Kürtler özgürlük
için direnişe başladıkları günün otuz birinci yıldönümünü kutluyorlar. Bu
temelde her alanda toplantı ve yürüyüşler yapıyorlar. Kürt kurumlarının
neredeyse tamamı kutlama açıklamaları yapmış bulunuyor. Kısaca özgürlüğe adım
atmanın sevincini yaşıyorlar.
Tabi sevinçleri
sadece 31 yıl önce ilk gerilla adımı atmış olmaktan ileri gelmiyor. Bugün de
halk olarak benzer yeni bir adım daha atıyorlar. 15 Ağustos 1984 Eruh ve
Şemdinli eylemleri üzerinde yükselen mücadelenin ortaya çıkardığı toplumsal ve
siyasal birikimi yeni bir demokratik toplum yaşamına dönüştürmeye
çalışıyorlar.
Devletin ve
hükümetin çözümsüzlüğüne karşı Kürtler kendi demokratik çözümlerini ortaya
koyuyorlar. Birçok Kürt kasabası kendi demokratik öz yönetim iradesini beyan
etmiş bulunuyor ve bu durum devam da ediyor. Öyle anlaşılıyor ki, 7 Haziran
seçim sonucunda ortaya çıkan siyasi irade bu sefer kendini yerellerden ortaya
koyacak.
Zaten gerçek
demokrasi de yerelin iradesini ortaya koyması ve kendi kendini yönetmesi
anlamına geliyor. Bu durumda Kürtler çok ciddi bir demokrasi adımı atıyorlar ve
yeni bir deneyim başlatıyorlar. Belki de ülkemizi 12 Eylül faşizminden
kurtaracak gerçek demokratikleşmenin çok ciddi bir adımını atıyorlar.
Kürtlerin yerelden
demokratik öz yönetimi geliştirme adımlarını ciddiye almak ve önemsemek
gerekiyor. Çünkü bu adım, merkezi yönetimin çözümsüz kaldığı günümüzde ülkemiz
için gerçekten de çok ciddi bir çözüm gücü olarak ortaya çıkabilir. Ülkemiz
için ortaya çıkan bu yeni şansı da hemen ortadan kaldırmamak gerekiyor.
Bunları neden
belirtiyoruz? Genel bir kuraldır, her yeni adım karşı saldırılarla karşılaşır.
Çünkü insan ve toplum tutucudur, alıştığının devam etmesini ister. Bizde ise bu
durum zaten "Vurun abalıya" türünden saldırılarla karşılaşır. Nitekim
şimdiden başta MHP olmak üzere faşist partilerin ve AKP yönetimindeki polisin
çok ağır saldırıları başlamış durumdadır.
Bu konuda Silopi ve
Yüksekova olaylarını yaşamış durumdayız. Silopi’de nasıl bir sivil halk
katliamının yaşandığını tüm dünya gördü. Kuşkusuz çok daha korkuncu
Yüksekova’daki görüntülerdi. Burada halkın DAİŞ benzeri yöntemlerle nasıl
yüzüstü yerlere yatırıldığını ve başlarında yüzü kara maskeli polislerin nasıl
tehditler savurduğunu dünya alem gördü.
Elbette bu
görüntüler ve savrulan tehditler polisin kendi başına yaptığı ve söylediği
şeyler değildir. Yapılanlar bir devlet ve hükümet politikasıdır. AKP hükümeti
Kürt gençleri ve kadınları üzerine orduyu ve polisi sürmekten çekinmemektedir.
Nitekim bizzat Başbakan Ahmet Davutoğlu Türk uçaklarının bir gecede dört yüz
sorti yaptığını söyleyerek bununla övünmüştür.
Ya şişko ve dazlak
polis memuru Harun’un Yüksekova’da söyledikleri! Yere yüzükoyun yatırdığı halka
söylemedik söz bırakmamıştır. "Türkün gücünün gösterileceğinden" söz
etmiştir. Peki Türk gücünü kime göstermektedir? Herhalde Türk Türk’e kendi
gücünü gösterme ihtiyacı duymaz! O halde Yüksekova’da yere yatırılanların Türk
olmadığını yatıranlar kabul etmektedirler ki, öyle bağırmaktadırlar.
Peki burada ortaya ne çıkıyor? Türklük adına bazılarının
Kürtleri zorla yönetmek istediği gerçeği ortaya çıkıyor. Bu konuda en pervasız
ve hakaret edici sözler söyleniyor, en vahşi saldırılar yapılıyor. Kürtlerin
yerelden kendi öz yönetimlerini geliştirme çabaları işte bu saldırılar
sonucunda gündeme geliyor ve gerçek anlamda Türkiye demokrasisini temsil
ediyor.
Beğenelim beğenmeyelim, Kürtlerin geliştirmeye
çalıştığı yerel öz yönetimlerin demokratik olduğu hususu tartışılmazdır. Eğer
bir kasaba halkı, bir mahalle halkı örgütlenerek kendi meclislerini kuruyor ve
kendi yöneticilerini seçiyorsa, bundan daha demokratik bir tutum söz konusu
olamaz. Böyle bir halka saldırmak değil, yaptıklarından dolayı ödüllendirmek
gerekir.
Diğer yandan, Kürtlerin attığı yerel demokrasi
adımının ülkemizde yaşanan siyasal çözümsüzlüğe karşı bir demokratik çözüm
olduğu da tartışmasızdır. Nitekim 12 Eylül askeri darbesinin ortaya çıkardığı
mevcut merkezi yönetim bir çıkmazı ve çözümsüzlüğü yaşamaktadır. 7 Haziran
genel seçimi sonrası partilerin hükümet kuramaması bu gerçeği açıkça
göstermektedir.
Peki bu durumda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın
önerdiği daha fazla merkezileşme yöntemi bir çözüm olabilir mi? Olamayacağı
açıktır. Çünkü demokrasi merkezileşme değil, daha çok özerkleşmedir, yani
yerelin inisiyatifinin öne çıkmasıdır. Bu nedenle hem gerçek demokrasiyi
geliştiren ve hem de çözümsüzlüğe çare olan Kürtlerin yerelden demokrasiyi
geliştirme adımıdır.
Nitekim 7 Haziran genel seçiminin ortaya çıkardığı
mevcut meclisin yaşadıkları ortadadır. Seçimden sonra yaklaşık iki buçuk aylık
bir süre geçmiş olmasına rağmen daha yeni bir hükümet bile kurulamamıştır. Peki
böyle bir meclis, hem de bu denli kritik bir tarihi süreçte görevlerini nasıl
yerine getirecektir?
O halde bu duruma yol açan nedenlerin ciddi bir
biçimde irdelenmesi gerekir. Mevcut partilerin yaşadığı çözümsüzlüklerin bunun
bir nedeni olduğu söylenebilir. Bu anlamda sorumluluğun bir bölümü MHP ve AKP
gibi partilere yüklenebilir. Fakat hepsinin bu olmadığı da açıktır.
Çözümsüzlüğü yaratan temel etkenin sistemin kendisi olduğu ortadadır.
Peki ne yapmalı?
Mevcut durumda CHP’nin AKP ile bir hükümet kurmaması iyi olmuştur. Çünkü böyle
bir hükümet sadece AKP’nin kirli yükünün CHP’ye de yüklenmesi olurdu, o kadar.
Özellikle HDP’nin katılmadığı bir hükümetin ülkeye gerçek demokrasi getiremeyeceği
açıktır. Acil demokrasi ihtiyacının olduğu bir ülkede bunu yapmayan bir
hükümetin de AKP’nin kirli yerlerini örten asma yaprağı olacağı ortadadır.
Biz daha önce de
defalarca belirttik; ya HDP-CHP-AKP üçlü koalisyonu olacak ya da dört partinin
de katıldığı bir ortak koalisyon ortaya çıkacak! Bunlar dışında ülkemiz için
başka bir hükümet kurma şansı yoktur. Çünkü ancak böyle bir üçlü veya dörtlü
hükümet yeni demokratik bir anayasa ve yasal reformlar yapabilir ve ülkemizi 12
Eylül faşist karanlığından kurtarabilir. Türkiye’nin ihtiyacı da kesinlikle
böyle bir demokratik kurtuluştur.
Bu nedenle AKP-CHP
görüşmeleri bir çözüm vermediği gibi, AKP-MHP görüşmeleri de hiçbir çözüm
ortaya çıkarmayacaktır. Bu iki partinin hükümet kurması ülkemiz için gerçek bir
felaket olacaktır. Dolayısıyla böyle bir hükümetin uzun ömürlü olması da mümkün
değildir.
Bunlar dışında çare
olarak sunulan yeni bir seçim seçeneği oluyor ki, yeni bir seçimin de eğer hile
yapılmazsa mevcut tabloda fazla bir değişiklik yapamayacağı açıkça belli
oluyor. Toplumumuzun zaten az olan bütçesinin bir bölümünü daha götüreceği
görülüyor. Bu nedenle birbiriyle bağ içinde olan iki çözüm yöntemi var: Ya tüm
partilerin katıldığı yeni bir demokratik anayasa, ya da Kürtlerin geliştirdiği
yerelden demokrasi! Bunlar dışında demokratik olan başka bir çözüm yolu yoktur.
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR
POLİTİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder