Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Philippe Lambert, “Türkiye’nin bir çeşit federal yapıya gitmesi gerek. Türkiye çok büyük bir ülke. Almanya’ya eş değer büyüklükte bir ülke. Almanya’da da 80 milyon insan yaşıyor. Türkiye de bu rakama doğru yaklaşım var. Ama Almanya bu büyüklüğü kapsamında federaldir. Çünkü Almanya’nın bütün sorunları Berlin’de çözülemiyor” dedi.
Ankara’nın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile dengeli bir müzakere yürütmesinin şart olduğu vurgusu yapan Lambert, kalıcı bir çözümün ancak Kürt halk gerçekliğini kabul ve haklarını tanımaktan geçtiğini belirtti.
Türk devletinin şimdi girdiği yoldan bir an önce çıkması gerektiğini söyleyen Lambert, güçler ayrılığı ilkesine uygun davranılması için gereken önlemlerin alınmasının önemli olduğunu belirtti. Yargının bağımsızlığının sağlanması gerektiğinin altını çizen Lambert, “Hukuk devletini, güçler ayrılığını, basın özgürlüğünün sağlanması, Türkiye’nin çok uzun zamandır baş mesele olarak gündeminde var olan Kürt varlığını kaçınılmaz olarak tanımalıdır” diye konuştu.
Yine dostane bir çözüme bekleyen Kıbrıs meselesi olduğunu da sözlerine ekleyen Lambert, bunların yapılması durumunda “iyi gelişmeler var” diyebileceklerini de kaydetti. Türkiye’nin tek adam iktidarından ziyade, çoğulcu bir demokrasiye ihtiyacı olduğunu vurgulayan Labert şunları belirtti: “Zira bu daha hayırlı olur. Bir kez daha vurgulamak isterim, aslında seçimler bu otoriter sapmaya, tek adam iktidarına karşı bir duruş sergiledi. Ve de dur dendi. Tabii dur demek başka bir eğilimi sağlamak, bu da daha sağlanmış değil.
AKP içerisinde eğer Erdoğan’ı körü-körüne destekleyenler, kendilerini bir silkelemezler ise bunun başarılması da kolay olmaz tabi! Kaldı ki Türkiye’de cumhurbaşkanlığı rolü anayasada belirtildiği gibi, tamamıyla ‘onursal bir konuma sahip’ AKP içindekilerin seçimlerde aldıkları mesajı anlamaları ve gerekli değişime de gitmeleri gerek.”
Buna örnek olarak da çok kültürlü Belçika’yı gösteren Lambert, “Başta Brüksel’de topluluklar iç içe yaşıyor. Burada en başta tanınması gereken kültürel haklardır. Dil hakkı, tabii bu da anadilde eğitim hakkıdır. Bu dilden medyaya sahip olma hakkıdır. Bu hak, bütün Kürt toplumu için tanınmalı ve ayrımsız Kürtlere de herkes gibi vatandaşlık haklarından yararlanmalarının sağlanması gerekiyor. Daha da somutlaştırmamız gerekirse, Kürtçe’nin özellikle, Kürtlerin yoğunluklu olduğu bölgelerde Kürtçe resmi dil olarak kabul görmeli. Bunlar temel elemanlardır. İşte HDP bu söylediklerimi özümsemiş konumda. Tabii ki HDP’nin Kürt kimliğinin taşıyıcısı olduğunu biliyoruz, ama seçimlerde de herkese Türkiye’de kökeni ne olursa olsun, bütün Türk vatandaşların demokratik özlem ve taleplerini sahiplenen, bunu becerebilen bir duruşa ve yapıya sahip olduğunu gösterdi” diye konuştu.
Bu duruşun çok önemli olduğunu sözlerini ekleyen Lambert, bir partinin çoğulcu bir ülkede sadece ulus-altı bir kesimi değil de, bütününe hitap etmesinin çok temel olduğunu da sözlerine ekledi.
Kürtlerin Türkiye’de her partide yer almalarının uygun olacağını kaydeden Lambert, “Fakat o gün geldiğinde pek çok şey de zaten değişmiş olacaktır. Bunun için, öncelikle kültürel hakların tanınması gerekiyor. Kürt toplumunun yoğun olduğu bölgelerde ekonomik kalkınmanın sağlanması da önemli tabii ki.
Yine Kürt bölgelerinde ordu kışlasına çekilmeli. Çünkü Ankara’dan uzaklaştıkça, odunun oralarda çok belirgin ‘bir rol’ aldığını görmek gerek” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın koşullarına da dikkat çeken Lambert, şimdiye kadar yürütülmüş müzakerelerin hiç de dengeli bir biçimde gerçekleşmediğini belirten Lambert şunları ifade etti: “Bunun için de şiddetten arındırmak amacıyla yeniden ve dengeli bir müzakerenin başlaması lazım. Otonominin sağlanması, en azından kültürel bir otonominin sağlanması gerekiyor. Bir biçimi ile Türkiye’nin hiçbir çeşit federal yapıya gitmesi gerek. Türkiye çok büyük bir ülke. Almanya’ya eş değer büyüklükte bir ülke. Almanya’da da 80 milyon insan yaşıyor. Türkiye de bu rakama doğru yaklaşım var. Ama Almanya bu büyüklüğü kapsamında federaldir. Çünkü Almanya’nın bütün sorunları Berlin’de çözülemiyor.
Almanya’da iktidar erki, gerçek manada ülkede dağıtılmış ve serpiştirilmiş durumda. Ki aynı zamanda bu bir etkili olma yöntemidir de. Örneğin Almanya’da eğitim sistemini belirlemek, bölgesel düzeyde sağlanan bir yetki alanıdır. Kaldı ki, Almanya’da tek dil kullanıldığı halde buna ihtiyaç duyulmuş. Almanya’da 16 ‘land’ yani bölge var ve buna denk görevde olan 16’da eğitim bakanı var. Merkezi federal eğitim bakanı ise ağırlıklı olarak üniversiteler ile ilgili işlere bakıyor.
Bir anlığına federal bir Türkiye düşünün. Tabii ki çoğunluğu Kürtlerden oluşan bölgeler var. Kürt halkının beklentilerine cevap vermek gerek. Bunun yolu ise Kürtlerin varlığını ve olgusunu tanımaktan geçiyor. Yetkileri iade etmekten başlamaktan geçiyor. Doğrusu, şimdiye kadar buradan geçmek gerekiyor.”
Yetkileri dağıtmanın, paylaşmak yerine, tam aksine bütün yetkileri kendi şahsında toplamak isteyen ve kendini merkezileştiren şekilde bu işlerin olmayacağını ve yürümeyeceğini de belirten Lambert, tabii ki merkeziyetçi bir devletten hemen federal bir devlete kolay bir şekilde geçilemeyeceğini de sözlerine ekledi.
“Ama buna bir yerden başlamak lazım. Bunu Belçika’da da gördük, ama daha mesafe alınması gereken kaçınılmaz etaplar var” diyen Lambert, tabii sadece Kürtler için geçerli olmadığını da sözlerine ekledi.
İstanbul’da bir yer planlamasının kararının Ankara’da verildiğini hatırlatan Lambert, “Eğer bir coğrafyayı iyi yönetmek istiyorsanız, burayı iyi tanımak, oraya yakın ve hakim olmanız lazım. Özcesi Türkiye’de merkezden edilebilecek, yönetilebilecek kadar küçük değil. Tersine Türkiye büyüktür. Biz burada küçük Luxembourg’dan söz etmiyoruz. Türkiye çok devasa bir ülkedir. Türkiye’nin polisantrik, yani çok merkezli bir yönetime ve demokratik bir yaklaşıma ihtiyacı var. Günün birinde merkez ile çevre arasında çıkabilir de. Örneğin merkezi iktidarın politik rengi ile çevredeki bir bölgenin rengi aynı olmayabilir de. Ki bunlar kaçınılmaz olacak şeylerdir” dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder