20 Ağustos 2015 Perşembe

Yiğitalp: Silvan halkında kendini koruma bilinci gelişti

Silvan'da son 6 günde yaşananlara tanık olan HDP milletvekili Sibel Yiğitalp, Silvan'ın 1990'lı yıllarda savaşın sonuçlarını çok ağır yaşadığını hatırlattı, "Siyasi soykırım operasyonları yeniden başlayınca, halk 1990'larda yaşadığı kayıp ve ölümleri yeniden yaşayacağını düşünmeye başladı. Aynı şeylerin tekrarlanmasını istemediği için bir örgütlülük oluşturdu. Savaşla birlikte yaşarken halk bu süre içinde kendini koruma bilincini de geliştirdi" dedi.  


Devletin, Amed’in Silvan ilçesinde uyguladığı şiddet geride 1'i polis kurşunu, 2'si kalp krizi ile olmak üzere kaybolan 3 can ve onlarca yaralı ile yakılıp yıkılan sokaklar, evler ve iş yerleri bıraktı. 
Devletin 18 Ağustos'ta doruk noktasına ulaşan şiddetine, elektrik ve su kesintileri eşlik ederken, GSM şirketleri de telefon ve 3G iletişimini keserek, ilçenin dünya ile bağlantısını kopardı.
Tüm bunlar neden ve nasıl yaşandı? Silvan'da halk ne istedi? Yerel yöneticiler neden hep Ankara'ya işaret etti?
Bu sorulara son 6 gündür Silvan'da bulunan HDP Amed Milletvekili Sibel Yiğitalp yanıtladı. 
Yiğitalp'in sorulara verdiği yanıtlar şöyle: 

ANNELER SOPALARLA HALKIN KARŞISINA DİKİLDİ

Bir anda Silvan gündemimize girdi. 3 mahallede hendekler kazıldı, devlet bu mahalleleri kuşattı ve halk büyük bir katliam girişiminden döndü. Nasıl bu hale gelindi? 
Birkaç gündür yaşadıklarımız bir anda başlamış değil aslında. Silvan, 1990'ları çok ağır yaşamış bir ilçe. Bu anlamda hafızası çok taze. Faili meçhuller, kayıplar yaşamış, göç ettirilmiş, yoksul ve yoksun bırakılmış bir ilçe. Ama aynı zamanda direnmiş bir yer ve hala direniş ruhu çok güçlü. Bu toplumsal ve siyasal zemine seçim süreciyle birlikte yeniden başlayan savaş politikaları ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kürtlere yönelik hakaretlerini ekleyin. Tüm bunlar halkın öfkesini artırdı. Siyasi soykırım operasyonları yeniden başlayınca, halk 1990'larda yaşadığı kayıp ve ölümleri yeniden yaşayacağını düşünmeye başladı. Aynı şeylerin tekrarlanmasını istemediği için buna karşı bir örgütlülük oluşturdu. Savaşla birlikte yaşarken halk bu süre içinde kendini koruma bilincini de geliştirdi. 18 Ağustos'ta 3 mahallenin kuşatma altına alınmasından iki gün önce, annelerin ellerinde sopalarla fotoğrafı basına yansımıştı. Aslında o fotoğraf birçok şeyi özetledi. O fotoğraflar devlet ile halk arasındaki kopuşun göstergesi oldu. Anneler, daha önce kendilerinin yaşadığını çocuklarının yaşamaması için sopalarla devletin karşısına dikildiler. 

Özellikle siyasi soykırım operasyonları mı tetikledi halkın öfkesini? 
Sadece bu değil. Cumhurbaşkanı'nın açıklamaları çok belirleyici yerde. Öncesinden barış için kurduğu cümleler halkta bir umut yaratırken, şimdi "Kürt sorunu yoktur"la başlayan ve her gün hakaret ve inkarla devam eden açıklamaları, umutları kırdı. Silvan'da çocukları gerillada olan ailelerin sayısı çok fazla. Medya Savunma Alanları'na yönelik saldırılar da endişe ve öfkeyi artırdı. Tüm bunlar halkta kendini koruma refleksini de oluşturdu. Önceki günkü kuşatma ve direnişten önce, özel harekatçılar kentin içine girdiğinde, şu anda size söylemeye utandığım korkunç küfürler, hakaretler ettiler. En hafif sözleri, "Evden çıkın ki sizi cennete göndereceğiz" oldu. Bunu Silvan Kaymakamı'na söyledim, "Özel harekatçılar halkı tahrik ediyor, halkı sokağa çekip katliam planlıyor, bunun önüne geçmemiş lazım" dedim.

Nasıl bir yanıt aldınız? 
"Güvenlik güçlerinin sivil halkla hiçbir sorunu yok. Varsa silahlı unsurlarla vardır. Güvenlik güçlerinin halka karşı hassasiyeti var" diye konuştular. Ancak bunun böyle olmadığını gördük. 2-3 kez benim birebir yaşadığım olaylar oldu. Çok rahat tarıyorlardı bizi. Kaymakamlık ile her görüştüğümüzde, "Hendekler kaldırılsın, operasyon yapmayacağız" dedi. Halk ise "Daha önce de operasyon yapmayacaklarını söylediler, biz onlara inandık ama bir anda kapılarımız kırıldı, evlerimiz basıldı, çocuklarımızı alıp götürdüler" dediler. 

HELİKOPTERDEN ATIŞ YAPILDI

"Ben de yaşadım" dediğiniz olaylardan örnek verebilir misiniz? 
Büyük saldırıdan iki gün önce çevik kuvvetin mahallelere giriş ve çıkışı kapattığını gördük. Biz, girmek istediğimizde Kaymakam bize "Operasyon yapılacak" dedi. Heyet olarak zar zor girdik mahalleye. Asker de girdi. Korkunç bir görüntüydü. Kaymakam ve Vali ile görüştüm, "Askeri çekmezseniz katliam olacak" dedim. O sırada üzerimizde helikopterler uçuş yapıyor. Ben helikopterlerden atılan mermileri de topladım. 

Helikopterden mi atış yapıldı? 
Tabi, tabi. Kaymakam, "Çıkın, güvenliğinizi almayacağız" dedi. Ben de, "Halka saldırıyorsanız, ben de buradayım" dedim ve çıkmadım. Kaymakamla konuşurken, bir binbaşı "Çekilsinler, ben de askeri çekeceğim. Eğer askeri çekerken, onlardan taraf bir ateş gelirse, o mahalleyi başlarına yıkarım" dedi. Ben de, "Siz o askeri çekmediğiniz sürece bu halk buradan ayrılmaz. Biz de buradayız" yanıtını verdim. Saatlerce süren tartışmalar oldu, asker çekildi, halk geriye çekildi. O gün öyle kapandı. Ancak Kaymakam bize sürekli "Benim aldığım bir karar değil, siz Vali ile görüşün" dedi. Biz de büyük katliama dönüşeceği için Diyarbakır Valisi ile görüşmeye gittik. Vali'ye "Bırakın hendekler kalsın, asker ve polisi çekin. Halk bir güvensin operasyon yapmayacağınıza. Zaten ihtiyaç kalmadığını düşündüğünde halk hendekleri kapatır" dedim. Vali de, "Hiçbir şey yapamam. Bu karar merkezidir. Siz de biliyorsunuz ki, bu ne İçişleri Bakanlığı'nın ne de Kamu Güvenliği Müsteşarlığı'nın kararıdır" dedi.  

KESKİN NİŞANCILAR BULUNDUĞUMUZ YERE ATEŞ ETTİ

Vali, Cumhurbaşkanı'nı mı kastetti sizce? 
Ben öyle anladım tabi ki. Kaymakam, büyük operasyondan bir gün öncesi, "Bu gece saat 12.00'ye kadar halk sokaktan çekilmezse, asker ve polis mahalleye operasyon yapacak" dedi. Ertesinde katliam girişimi oldu. Ben Diyarbakır Valisi ile görüştükten sonra Silvan'a geldiğimde uzunca bir süre kente almadılar. Girmek için epey uğraştık. Özel harekatın saldırıları başladı. Özel harekat polisleri uzun namlulu silahlarla bizi hedef gözeterek ateş açtı. Bir sokakta beklerken, 20 metre mesafe uzaklıktaki evin kapısını kırarak girdiler. Evin içinde kimse yoktu. Baktığımızı gördüğünce üzerimize doğru ateş açtılar. Sonra üst kata çıktılar. O binanın çatısındaki keskin nişancılar bulunduğumuz yere ateş açtı. Duvardan bir şarapnel parçası AKP'li Belediye Meclis Üyesi'nin kızının boğazına geldi. Ayrıca genç bir kadının bacağına geldi. 112'ye ulaşamıyorsun. Telefonlar kesik. Zar zor bazı noktalarda çekiyordu. Elektrik yok, su yok. İki vatandaş kalp krizi geçirdi, hastaneye götürülemedik ve yaşamlarını yitirdiler. Dükkanlar, evler yakıldı. Yeniden Kaymakam'ı arayıp bu kez keskin nişancıların bize yönelik saldırısını anlattım. Kaymakam, "Güvenlik güçlerinin sivil halka karşı hassasiyeti var. Böyle bir şey yapacağını düşünmüyorum" dedi. Vali'yi aradım, durumu anlattım. Her zamanki gibi sorumluluk almadılar.  

Kuşatma, saldırı nasıl bitti? 
Sokaklara girdiler, barikatları yıktılar. Rastgele evlere bombalar atıldı, tarandı. 5 aracı tamamen yaktılar, bir iş makinesi paramparça ettiler. Sağlık Ocağı Caddesi'nde halkla hakaret ettiler, küfrettiler.  

Bu sırada halk sokaktan çekilmiş miydi? 
Evet, gençler, halk evlerine çekilmişti.  

Can kaybı net olarak kaç? 
Bir genç polis tarafından vurularak öldürüldü. İki yaşlı insan da kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Bu iki vatandaşımızı hastaneye bile götüremedik. Çünkü sokaklar zırhlı araçlardan sürekli taranıyordu. Bütün bunları ben gördüm ve size gördüklerimi, yaşadıklarımı anlatıyorum. Yeniden görüşmeler yapıldı. En son dün sabah da Belediye Eşbaşkanımız Yüksel Bodakçı'nın evi basıldı. Yüksel arkadaşın evine misafir olduk. Cumhurbaşkanı'nın "Bunun bedelini ödeyecekler" açıklamasını duyunca....  

ERDOĞAN KONUŞUNCA EV BASKINI OLACAĞINI ANLADIK

Ev baskını olacağını mı anladınız? 
Tabi ki. Saat 04.30'da 7-8 sivil polis geldi. 1.5 saat direndik, "Ben milletvekiliyim, milletvekilinin olduğu ev aranmaz ve gözaltı yapılamaz" diye. "Siz gidin, belediye başkanımızı ifade için getireceğiz" dedik. Epey bir tartışma ve arbede oldu, ittiler beni. En sonunda ev didik didik arandı. Ona da müdahale ettik. En son gözaltına alarak Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne götürdüler. Emniyet Müdürü ile görüşerek gözaltının cenaze töreninin de olduğu kentte tansiyonu yükselttiğini söyledim. Yine aynı yanıtla karşılaştık: Merkezi bir karardır. Aynı saatte Sur Belediye Eş Başkanlarımız da gözaltına alındı. Eve girer girmez Seyit başkanı yüzüstü yere yatırıp, sırtına basıyorlar. Eşi tepki gösterince eşine silah çekiyorlar. Bir seçilmişe bunu yapıyorlarsa, bir vatandaşa neler yaparlar. 

Gözaltı gerekçesi söylendi mi size? 
Özyönetim ile ilgili basın açıklamaları nedeniyle gözaltıların yapıldığı söylendi. 

Her görüştüğünüz yetkili "Bu iş bizi aşar, Ankara'nın kararı" diyor. Acaba bu valiler üzerinden sorumluluk mu atmak istiyorlar yoksa gerçekten de durum dedikleri gibi mi? 
18'indeki operasyondan önce süren 4-5 günlük gerginlikte bir operasyon yapılmadı. Asker geldi, çekildi. Silvan Kaymakamı'nın sorunun çözülmesi konusunda ilk başta zaman tanıdığını düşünüyorum. Ancak merkezi kararla durum değişti. 

Ne olacak bundan sonra? 
Halkın yaşadığı travma çok büyük. Çok büyük bir katliam olabilirdi. Bunu düşünmek bile istemiyorum.  

ÇÖZÜM VE MÜZAKERE YAPILMALI

Tekrarlanmaması için ne yapılmalı? 
Bir an önce çözüm ve müzakere yapılması gerekiyor. İşin enteresan yanı: Bütün yetkililere de söyledim. 40 yıldır ölümlerle geçen bir tarih var. Bu tarihi tekrarlamanın bir anlamı var mı? Ölümler olacak, 3 ay, 6 ay ya da bir yıl sonra müzakereye gidilecek. Bu iş her koşulda çözülecek. Ancak bu ölümler, halktaki nefreti de büyütecek. Yetkililere, "Siz sorumluluk alın, operasyon yapmayı reddedin. Bu kirli iktidar savaşına alet olmayın" dedim. "Bizim durduğumuz yer bunu kaldırmaz, yapamayız" dediler. Ancak güvenlik güçlerinin küçük bir kısmının da bu sürecin müzakereye evrilmesi için istekli olduğunu bu süreçte gördük. HDP, son seçimde polis lojmanlarında birinci parti oldu. Çünkü, bu işin zalimlikle çözülemeyeceğini gören bir kesim de var.  

Halk insanlık dışı birçok uygulamaya maruz kalıyor. Silopi halkının içindesiniz. Gerçekten barışa dair bir umudu var mı insanların? 
Dün toprağa verilen Ferhat'ın annesi ve babası, çocuğunu toprağa verirken, "İnşallah bu son olur. Başka aileler ağlamasın" dedi. Bunu Türk asker aileleri de artık söylemeye başladı. Çok açık halklar savaş istemiyor. Hala bu halk gencecik çocuğunu mezara koyduğunda "Başka çocuklar ölmesin" diyebiliyorsa bu çok kıymetlidir, çok büyük bir şanstır. Bu unutulmasın. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder