7 Ağustos 2015 Cuma

Yüksekdağ: Kaç ateş çemberinden geçtim, fezlekeniz beni yıldıramaz

HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ, Rojava devrimini savunduğu için hakkında fezleke hazırlayanlara, "23 yıldan beri ateş çemberlerinden geçerek siyaset yapıyorum. Üç ay öncesine kadar dokunulmazlıkla siyaset yapmıyordum. Bir ayağım içeride bir ayağım dışarıya siyaset yaptım. O nedenle bu gibi şeylerin bizim nezdimizde hiçbir hükmü yoktur" yanıtını verdi.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hedef göstermesinin ardından savcılar harekete geçti ve HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın ardından Figen Yüksekdağ hakkında da fezleke hazırlandı. HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ hakkındaki fezlekenin gerekçesi, Kobanê sınırında, Suruç'ta yaptığı konuşma. 
Erdoğan'ın dokunulmazlığının kaldırılmasını istediği Yüksekdağ, "Üç ay öncesine kadar dokunulmazlıkla siyaset yapmıyordum" diyor. Yüksekdağ, Suruç'taki o çağrısının asıl olarak Türk halkına olduğunu da belirterek, "Türkiye halkları da Saray gibi düşünmediğini gösterdi. Suruç'ta katledilen 32 canımız ve aylar boyunca Kobanê direnişinde dayanışma geliştiren Türkiye halkları, aslında Rojava'da verilen direnişin meşruiyetini gören ve kardeşçe, omuz omuza duran bir tutum sergiledi" diyor. AKP ve Saray'ın HDP'ye dönük saldırı politikalarını da değerlendiren Yüksekdağ, seçim döneminde yürütülen "Bizler" kampanyası ve seçim akşamı yaşanan mutluluğu hatırlatıyor. Yüksekdağ, Türkiye halklarına ikinci etapta da beraber yürüme çağrısı yapıyor. 
Yüksekdağ'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Hakkınızda bir fezleke hazırlandı. Ne diyorsunuz bu fezlekeye ilişkin olarak?
Hakkımdaki fezleke Suruç'ta yaptığım bir konuşma dayanak gösterilerek hazırlandı. Suruç'ta yaptığım konuşmanın arkasında olduğumu daha önce ifade ettim. Bugün de aynısını söylüyorum. O konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Saray'a bir yanıt vermiştim. Milyonların oyuyla Meclis'te temsil edilen bir partiyi, sırtını 'terör örgütü'ne yaslamakla itham ediyordu. Ben de Suruç konuşmasında Cumhurbaşkanı'na seslenerek, 'Biz sırtımızı Rojava'ya yaslıyoruz. Rojava'da IŞİD'e karşı direnen halklara yaslıyoruz. Onların özsavunma ve siyasi gücü olan PYD, YPG ve YPJ'ye sırtımızı dayıyoruz. Böyle yapmaya da devam edeceğiz. Asıl siz nereye sırtınızı yaslıyorsunuz?' dedim. Bu sorunun cevabını zaten bütün Türkiye kamuoyu biliyor. 

DAİŞ'i mi kast ediyorsunuz?
Tabi ki. Sırtını insanlıkdışı, vahşi, tecavüzcü, katliamcı çeteye, terör örgütüne yaslayan Türkiye'deki siyasi iktidardır, başta da Saray'dır, Erdoğan'dır. 'Siz sırtınızı o terör örgütüne yaslamaktan vazgeçin, halka yaslayın' dedim. 'IŞİD'e karşı savaşan, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halkları da savunan bir siyasi yapılanmaya elinizi uzatın, Rojava ile kardeşlik ve dostluk ilişkileri kurun' dedim. Bunun kadar meşru, insani ve akılcı bir çağrı olamaz. Ama bu siyasi iktidarda meşruiyet ve akıl olmadığı, insanlığı da tükettiği için çağrımı alıp kendi istek ve niyetleri doğrultusunda kullandılar. Bütün dünya PYD'nin IŞİD'e verdiği direnişi bir anayurt direnişi olarak görüyor ve destekliyor. Ancak Türkiye'deki marjinal iktidar, böylesine meşru bir yapılanmayı terör örgütü ilan etmeye çalışıyor. Ortada bir terör örgütü yoktur, sırtını terör örgütüne yaslayan Türkiye'deki siyasi iktidardır, AKP hükümetidir, bu tutumundan vazgeçmelidir. Rojava ile omuz omuza vermelidir. Bugün de aynı çağrıyı yapıyorum. 

SURUÇ ÇAĞRIMI TEKRARLIYORUM

Çağrınızın Türkiye halklarına yansıması nasıl oldu?
Türkiye halkları da Saray gibi düşünmediğini gösterdi. Suruç'ta katledilen 32 canımız ve aylar boyunca Kobanê direnişinde dayanışma geliştiren Türkiye halkları, aslında Rojava'da verilen direnişin meşruiyetini gören ve kardeşçe, omuz omuza duran bir tutum sergiledi. Siyasi iktidarın 'PYD terör örgütüdür' tavrının Türkiye halklarında bir karşılığı yoktur. Dünyada da bir karşılığı yoktur. Gayri meşru olan onlardır. Benim yaptığım çağrı meşru ve haklı bir çağrıdır ve yine yapıyorum aynı çağrıyı. 

Bu fezlekenin size karşı özel bir yönelim, uygulama olduğunu düşünüyor musunuz?
Açıklamamın dokunulmazlığın kaldırılması gerekçesi haline getirilmesinin iki nedeni var. Birinci ve genel nedeni şu: HDP'nin 7 Haziran'da kazandığı başarı siyasi iktidarın hedefindeydi. Başarının sembolize olduğu isimler de eş genel başkanlardı. İki eş genel başkan olarak bizi hedef tahtasına oturtan bir saldırı konsepti devreye konuldu. Bunun bir ucu bölgesel savaşın başlatılması, çatışmanın yeniden fitilinin ateşlenmesiydi. Diğer boyutu da HDP'nin Türkiye'de kazandığı başarıyı sembolize eden isimlerin hedeflenmesi, itibarsızlaştırılması, abluka ile hareketsiz hale getirilmesi. 

ÖZEL OLARAK HEDEF ALINDIM

İkinci ve özel, dönemsel ve bölgesel politika ile ilgili bir nedeni daha var. PYD'nin ve Rojava'nın çok yakın bir gelecekte bütün bir bölge ve dünya tarafından kabul edilen, meşru görülen, resmiyeti tanınan bir statü kazanabilecek noktaya geleceğini görüyorlar ve bunu istemiyorlar. Rojava uluslararası alanda meşru görülüyor ama resmi olarak statüsü tanınmıyor. Ama bugün gelinen nokta artık kritik bir aşama. Bölgenin ve Suriye'nin artık uluslararası düzlemde yeniden ele alındığı, dizayn etme sürecinin somutluk kazandığı kritik bir eşiğe gelindi. Bu sürecin Suriye'deki Kürt varlığının demokratik kabulü ve resmi statü tanımıyla tamamlanacağını düşünüyorum. AKP'nin ve Saray'ın asla istemediği de buydu zaten. Erdoğan kısa bir süre önce 'Sınırlarımızda bağımsız bir oluşuma izin vermeyeceğiz' dedi. Kastettiği Kürtlerin varlığıydı. O günden bu yana Rojava'ya ve Rojava'nın yanında duran bizlere bunu bedelini ödetmeye çalışıyorlar. Türkiye cephesinde Rojava'nın ve Suriye Kürtlerinin statüsünün kabul edilmesine vesile olabilecek, bunun toplumsal ve siyasal karşılığını oluşturabilecek bütün kişilere ve yapılara da saldırıyorlar. Bunun karşılığı Türkiye'de HDP ve Figen Yüksekdağ'dır. Çünkü Figen Yüksekdağ aynı zamanda Türkiye'nin batısını temsil eden ve sosyalist demokratik kesimden gelen biridir. Bütün Türkiye halklarının aynı zamanda sembolik olarak Rojava'yı ve Suriye Kürtlerinin oradaki demokratik varlığının kabulünü temsil eder, aynı zamanda Suruç sınırında katledilen 32 gencin bir parçasıdır. O nedenle özellikle bu sözlerimden dolayı hedef alındım. Bu siyasi iktidar, Türkiye toplumunun, Suriye sınırları içinde bir Kürt varlığını kabul etmesini, bunu meşru görmesi ve kardeşçe sırtını yaslamasını asla ve asla kabul etmiyor. 

MESAJIM TÜRK HALKINA ULAŞTI

Suruç'taki konuşmamda esas olarak Türk halkına seslendim. 'Siz böyle bir siyasi iktidara rağmen güvenle Suriye'deki Kürtlere sırtınızı yaslayabilirsiniz' dedim. Aynı şeyi şimdi de söylüyorum. Hakkımda açılan soruşturmanın benim nezdimde hiçbir hükmü yoktur. Bu çağrı yerine ulaşmıştır. Belli ki Saray'a ve AKP'ye de ulaşmıştır, hiç önemi yok. Beni susturarak yakın bir gelecekte oluşabilecek aydınlık bir sonucun ortadan kaldırılabileceğini sanıyorlar. Ama yanılıyorlar. Bir; beni susturamazlar. İki; karanlık yöntemlerle beni susturmayı başarsalar bile çağrı yerine ulaşmıştır. Türkiye toplumu ve bölge halkları nezdinde Kürtlerle omuz omuza vererek yeni bir yaşamı inşa etme bilinci yeşermeye başlamıştır. 
23 yıldır dişimle tırnağımla ateş çemberlerinden, ölümlerin kıyılarından, işkencehanelerden, hapislerden geçerek siyaset yapıyorum, mücadele ediyorum. Söyleyecek söz bulamıyorum. Allah belalarını vermiş, o beladan bize bela yaratarak sıyrılmaya çalışıyorlar. Biz nice belalar gördük. Üç ay öncesine kadar dokunulmazlıkla siyaset yapmıyordum. Dokunulmazlığım var diye konuşmuyordum. Kaldırsınlar dokunulmazlığımı. Bir ayağım içeride bir ayağım dışarıda siyaset yaptım. O nedenle bu gibi şeylerin bizim nezdimizde hiçbir hükmü yoktur. 

O MANŞETLER KARARLILIĞIMI ARTIRIYOR

Her gün hükümet medyasının manşetlerindesiniz. İnanılmaz sıfatlarla size ve Selahattin Demirtaş'a saldırıyorlar. Bu manşetler ne hissettiriyor size?
Kararlılığımı biliyor, gücümü yükseltiyor. Tarihimiz boyunca bizler böyle saldırılar karşısında hep daha fazla bilendik. Bunların ahmaklığı temel olarak oradan kaynaklanıyor. Potansiyel olan, bilmediğimiz gücümüzü bile böyle zamanlarda açığa çıkardık. Çok net söyleyebilirim ki, son süreçte bana dönük geliştirdikleri saldırılar benim bile bilmediğim güç kaynaklarımı harekete geçirmiştir. Elbette ki insanız; kızıyoruz, öfkeleniyoruz ama bu manşetler soğukkanlı bir biçimde aklımızı yitirmeden, vicdanımızın ve ruhumuzun dinamiğini de karartmadan daha iyi yönetme dirayeti üretiyor. O manşetlerin onların aczini ve sefaletini gösterdiğini düşünüyorum. Artık toplumun algısı, bilinç düzeyi 90'lı yıllardaki gibi değil. İletişim kanalları da eskisi gibi değil. Bize uygulanan sansüre ve muhalif basına yönelik yasaklamaya rağmen insanlar, bizlere dönük bu ahlaksızca saldırıların gerçek karşılığını görebiliyorlar. HDP'li olan olmayan, son seçimde bize oy veren ya da vermeyen binlerce insandan destek mesajları alıyorum. Çünkü toplum gerçeği görüyor. Her gün onlarca tehdit alıyorum, bunları söyleme ihtiyacı bile hissetmiyorum. Her zaman söyledim; biz bir halka, bir de hakka emanetiz. Yürüdüğümüz yolda yarınımız ne olur diye hiç düşünmedik. Yarını halklarımızın, yurttaşlarımızın geleceği için tartıştık. Söylenen her kötü söz sahibine aittir. Sahibinin korkusunu, sefaletini, aczini yansıtır. O sözleri her duyduğumda karşımda sefil, ahlaksız ve korkak bir yapı görüyorum. Bunlar yenilecek bir yapıdır.

7 HAZİRAN ZAFERİNİ, SEVİNCİNİ KİMSE UNUTMASIN

Yargıtay Başsavcılığı'nın partiniz hakkında başlattığı bir inceleme var. Nasıl sonuçlanır sizce bu inceleme?
Kapatma kararı endeksli bir inceleme değil. Dokunulmazlıkları kaldırmak ve hazine yardımını kesmek şeklinde iki amaçları var. Bunlar da birkaç noktadan partimizin hareket alanını daraltmaya dönük bir müdahale. İşimiz elbette zor olacak. Biz seçim kampanyasını da çok zor ve yetersiz mali şartlarda yürüttük. Kelle koltukta seçim kampanyası yürüttük. O zaman dokunulmazlık tartışması yoktu ama Selahattin bey de ben de namlunun ucundaydık. Seçim kampanyası yürüten arkadaşlarımız, yoldaşlarımız katledildi. Şu an durumumuz daha ağır ama biz hep beraber bir yola girdik. Seçim kampanyasını 'Bizler' diyerek yürüttük. Bütün bir Türkiye toplumu, Kürt özgürlük hareketi ve Türkiye demokratik hareketi ile bütün direnenler ve başka bir yaşam hayal edenler olarak hepimiz bizleriz. Bu yolun birinci etabını çok güzel bir zaferle tamamladık. Sevincimiz, mutluluğumuz kısa sürdü ama herkes kabul etsin ki muhteşem bir sevinç bu. Bu muhteşem sevinci, zaferi, zaferin yarattığı mutluluğu kimse unutmasın. Bugün o sevinci bir acıya, çaresizliğe, yenilgi duygusuna dönüştürmeye çalışıyorlar. Biz hala o muhteşem zaferi kazanan Biz'leriz. Bunu kimse unutmasın. Bu gerçeği kimse değiştiremez. 
Birinci etabı hep birlikte, en iyi şekilde tamamlayanlar olarak ikinci etabı da tamamlamak zorundayız. İkinci etabta da beraber yürümek zorundayız. Büyük bir işe başladık ve başladığımız işi bitirmek zorundayız. Bundan sonraki süreçte de tüm sorunları Biz'lerin gücü ve dayanışması ile aşacağımıza inanıyorum. Sihirli sözcüğümüz Biz'lerdi ve Biz'ler dayanışma demekti. 

Yarın: HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ çözüm süreci ve AKP'nin savaş konseptine ilişkin sorulara yanıt verecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder