16 Ağustos 2015 Pazar

Türkiye’nin Suriye siyasetinde ‘yeni’ durum - Cihan Özgür

Türkiye ile ABD arasında ‘IŞİD ile mücadele’ eksenli anlaşmanın detayları, tarafların açıklamalarıyla açığa çıkıyor.


Türkiye ile ABD arasında ‘IŞİD ile mücadele’ eksenli anlaşmanın detayları, tarafların açıklamalarıyla açığa çıkıyor. Türk devlet yetkililerinin yaptığı bazı açıklamalar ABD’li yetkililer tarafından yalanlansa da anlaşmanın çerçevesi ve tarafların yaklaşımları netleşiyor.
Tel Abyad’ın Rojava Devrim Güçleri’nin eline geçmesi Türkiye’nin Suriye politikasında bir dönüm noktası oldu. Türkiye bu durumda üç seçenekle karşı karşıya kaldı. Birinci seçenek Kürtlerle dostluk temelinde yeni bir sayfa açmaktı, ancak Türk devleti bu seçeneği daha ilk günden reddetti. İkinci olasılık ise Türkiye’nin dış siyasetinin yenilgiyle sonuçlandığını kabul etmesiydi ki, o zaman oyunun dışında kalacaktı. Türkiye üçüncü seçeneği yani oyunda kalabilmek için Suriye politikasında bir dizi değişiklik yapma yolunu seçti.
Ancak böylesi bir hamle yapmak için ikna edici bazı sebepler yaratılmalıydı ve Suruç katliamı tam da böylesi bir siyasi darboğazdan kurtulmak için gerçekleştirildi.
Ardından AKP iktidarı terör tartışmasına yeniden başladı. Teröre dair tanımlar ve kapsam tartışmaları yapılmaya başlandı. ABD ile İncirlik konusunda anlaşma sağlandı. Bu anlaşma sonucunda ABD’ye ait F-16’lar İncirlik’i kullanmaya başladı. ABD ve NATO, Türkiye’nin PKK kamplarına yönelik hava harekatına yeşil ışık yaktı. Her ne kadar ABD’li yetkililer, “mutabakat PKK’yi kapsamıyor” dese de, PKK’nin bir terör örgütü olduğu ve Türkiye’nin kendisini savunma hakkına sahip olduğu söylemiyle TSK’nın bombardımanına onay verdiği anlaşılıyor.
Ancak bu anlaşmanın gerçekleşebilmesi için Türk devletinin IŞİD ile arasına mesafe koyması gerekiyordu.
IŞİD İLE BURAYA KADAR
Suriye krizinin başladığı 2010 yılında ‘Kardeşim Esad’tan Diktatör Esed’e’, ‘U dönüşlü’ bir strateji izleyen AKP iktidarı, Suriye rejiminden çok Kürtleri düşman ve tehdit olarak gören bir siyaset izledi. Rojava’da yaşanan gelişmeler ve Kürtlerin elde ettiği başarının uluslararası alanda ve bölgenin önemli siyasal aktörlerinde yarattığı pozitif etki Türk devletinin eski siyasetiyle ve eski ortaklarıyla işleri yürütemeyeceğini gösterdi.
Sonuçta AKP hükümeti Suriye siyasetinde revizyona gitmek zorunda kaldı. Artık eskisi gibi Esad ile uğraşmayan AKP, can simidi olarak gördüğü IŞİD ile yol ayırımına geldi.
Bu değişikliğin Kürt karşıtlığı stratejisinde değişikliğe yol açacağını beklemek için hiç bir neden yok. Tam tersi bir denklem kurmak mümkün: Bu revizyon veya yeniden siyaset oluşturma, Rojava siyasetindeki çuvallamayla doğrudan bağlantılı. Dolayısıyla Türk devletinin Rojava siyaseti bu yeni durumdan etkilenecek bir konu değil, bu yeni durumun sebebi konumundadır.
Rojava devriminin gelmiş olduğu düzeyin Türkiye’nin Suriye siyasetindeki iflası anlamına geldiği açık. Türk devletinin Esad ile ciddi bir sorununun olmadığı asıl sorunun Kürtler olduğu şimdi daha iyi anlaşılır bir hal aldı. Türkiye’nin ayak direttiği realite, Suriye politikası değil esas olarak Rojava siyaseti.
IŞİD YERİNE AHRAR-UŞ ŞAM
Son günlerde Türk devletinin IŞİD karşıtı açıklamaları ve IŞİD’in Türk devletine yönelik salvoları danışıklı bir döğüşün ötesinde bir gerçekliğe işaret ediyor. Ancak stratejik veya taktik düzeyde bir değişiklikten ziyade söz konusu olan yeni durum, Türk devletinin ‘yola kiminle devam edeceği’ konusunda.
Türk devleti IŞİD ile var olan siyasetinin ve işbirliğinin sürdürülemezliğinin farkında. AKP, PKK karşılığı temelinde IŞİD’i gözden çıkarmış görünüyor. Türk devletinin IŞİD ile ipleri koparma noktasına geldiği anlaşılıyor.
Peki bundan sonra ne olacak? IŞİD ve El Nusra ile başarısız olan Türkiye nasıl bir siyaset izleyecek, Suriye siyasetine nasıl müdahil olacak? Etkili bir aktör olarak oyunda kalabilecek mi?
Türk devletinin Suriye’nin kuzeyinde yani Rojava’da Kürtlerin statü sahibi olma konusundaki paranoya düzeyindeki alerjisinden dönüş yapmasını beklememek gerekiyor. Kürtlerle dostluk düzeyinde bir ilişkiyi kesin kes ret eden AKP hükümeti, uluslararası alanda teşhir olan IŞİD ile yola devam edemezdi. Yeni aktörler bulmak zorundaydı.
Türkiye’nin böyle bir siyaset izleyeceğinin çokça göstergesi bulunuyor. Yeni partner ise Ahrar-uş Şam!
Türk devlet yetkililerinin ‘IŞİD ile aktif mücadele yürüteceğini’ söylemeleri bundan sonra IŞİD eliyle Suriye’de siyaset yapmayacağını gösteriyor. Bu durum, Rakka merkezli örgütün son müttefikini kaybettiği anlamına geliyor. Böylesi bir yeni durum, IŞİD’in Suriye’deki konumunu ciddi anlamda sarsarak, örgütün doğduğu Irak topraklarına dönmesiyle sonuçlanabilir. El Nusra ise daha akıllıca bir siyaset izleyerek Koalisyon güçlerinin birincil hedefi olmaktan çıktı.
Peki, o zaman Türkiye’nin Suriye’deki yeni piyonu kim olacak?
Adaylar belirginleşmeye başladı bile...
YENİ PARTNER AHRAR-UŞ ŞAM
Türk devleti daha önce bel bağladığı yabancı güçler (IŞİD-Nusra) yerine yerli muhalif güçlere yatırım yapmaya başladı. Türk devletinin yeni gözdesi ise IŞİD’in ikiz kardeşi olan ama yerli bir örgüt olan Ahrar-uş Şam! Türk devletinin Rojava hattı boyunca öngördüğü ve ısrar ettiği ‘güvenli bölge’ projesine IŞİD’in ikiz kardeşi olan Ahrar-uş Şam’ın destek vermesi bu açıdan önemli bir veri.
Aynı günlerde Türk devleti, IŞİD’e karşı savaşta yaralanan 6 YPG savaşçısını Ahrar-uş Şam’a teslim ettiğini açıkladı. Bu örgüte ABD’nin de olumsuz yaklaşmadığı iddia ediliyor.
Bu örgüt daha önce 2013’te Türk devletinin desteğini alarak Serê Kaniye saldırısı başta olmak üzere Rojava’nın birçok yerinde IŞİD ile birlikte Kürt Devrim Güçleri’ne karşı savaştı. Son dönemlerde ise IŞİD ile arasına mesafe koymasına rağmen Rojava devrimine ve Kürtlere bakışı IŞİD’den farksız...
TÜRKİYE İŞGALİN ZEMİNİNİ HAZIRLIYOR
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun “ABD ile Türkiye’nin Suriye sınırında güvenli bölge konusunda anlaştığı ve Özgür Suriye Ordusu’nun bu bölgede bulunacağı” açıklaması Kürt alerjisinin dışa vurumu. Ancak açıklama ABD Dışişleri Sözcüsü Toner tarafından, “Herhangi türden bir bölge üzerinde anlaşma yok” sözleriyle yalanlandı.
Türk yetkililer uçuşa yasak bölge, güvenli bölge, tampon bölge tanımlamaları yaparken, ABD’li yetkililer, IŞİD’ten arındırılmış bölge, çatışmadan arındırılmış bölge ifadelerini kullanıyor.
TÜRKİYE’NİN KIRMIZIÇİZGİSİ ESAD DEĞİL KÜRTLER
Yapılan açıklamalar iki ayrı hesabın olduğunu gösteriyor. ABD’nin kontrolündeki koalisyonun bakışı ‘yerli ve ılımlı’ muhalif güçlerle sonuç almak. ABD, Kürtleri de bu kapsamda ele alıyor. Türk devleti ise Kürtlerin Suriye muhalefetinin bir parçası olmasını istemiyor. Türk devleti Kürtlerin içerisinde yer almadığı, Kürt varlığını tanımayan, Esad karşıtı cihatçı grupların muhalefetin merkezinde olmasını istiyor. Nihai olarak da Esad’lı veya Esad’sız yeni Suriye’de, Kürtlerin statü sahibi olmamasını ‘kırmızıçizgi’ olarak öne sürüyor.
Türkiye, Fırat’ın batısında ‘insandan arındırılmış bölge’ oluşturarak işgal harekatı için uygun siyasi, diplomatik ve askeri zemin oluşturmayı hesaplıyor. Yeni müttefiklerini bu plan doğrultusunda belirliyor.
ABD’nin ‘önceliğimiz değil’ dediği bu plana El Nusra ve Ahrar-uş Şam destek veriyor.
NUSRA VE AHRAR-UŞ ŞAM’DAN ORTAK ‘PKK’ VURGUSU
El Nusra, Ankara’nın planına uyarak Halep’in kuzeyinden çekildi. Nusra’nın terk ettiği mevzilere eğit-donat kapsamında taşeron bir güç olarak oluşturulan ‘Sultan Murat Tugayları’ yerleştiriliyor. Sayısının 5 bin civarında olduğu ve Suriyeli Türkmenlerden oluşturulduğu ifade edilen bu yapılanmada Türk ordu mensuplarının da yer aldığı belirtiliyor.
El Nusra’nın bölgeden çekilme gerekçesinde kullanılan ifadeler, talimatın Ankara’dan geldiğini gözler önüne seriyor. Örgüt çekilme kararını duyururken, “Türkiye’nin PKK’yi öncelikli tehdit gören algısı doğrultusunda” olduğunu belirtti.
Türkiye’nin yeni gözdesi olan El Kaideci bir başka örgüt Ahrar- uş Şam da ‘güvenli bölgeye tam destek’ verdiğini açıkladı.
Onların gerekçesindeki şu ifadeler El Nusra ile paralellik oluşturması açısından önemli: “Ahrar-uş Şam İslam Hareketi olarak, Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturmak istemesi, Türkiye’nin güvenliği, IŞİD ve PKK terör örgütlerinin önünün kesilmesi için bir ihtiyaçtır.”
Hem Nusra hem de Ahrar-uş Şam, PKK’yi ‘terör örgütü’ olarak gördüğünü açıklayarak Türkiye’nin işgal planını ‘haklı bulduklarını’ açıkladı.
TÜRKİYE ÖSO’YU EL KAİDE’LEŞTİRMEK İSTİYOR
Türk devletinin Suriye’de PKK karşıtı yeni bir konsept peşinde olduğu anlaşılıyor. Bu anlamda yabancı örgütlerden vazgeçerek El Kaide tandanslı yerli örgütlere dönmüş durumda. Bu örgütlerin ÖSO içerisinde yer aldığı da hesaba katıldığında, Türk devletinin Fırat’ın batısının ve Rojava hattının ÖSO birliklerine bırakılmasını talep etmesi anlaşılır oluyor. Türk devleti Rojava Devrim Güçlerinin elinde olan bölgeleri savaşla alamayınca ABD ve NATO güvencesiyle El Kaideci örgütlere teslim etmek istiyor. Türkiye, Erdoğan’ın deyimiyle ne pahasına olursa olsun Kürtlerin Rojava’da statü sahibi olmaması için elinden geleni yapacaktır.
KAÇINILMAZ SON: DEMOKRATİK SURİYE-ÖZERK ROJAVA
Sonuç olarak Türk devleti Suriye siyasetinde her hangi bir değişikliğe gitmiyor. Suriye’deki paravan örgütleri değiştiriyor. IŞİD yerine bundan sonra Ahrar-uş Şam gibi yerli güçlerle Rojava’ya karşı savaşmaya devam edecektir...
Ancak sahada var olan durum ve uluslararası güçlerin Suriye siyaseti, Türk devletinin etkili bir aktör olamayacağını gösteriyor. Suriye’deki gelişmelerin, Türk devletinin beklentilerinin ve öngörülerinin tersine Kürtler için somut kazanımlarla ve Demokratik Suriye’nin bir parçası olarak Özerk Rojava kazanımıyla sonuçlanma olasılığı çok yüksek... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder