İmralı zindanında yapılan yeni salonun ve ortasında kurulan büyük masanın etrafında ilk defa bir toplantı yapıldı.
Toplantıda HDP'den Pervin Buldan, İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder, Devlet heyetinden KGM Muhammet Dervişoğlu başkanlığındaki bir heyet ve Öcalan bulunuyordu.
Açılışı Öcalan yaptı ve ‘Bugün tarihi bir toplantı yapıyoruz. Bir süreç bitiyor yeni bir sürece giriyoruz. Çok anlamlı bir iş yapıyoruz. Bunun için acele etmemiz lazım. Sayın Dervişoğlu, siz de benim gibi halk çocuğusunuz, bu işi birlikte çözeceğimize inanıyorum' dedi.
Dervişoğlu da Öcalan'ın bu sözlerini onayladıktan sonra tartışmaya geçildi.
Görüşmede başlayacak müzakere sürecinin içeriği ve teknik ayrıntıları konuşuldu. Oluşturulacak izleme komitesine ilişkin isimler tartışıldı. Devlet heyeti, KCK'nin bazı açıklamalarından rahatsızlığını dile getirince, Öcalan, hükümetin ciddiyetsizliğini, adım atmamasının yaratmış olduğu sıkıntıları dile getirdi. Hasta tutsakların bile bırakılmadığını ve böylesi insani bir konunun pazarlık konusu yapılmasını ahlaki olmadığı masadaki devlet heyetine iletildi. Nitekim HDP heyeti, bir süre önce Davutoğlu'nun bir görüşmede kendilerine, 'hasta tutsakların bırakılmasına ben müdahale ettim, bırakmadım' dediğini aktardı.
Masa etrafındak, Şubat ayı başında yapılan ikinci görüşmede, tarafların ortak bir açıklama yapmasının, sürecin şeffaf yürümesi ve tarafların sorumluluk altına girmesi için faydalı olacağı konuşuldu. Bu konuda uzlaşma sağlandıktan sonra ortak bir metin hazırlığı yapıldı. HDP, bir metin hazırlayarak devlet heyetine sundu. Devlet heyeti de bir süre sonra başka bir metin hazırlayarak HDP yönetimine iletti. Bu metinde çözüm için atılacak adımlar bulunmuyor sadece PKK'nin nasıl silah bırakacağı yazılıyordu. HDP, bu metni KCK yönetimine sundu. KCK bu metne çok sert bir itirazda bulunarak red etti. Cemil Bayık, bir televizyon programında 'bizimle dalga geçmesinler, biz çocuk değiliz' cümlesiyle AKP'nin bu tutumuna yanıt verdi.
HDP, devlet heyetinin hazırladığı metnin Öcalan ile İmralı'daki masa etrafında yapılan konuşmaların ruhuna ters olduğunu belirterek, 'taraflar bu metni kabul etmese biz açıklamayız' yanıtı verdi.
Demirtaş, daha sonra, 'AKP, bizden Öcalan'ı ve Kandil'i yanıltmamızı istiyor' diyerek, partilerine dayatılan politikaya ışık tutuyordu.
Ortak mutabakat metni konusunda doğan bu krizi çözmek amacıyla 27 Şubat 2015'te tekrar İmralı adasına gidildi. Ve müzakereler için hazırlanmış büyük masanın etrafında toplantı yapıldı. Öcalan, devlet heyetinin ve HDP'nin hazırladığı her iki metni inceleyerek, ortak bir metin haline getirilmesi konusunda iki heyetle tartışmaları oldu ve sonunda Dolmabahçe Sarayında okunan metin ortaya çıktı. Ve İmralı adasından dönen devlet ve HDP heyeti, sonraki gün, yani 28 Şubat'ta ortak açıklama için anlaştı. Toplantının Dolmabahçe sarayında olmasını devlet istedi.
Bundan sonrasını Demirtaş'tan dinleyelim:
'Sayın Öcalan'ın hazırlamış olduğu metnin ortak bir toplantıyla açıklanması bizim de talebimizdi. Heyetimiz oraya gittiğinde, oturma şekli konusunda küçük bir sorun oldu. Hükümet, heyeti Erdoğan'ı arayıp bilgi veriyor. Erdoğan, 'o tür küçük şeylere takılmayın, açıklamayı yapın' şeklinde müdahale ederek toplantının olması için telkinde bulunuyor.'
Toplantının olması için bu tür teknik konulara da dahil olan Erdoğan, daha sonra bu toplantıdan haberinin olmadığı ve bunun yanlış olduğunu söyleyecekti.
Nihayetinde, 28 Şubat'ta yapılan tarihi açıklama ile 10 maddelik mutabakat metni halkın bilgisine sunuldu. Fakat hükümet, Dolmabahçe’de yapılan açıklamadan sonra da 10 maddelik mutabahat metninin sadece 'silah bırakma' bölümüne takılarak süreci manipüle etmeye devam etti.
Halbuki İmralı adasında yapılan konuşmalar ve varılan uzlaşmaya göre süreç şu şekilde devam edecekti;
Öcalan mevcut heyete yeni üyelerin de dahil olmasıyla, kendi müzakere heyetini oluşturacaktı. Devlet heyeti de son iki görüşmede olduğu gibi görüşmelerde yer alacak. Devlet adına da orada olacak heyetin karar verebilecek nitelikte olması gerekiyordu.
Her iki tarafın mutabakatıyla oluşacak gözlemci heyet de tarafların tartışmalarında yaşanacak olası tıkanmalara alternatifler arayacaktı. Öte yandan gözlemci heyet tarafından pratikte tarafların anlaşmaya göre adım atıp atmadıkları kontrol edilecekti.
Taraflar madde madde başlıkları tartışacak ve içerikleri formüle etmesi için bazı maddelerde uzman kişilerden oluşacak bir komisyon kurulacaktı.
Varılacak uzlaşmanın sonucunda yasal düzenlenmeler yapılacaktı. 28 Şubat'ta açıklanan 10 maddenin en sonuncusu anayasal düzenlemeydi.
Fakat seçim süreci olduğu için 5 Nisan'dan sonra yasal düzenlenmelerin olacağını kimse beklemiyordu. Kürt hareketinin beklentisi şu şekildeydi:
Varılacak mutabakatın taraflarca imzalanması, seçimden önce atılacak adımların atılması, seçimlerle oluşacak yeni meclisin yapacakları düzenlenmelerin de bu anlaşmada güvence altına alınması….
Eğer müzakere süreci taraflar için başarılı bir sonuca ulaşır, meclis komisyonu oluşur ve Öcalan ile görüşseydi, o zaman, PKK Kongresi'nin de gündemi netleşmiş olurdu. Zira Öcalan, komisyon aracılığıyla tam anlamıyla bağlayıcı bir mesaj vereceğini söylemişti.
Öcalan'ın attığı bu büyük adımlara karşı, hükümetin henüz net bir yol haritası yoktu. Daha çok Öcalan'ın yaptığı hamlelere karşı politika geliştirmeye çalışıyordu. Zihin kodlarında henüz Kürtleri halk olarak kabul bile etmeyen hükümetin bu çözüm için adım atması beklenmiyordu. Ama Öcalan, 'devleti barışa alıştırmalıyız' diyordu sürekli. Ve bunun gereği olarak sürecin devam etmesinde ısrar etti.
5 Nisan 2015'te yine HDP ve devlet heyetinin bulunduğu görüşmede, Öcalan, Newroz mesajı ve seçimlere ilişkin görüşlerini belirtti. İzleme heyetinde yer alacak kişilerin isimleri tekrar gözden geçirildi. Ve Newroz'dan sonra, izleme heyeti, devlet heyeti ile HDP heyeti İmralı adasındaki müzakere masası etrafında toplanacak, süreç resmen başlamış olacaktı.
Fakat bu görüşme Öcalan ile yapılan son toplantı oldu.
Zaten 5 Nisan görüşmesinden önce de Masa yok, müzakere yok, Dolmabahçe yok denilerek, 'çözüm için kurulan' İmralı masası devrilmiş oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder