21 Ağustos 2015 Cuma

‘Öz yönetim doğrudan ve radikal demokrasi örneğidir’

PAJK Koordinasyon Üyesi Zilar Sterk, Bakur Kürdistan’ında gelişen son süreci, halkın öz yönetimlerini ilan etmesini, Türk devletinin farklı adlar altında ilan ettiği sıkıyönetim karşısında, Kürt halkının da kendi yaşamını ayakta tutabilmek için, kendisini uygun hale getirmesi gerektiğini söyledi.


Gençlere ve kadınlara çağrı da bulunan Sterk, “Türkiye’de demokrasi yanlısı olan kadınları, gençleri ve halkları, bu demokratik özerk yönetim çözümü etrafında, mücadelesini birleştirmeye merkezi devlet zulmüne karşı, kendi öz varlığını, kendi öz yaşamını savunmaya çağırıyoruz” dedi.

Bakur Kürdistan’ında birçok il ve ilçeye bağlı, köy ve mahalleler, devletin haksız uygulamalarına ve gelişen katliam girişimlerine karşı, kendi öz yönetimlerini ilan ettiler. Halkın bu öz yönetim ilanını, gelişen son durumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürdistan’ın Bakur’unda yaşanan bu gelişme, önemli ve büyük bir gelişmedir. Adeta bir dönüm noktasıdır. Öncelikle halkımızın bu yolda verdiği mücadeleyi ve içine girmiş olduğu direnişi selamlıyoruz. Kürt halkı kırk yıldır savaşıp direniyor. Bu kadar yıllık süren savaş ve direnişin nedeni sömürgeci-soykırımcı ve işgalci devlet yapılanmasının yürüttüğü Kürt politikasıdır. Halk özgürlük mücadeleleri genelde uzun sürelidir. Ama hiçbir halk mücadelesi de Kürdistan’daki kadar uzamamıştır. Bu direnişin bedelleri çok büyük olmuştur. Otuz beş-kırk yıllık mücadele ve bedele rağmen, Türk devleti sömürgeci ve soykırımcı siyasetinden, Kürtlere karşı izlediği inkar ve imha siyasetinden, tek adım geri atmamıştır. AKP’nin son yıllarda siyasi bir taktik olarak kandırma ve oyalama temelinde geliştirdiği birkaç sahte söylem dışında, özde tek bir adım atılmamıştır. Kürt halkı bu gerçeği gördü.
Kürt halkı baktı ki, Erdoğan ve partisi AKP, sözde “çözüm-diyalog-müzakere” söylemine rağmen, sömürgeci-soykırımcı siyaseti hala sürdürüyor, özde değiştirmiyor, o zaman buna karşı artık boyun eğmeyeceğim dedi. Buna artık katlanmamaya karar verdi. Aslında kendi demokratik çözümünü geliştirmeye karar verdi. Halkımızın bu kararını, yerinde ve doğru bir karar olarak görüyoruz. Bunu hak yolu olarak görüyoruz. Halkımızın almış olduğu bu karara sonuna kadar sahip çıkacağız. Halkımızın aldığı bu zafer kararının, öncüsü ve fedaisi olacağız.
Gerçek demokrasiler, halkın sahiden de kendisini yönettiği doğrudan demokrasilerdir. Halkımızın demokratik iradesiyle geliştirmiş olduğu, demokratik yerel öz yönetim sistemi, gerçek bir demokrasi örneği oluyor. Liberal değil, radikal bir demokrasi örneği oluyor. Temsili değil, birilerinin aracılığıyla değil, direkt kendisinin günlük politika belirleyerek, kendisini yöneteceği bir demokrasi örneği oluyor. Takip ettiğimiz kadarıyla, faşist olmamak kaydıyla, halkımız kendisini toplumun bütün kesimlerine açık tutuyor. Yeni bir demokratik toplumsal doku olarak, köy ve mahallelerde komün sistemlerini geliştiriyor. Demokratik halk meclislerini, kadın meclislerini oluşturuyor. Oluşturduğu komün ve meclislerde, isteyen herkese yer veriyor. Dil, din, etnik köken ayrımı yapmıyor. Rengarenk bir halk demokrasisi gelişiyor. Bu anlamda hem Kürdistan hem bölge, giderek tabi dünya için, yeni bir uygulama deneyimi oluyor. Tam bir doğrudan demokrasi, bir radikal demokrasi örneği oluyor. Bu sadece bir propaganda ve söylem değildir. Bu artık uygulamaya geçmiş, yeni bir yaşam ve örgütlenme tarzı oluyor. Kürtler yaşadıkları her yerde bu yeni radikal demokratik yaşam tarzını geliştirmektedirler. Bu, Kürdistan tarzı bir demokrasi anlayış ve uygulaması oluyor.

Gerilla ve halktan insanların cenazelerine bu süreçte yapılan muameleler, büyük tepki topladı. Özellikle YJA STAR gerillası Kevser Altürk’ün cenazesine yapılan muameleyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunu yapanların DAİŞ zihniyetini taşıdıklarını söyleyebilir miyiz?

‘UYGULAMALARIN KARŞILIĞINI PAHALI ÖDEYECEKLER’

Ekin Van yoldaşımızın cenazesine, yine Rojava’dan Bakur’a geçirmek üzere günlerce Mürşitpınar Sınır Kapısı’nda bekletilen cenazelerimize, yaptıkları bu insanlık dışı vahşi uygulamanın karşılığını pahalı ödeyecekler. Erdoğan ve partisi AKP, Türk devletini iyice faşistleştirdi. Eski Irak Başbakanı Sayın Maliki’nin açıkladığı gibi DAİŞ çetesine yaptırılan Musul, Rojava, Kobanê ve Mahmur vahşet ve katliam planları, Ankara ve İstanbul’da yapıldı ve yönetildi. Kobanê’deki yenilgi ardından, vahşetin yönünü şimdi de Bakur’a çevirdiler. Güzel yoldaşımız Ekin Van şahsında, en büyük değerimiz olan şehit cenazelerimize yapılan bu insanlık dışı, ahlak dışı muameleyi, Türk devletinin polis ve askeri yapmıştır. DAİŞ’in kaçırdığı yüzlerce kadına yaptığı ahlak dışı, insanlık dışı muameleyle aynıdır. Bu da Bakur’daki DAİŞ’in, devletin polisi, özel timi ve askeri olduğunu ispatlıyor. Bunu ne bizim ne de halkımızın kabul etmesi beklenemez. Değerlerimize böyle hunharca yaklaşanlardan intikamımızı alacağız. Cenazelerimize, halkımıza ve değerlerimize bu vahşeti uygulayanlar, yakında kendilerini koyacak bir delik bulamayacaklar. Konuyla ilgili uluslararası platformların da, Bakur Kürdistan’ında devlet eliyle uygulanan bu faşizmi, bu vahşeti takip etmesi, incelemesi ve gerekli yaptırımlara gitmesi gerekmektedir. İlgili uluslararası kurum ve kuruluşları insan hakları kapsamındaki bu görevlerini yapmaya çağırıyoruz. Hava saldırısı yapılan ve sekiz sivil insanın katledildiği birçok insanın yaralandığı Zergelê Köyüne Uluslararası Af Örgütü gidip rapor çıkardı ve Türk devletinin burada açıktan sivilleri hedeflediğini açıkladı. Ama bu tür ispatlanan suçların, somut bir cezası olmalıdır. Sadece suçun işlendiğini açıklamak yetmez.

Kürt halkının son süreçte öz yönetimlerini ilan ettiği yerlerde, Türk devletinin içine girdiği saldırgan yaklaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz?  
Devletin bu demokratik gelişmeye cevabı, doksan yıllık inkar ve imha siyasetine göre oldu. Gelişmeye ve demokratikleşmeye inkarcı ve intikamcı yaklaşıyor. Ortaya çıkan demokratikleşme düzeyini imha etmek istiyor, yok etmek istiyor. Eski 90’lı yıllarda olduğu gibi Kürdistan’da sıkıyönetim uyguluyor. Adına sıkıyönetim dememesi bir şeyi değiştirmiyor. Kürdistan köylerini tanklarla, toplarla bombalıyor. Daha önce gerilla alanlarına attığı obüs ve havanları şimdi de köylere atmaya başladı. Şemzinan’ın Şapata köyünü böyle obüs ve havanlarla yakıp yıktı resmen. Köyü kobralarla tarıyor. Halk günlerdir köyün içinde mahsur kalmış. Ölü ve yaralıları bilinmiyor. Çünkü köy ablukaya alınmış. Başka yerlerde de böyledir. Silopya, Giyadin, Gımgım, Cizîrê, Farqin, Licê ve diğer birçok il ve ilçenin köy ve mahallelerini adeta Kobanê sokak ve mahalleleri gibi yakmış yıkmış. Varto’nun Kulan ve Muskan köyleri dün sabah kobralarla tarandı. Farqin’i de Şenzinan gibi yapmak istiyor. Silopya’yı bundan bir hafta önce adeta Kobanê’ye çevirdi. İlçede onlarca evi yakıp yıktı. Sivil insanlarımızı DAİŞ’vari bir tarzda katletti, katlediyor. Giyadin’de tam bir vahşet uyguladı. Daha çocuk yaştaki iki sivil genci, göz göre göre vahşice katletti. Dün, bu kez İstanbul Esenler’de, devletin bu savaş ve şiddetini protesto etmek isteyen gençlerden, 17 yaşındaki Fırat Elma’yı katletti.

Türk basın ve medyası Kürdistan’da yaşanan gelişmeleri yeterince vermiyor. Ya yanlış bilgiler veriyor ya devlet yanlısı dil ve üslup kullanıyor. Gerçekleri doğru bir şekilde yansıtan özgür basına da baskı ve sansür uygulaması getiriyor. Siz bu durumu nasıl ele alıyorsunuz?
Merkez medya hakikatleri vermiyor, vermez çünkü işine gelmez. Türk basın ve medyasının bir kısmı da korkusundan vermiyor. Çünkü her gün tehdit ediliyor. Gözünü kan bürümüş özel timlerin, TRT muhabirini bile nasıl tartaklandığını herkes izledi. Basın ve medya, halkın yaşadığı gerçekleri vermek için vardır. Ama ortaya çıkan seçim sonuçlarına rağmen, ülkeyi, Türkiye’yi esir almış olan Erdoğan ve Davutoğlu, basın ve medyayı da adeta esir almış durumda. Kendi talimatları dışında gerçek haber yapmalarını yasaklamış. Kürdistan’daki gelişmelerin halka ve demokratik kamuoyuna ulaştırılmasını yasaklamış. O yüzden halk ve demokratik kamuoyu, Kürdistan’daki gerçekleri merkezi medyadan takip edemiyor. Bu yüzden gerçekleri öğrenmek ve bilmek isteyen herkes, merkezi medyayı protesto etmelidir. Gerçekleri öğrenme hakkını dayatmalıdır. Halkımız ve demokratik kamuoyu, gerçek gelişmeleri ve doğruları, kendi alternatif özgür basın ve medyasından takip etmelidir. Merkezi medyayla sınırlı kalanları uyandırmak için alternatif medya da çaba sahibi olmalıdır. Böylesi dönemlerde basın ve medyanın rolü, çok önde oluyor. Olanı yokmuş gibi, olmayanı da olmuş gibi gösterebilmektedir.

Tüm bu kaos ve karmaşa ortamında hükümetin ısrarla kurulmamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Devletin şu anda yaptıkları, faşist DAİŞ çetesinin Kobanê’de yaptıklarına doğru evriliyor. Aynı uygulamalardır. Zaten Kobanê’de de DAİŞ-AKP ortaklığı vardı. Orada başaramayınca, şimdi de Kürdistan’ın Bakur’una bu vahşet savaşını taşıdı. Kobanê’deki yenilgileri ardından, Bakur’da bu savaş ve şiddetin ayak sesleri, ta seçim öncesinden gelmekteydi. 7 Haziran genel seçimlerinde Erdoğan ve partisi AKP, Kürdistan ve Türkiye’de büyük bir yenilgi yaşadı. Erdoğan ve AKP, bu yenilgiyi kabul etmiyor ve onu yenilgiye uğratanları cezalandırıyor. Onu yenilgiye uğratanlar kimdir? Başta Kürt halkı olmak üzere, halklar ve demokratik toplum kesimleridir. 7 Haziran’da AKP’ye seçim sandığında sınır koyan demokratik halk kesimleri, şimdi bu sıralamaya göre AKP tarafından cezalandırılıyor. Hükümeti ısrarla kurmamak, halkı, toplumu cezalandırmaktır. Erdoğan ve partisi AKP, hükümeti kurmayarak, tüm Türkiye’yi cezalandırmaktadır. Türkiye ve Kürdistan’da herkes bu cezalandırmaya karşı çıkmalıdır. Ne Türkiyeli ne de Kürdistanlı halklar, bu hükümetsiz kalma veya erken seçim cezasını hak etmiyor. Buna karşı herkes isyan etmelidir. Bir cumhurbaşkanı, bir hükümet, bir ülkeyi bu kadar kendi paşa gönlüne göre, kendi keyfine ve çıkarlarına göre yönetemez. Ülkeyi kendi kişisel kanunlarının peşinden bu kadar sürükleyemez. Diyor ya Erdoğan; isteseniz de istemeseniz de, Türkiye’de sistem değişmiştir, diye. “Benim kanunlarımı, benim kurduğum sistemi kabul etmek zorundasınız” demek istiyor. Halkları ve tüm Türkiye’yi koyun gibi iradesiz zannediyor. Türkiye buna isyan etmelidir. “Ben kendi seçimimi yaptım, benim sandıktaki irademi kabul etmek zorundasın” demelidir. O kedi diktatörlük sistemini tüm Türkiye’ye nasıl dikte ediyorsa, tüm Türkiye de ona isyan etmelidir. Özgür tavrını ortaya koymalıdır.
7 Haziran genel seçim sonuçları ve son diktatörvari tavırlarından dolayı, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı konumu meşruluğunu yitirmiştir. Türkiye kamuoyunun, genel seçimler için değil de, tartışmaya giren cumhurbaşkanının meşruluğu için, acilen bir referanduma gitmeyi gündemine almasına ihtiyaç doğmuştur. Halk, bu zıvanadan çıkmış yönetimin kahrını daha fazla çekmek zorunda değildir. İşte Kürdistan’da olduğu gibi, Türkiye halkları da kendi yerel özerk yönetimlerini geliştirmelidir. Diktatörlük eğilimi olanların kanunlarına göre değil de, kendilerini demokratik ve özgür yaşam kanunlarına göre yönetmelidirler. Hak yolu, gerçek halk yönetiminin yolu, gerçek demokrasinin yolu budur.  

Böyle bir süreçte çağrınız ve beklentiniz nedir?
Kadın Özgürlük Partisi olarak çağrımız; başta kadınlar olmak üzere, demokratik ve özgür yaşamak isteyen herkesedir. Merkezi devletin Kürt sorununu çözme kararı ve projesi yoktur. Bu yüzden de Kürt halkı, kendi çözümünü kendi elleriyle geliştirmeye karar vermiştir. Halkımızın bu kararına herkes saygı duymalı, destek vermeli ve katılmalıdır. Kendi öz yönetimlerini ilan eden yerlerde, devletin yaptığı saldırılara karşı, halkımızın içine girdiği direniş tutumuna, herkesi katılmaya çağırıyoruz.
Bu savaş ve saldırı tüm Kürtlere dönüktür. O yüzden tüm Kürtlerin kendi yaşamlarını, bu topyekün saldırı konseptine göre örgütleme ihtiyacı doğmuştur. Savaş karşısında direniş, artık tüm Kürtler için bir yaşam tarzı olmuştur. Bu yüzden de Kürdistan’ın hiçbir yerinde yaşam normal yürümemektedir. Her şey olağanüstü yürümektedir. Sömürgeci Türk devletinin farklı adlar altında ilan ettiği sıkıyönetim karşısında, Kürt Halkı da kendi yaşamını ayakta tutabilmek için, kendini bu koşullara uygun hale getirmelidir. Bu yüzden özellikle gençleri ve kadınları Kürdistan’daki direnişe katılmaya, yaşamını buna göre örgütlemeye çağırıyoruz. Gençlere bir çağrımız daha var. Özellikle gençler, sömürgeci-soykırımcı devletin zindanlarına mahkum olmamalıdırlar. Zindanlarda ömür tüketmek yerine, yine sömürgeci devlete askerlik yapmak yerine, Kürdistan’ın özgür, onurlu dağlarına gelsinler!
Bir çağrımız da Türkiye halklarınadır. Kürt sorununun çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesini de beraberinde getirecektir. Bu tespit, taa Deniz Gezmişlerin, İbrahim Kaypakkayaların, Kemal Pirlerin, Sakine Cansızların tespitidir. Bu yüzden Türkiye’de demokrasi yanlısı olan kadınları, gençleri ve halkları, bu demokratik özerk yönetim çözümü etrafında, mücadelesini birleştirmeye çağırıyoruz. Türkiye’de yaşayan halkları ve kadınları da, kendi öz yönetimlerini oluşturmaya ve merkezi devlet zulmüne karşı, kendi öz varlığını, kendi öz yaşamını savunmaya çağırıyoruz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder