Yayıncı-Yazar Ragıp Zarakolu, Stockholm’un Sigtuna ilçesinde düzenlenen Edebiyat Festivalinde Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünü ele alan bir seminer verdi. Zarakolu, ilçe kütüphanesinde düzenlediği sergilerle de Türkiye'deki tabular ve yasakları sorguladı.
Yayıncılığın sadece bir ticari faaliyet olmadığını, etik bir misyona sahip olduğunu söyleyen Zarakolu, bu misyonun da yayınlama özgürlüğü, yazar ve okurun özgürlüğü olarak algılanması gerektiğine vurgu yaptı.
Yazma ve okuma özgürlüğüne olanak tanıdığı için yayıncıların stratejik önemleri olduğunu belirten Zarakolu, Türkiye’de düşünce özgürlüğünün gelişmesinde yayıncıların ağır bedeller ödediklerine somut örnekler vererek dikkat çekti.
İlhan Erdost’un Mamak Cezaevi’nde katledildiğini, Kürt Yayıncı Mehmet Ali Ermiş’in Nazım Hikmet’in “Yaşamak Ne Güzel Şey Be Kardeşim” adlı kitabını yayımladığı için mahkemede yargılanırken kalp krizinden yaşamını yitirdiğini hatırlatan Zarakolu, 1980 askeri cuntasından sonra yayıncılar, yazarlar ve sanatçılar üzerindeki baskı ve saldırıların daha da arttığını ifade ediyor.
Zarakolu yayıncılık ve gazeteciliğin yanı sıra Türkiye Yayıncılar Birliği Yayınlama Özgürlüğü Başkanlığı görevini de yürütüyor. 20 yıldan bu yana da birliğin yıllık raporlarını hazırlıyor.
'CİNSELLİK VE POLİTİKACILARA ELEŞTİRİ İÇEREN KİTAPLAR HEDEFLENİYOR'
Türkiye’de yayıncılığın biraz özgürleşmiş gibi görüldüğünü ama daha çok cinsellik ve politikacılara yönelik eleştiri içeren kitapları yayımlayan yayıncıların hedef alındığını gözlemlediğini söyleyen Zarakolu, politikacıların özel hayatlarına müdahale edildiğini kaydederek özel hukukun istismar edildiğini söyledi.
Erol Özkoray’ın Gezi direnişini anlatan bir kitabı nedeniyle Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği suçlamasıyla ceza aldığını, emniyet teşkilatında görev yapmış Hanifi Avcı ve Sabri Uzun’un hakaret etme suçlamasıyla yargılandıklarını hatırlatan Zarakolu, şöyle dedi: "Bir dönem sola nefes aldırmayan, işkence yapan emniyet istihbaratının kurucusu Hanifi Avcı sol bir örgüte üye olduğu suçlamasıyla 4 yıl cezaevinde kaldı. Olanlar Türkiye’de yargının ulaştığı seviyeyi de gösteriyor. Türkiye’de işkenceci olmaya devam ederseniz devlet açısından sorun değil. Ama eleştirseniz bu başınıza iş açabilir."
Erol Özkoray’ın Gezi direnişini anlatan bir kitabı nedeniyle Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği suçlamasıyla ceza aldığını, emniyet teşkilatında görev yapmış Hanifi Avcı ve Sabri Uzun’un hakaret etme suçlamasıyla yargılandıklarını hatırlatan Zarakolu, şöyle dedi: "Bir dönem sola nefes aldırmayan, işkence yapan emniyet istihbaratının kurucusu Hanifi Avcı sol bir örgüte üye olduğu suçlamasıyla 4 yıl cezaevinde kaldı. Olanlar Türkiye’de yargının ulaştığı seviyeyi de gösteriyor. Türkiye’de işkenceci olmaya devam ederseniz devlet açısından sorun değil. Ama eleştirseniz bu başınıza iş açabilir."
'SEVAN NİŞANYAN BAŞKA BİR ÜLKEDE OLSAYDI ÖDÜLLENDİRİLİRDİ'
Sergide durumuna yer verilen aydınlardan biri de Ermeni Yazar Sevan Nişanyan. Zarakolu, Sevanyan’ın 'iki suçu olduğunu' söyledikten sonra konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Birinci suçu, bir Rum köyünü hayata döndürmek. İnsanlığın kültür mirasını korumak. Başka bir ülkede olsa kendisine madalya ve ödüller verilirdi. Ancak kaçak inşaat gerekçesiyle mahkum edildi. Türkiye’de 1999 depreminde büyük yıkımlara neden olan mütaahitler ceza almazken, başkanlık sarayı kaçakken bir aydının kaçak inşaat suçlamasıyla cezaevinde tutulması inandırıcı değil. Bunun bir sebebi Türkiye devletinin gizli bir kuralı. Eğer Ermeni, Rum ya da Kürtseniz ve kendi görüşlerinizden dolayı bölgeden ayrıldıysanız evinize geri dönme hakkınız yok. Bu yazılmamış kurala karşı gelenlerin başları belaye girer.”
Zarakolu, Nişanyan’ın ikinci suçunun da Kemalist ideolojinin yanı sıra İslami ideolojiyi eleştirmek olduğunu belirtirken, Nişanyan’a destek vermeyen aydınlara tepki gösterdi.
Nişayan’ın cezaevinde tutulmasının Türkiye açısından bir yüz karası olduğunu söyleyen Zarakolu, “Nişanyan’ın cezaevinde tutulması çok normal karşılanıyor. Sait Çetinoğlu ve Ankara Düşünceye Özgürlük Platformu dışında diğer aydınlar tepki göstermiyor. Aynı ilgisizlik uluslararası yazarlar ve aydınlarda da var. Nişanyan’ın hemen tahliye etmesi gerekiyor” diye konuştu.
“Birinci suçu, bir Rum köyünü hayata döndürmek. İnsanlığın kültür mirasını korumak. Başka bir ülkede olsa kendisine madalya ve ödüller verilirdi. Ancak kaçak inşaat gerekçesiyle mahkum edildi. Türkiye’de 1999 depreminde büyük yıkımlara neden olan mütaahitler ceza almazken, başkanlık sarayı kaçakken bir aydının kaçak inşaat suçlamasıyla cezaevinde tutulması inandırıcı değil. Bunun bir sebebi Türkiye devletinin gizli bir kuralı. Eğer Ermeni, Rum ya da Kürtseniz ve kendi görüşlerinizden dolayı bölgeden ayrıldıysanız evinize geri dönme hakkınız yok. Bu yazılmamış kurala karşı gelenlerin başları belaye girer.”
Zarakolu, Nişanyan’ın ikinci suçunun da Kemalist ideolojinin yanı sıra İslami ideolojiyi eleştirmek olduğunu belirtirken, Nişanyan’a destek vermeyen aydınlara tepki gösterdi.
Nişayan’ın cezaevinde tutulmasının Türkiye açısından bir yüz karası olduğunu söyleyen Zarakolu, “Nişanyan’ın cezaevinde tutulması çok normal karşılanıyor. Sait Çetinoğlu ve Ankara Düşünceye Özgürlük Platformu dışında diğer aydınlar tepki göstermiyor. Aynı ilgisizlik uluslararası yazarlar ve aydınlarda da var. Nişanyan’ın hemen tahliye etmesi gerekiyor” diye konuştu.
'BATILILAR TÜRKİYE’DEKİ YASAKLAMALARIN MAHİYETİNİ BİLMİYOR'
Zarakolu, Avrupa’nın değişik ülkelerinde dijital yayıncıkla ilgili düzenlenen konferanslardaki tartışmalar sırasında Batılıların Türkiye’deki yasaklamaların mahiyetinin bilinmediğini gözlemlediği için böylesi bir sergiyi düzenleme ihtiyacı hissettiğini söyledi.
Serginin Türk devletinin tabularını anlattığını ve ilk tabu olarak da komünizm ve sosyalizmi, ikinci tabu olarak Ermeni tabusunu seçtiğini söyleyen Zarakolu, devletin işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelelerini yansıtan sosyal içerikli pek çok kitabı 'komünizm propagandası' yaptığı gerekçesiyle yasakladığını, Orhan Pamuk’un Ermeni sorunu için söylediği tek cümleden dolayı, Elif Şafak’ın da romanının kahramanı Ermeni olduğu için hedefe konulmasının tabuların derinliğini gösterdiğini anlattı.
Serginin Türk devletinin tabularını anlattığını ve ilk tabu olarak da komünizm ve sosyalizmi, ikinci tabu olarak Ermeni tabusunu seçtiğini söyleyen Zarakolu, devletin işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelelerini yansıtan sosyal içerikli pek çok kitabı 'komünizm propagandası' yaptığı gerekçesiyle yasakladığını, Orhan Pamuk’un Ermeni sorunu için söylediği tek cümleden dolayı, Elif Şafak’ın da romanının kahramanı Ermeni olduğu için hedefe konulmasının tabuların derinliğini gösterdiğini anlattı.
'KÜRT TABUSU EN BÜYÜK TABULAR ARASINDA'
Türkiye’de Kürt tabusunun da en büyük tabular arasında yer aldığına dikkat çeken Zarakolu, ”Eğer Kürt tabusu kırıldıysa cesur gazeteci ve yayıncılar sayesinde kırıldı. Devlet Kürt tabusuyla ilgili en vahşi saldırılarda bulundu. 1990’lı yıllarda 25 gazeteci öldürüldü. Birçok yayıncı hapse atıdı. Bu baskılara karşı sivil itaatsizlikle Kürt tabusu aşıldı” dedi.
Zarakolu, sergisindeki diğer tabuları Rum, Resmi İdeoloji, Cinsel, Militarizm ve Polis Devleti, Politikacılar, Gerilla, Din ve İnanç tabuları başlıklarıyla sıralamış.
Yasak kitaplar sergisinde yer alan kitapları bulabildiği yasaklanmış kitaplar arasından temalara göre seçtiğini, en çok yasaklanan ve yargılanan kitapların Kürt sorununu ele alan kitaplar olduğunu söyleyen Zarakolu, “Her ne kadar Kürtçe kabul edilse de bugün Türkiye’nin en büyük tabusu Kürt sorunudur. Özellikle 1990’lı yıllar bir felaket. Bütün gazete ve kitaplar yasaklanıyordu. Kürt sorununu konu alan ve ödül alması gereken kitaplar yargılanıp mahkum edildi” diye ekledi.
Zarakolu, sergisindeki diğer tabuları Rum, Resmi İdeoloji, Cinsel, Militarizm ve Polis Devleti, Politikacılar, Gerilla, Din ve İnanç tabuları başlıklarıyla sıralamış.
Yasak kitaplar sergisinde yer alan kitapları bulabildiği yasaklanmış kitaplar arasından temalara göre seçtiğini, en çok yasaklanan ve yargılanan kitapların Kürt sorununu ele alan kitaplar olduğunu söyleyen Zarakolu, “Her ne kadar Kürtçe kabul edilse de bugün Türkiye’nin en büyük tabusu Kürt sorunudur. Özellikle 1990’lı yıllar bir felaket. Bütün gazete ve kitaplar yasaklanıyordu. Kürt sorununu konu alan ve ödül alması gereken kitaplar yargılanıp mahkum edildi” diye ekledi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder