki tecridin sağlığında ne türlü tahribat yarattığını da az çok tahmin ediyoruz. Bir ada koşullarında büyük bir direniş sergiliyor. Onun için bir an önce bağımsız bir heyetin Sayın Öcalan’ın sağlığı ile ilgili kamuoyuyla paylaşması gerektiğini istiyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder