DAİŞ çetesinin Kuzey Kürdistan'daki merkez kentlerinden biri olan Adıyaman'dan DAİŞ'e katılan Mahmut Gazitatar, “Adıyaman'da DAİŞ'in eğitim kampı var. Bize 5 ay boyunca cihad üzerine ders verildi. Ardından Suriye'de İslam Devleti'ne katıldık” dedi.
YPG/YPJ savaşçılarının Girê Sipî’yi özgürleştirdiği operasyonda sağ yakalanan Gazitatar, DAİŞ'in Adıyaman ile Urfa, arasında kurulan Suriyeli mültecilerin kaldığı kamplarda elemen devşirdiğini söyledi.
Girê Sipî'de tümüyle Türk güçlerinden oluşturulan Konstantin Taburu'nda YPG/YPJ savaşçılarına karşı savaştığını anlatan Gaziatar, Adıyaman’ın gençlerine ''DAİŞ'in oyununa gelmeyin’’ çağrısında bulundu.
Türk devleti Rojava ve Suriye'de DAİŞ çetesine verdiği desteği içerde de sürdürüyor. DAİŞ'in en yaygın örgütlendiği kentlerden biri de Adıyaman. DAİŞ çetesinin Adıyaman'daki kamplarında eğitim gördükten sonra, Suriye'ye geçen Mahmut Gazitatar, Girê Sipî'yi özgürleştirme operasyonunda YPG/YPJ güçleri tarafından sağ yakalandı. Gazitatar, DAİŞ çetesine Adıyaman’dan başlayarak Suriye’ye uzanan sürecini, DAİŞ’in Adıyaman’daki eğitim kampını ve Türklerden oluşturulan "Konstantin Taburu’’nu ANF’ye anlattı.
Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
İsmim Mahmut Gazitatar. Adıyaman merkez doğumluyum, 24 yaşındayım. DAİŞ’e katılmadan önce Adıyaman Üniversitesi'nde Yapı-Yalıtım bölümü 2. sınıf öğrencisiydim.
DAİŞ çetesine katılmanıza varan süreç nasıl başladı, anlatabilir misiniz?
Okul ihtiyaçlarımı karşılamak üzere, Adıyaman ile Urfa, arasında kurulan Suriyeli mültecilerin kaldığı kampa yemek veren amcama ait Yaşar Sofra isimli şirkette çalışmaya başladım. Kampta çalıştığım süre içerisinde genelde yalnız başıma takılıyordum. Kimseyle fazla bir ilişkim yoktu. Bir gün Ahmet Korkmaz isimli kendisi de kampa yemek veren başka bir firmada çalışan biri ile tanıştım, sohbet etmeye başladık. Ahmet kendisinden bahsetmeye başladı. Belli bir süre sonra sohbetlerimiz dini bir içerik kazanmaya başladı. Ahmet ile konuşmalarım sırasında bana cennet-cehennem konusunda anlattıkları bende bir korku uyandırdı. Bu sohbetlerden sonra namaz kılmaya başladım. Bir yandan bu duruma seviniyordum, yaşam tarzım değişmişti. Namaz ile birlikte Ahmet’in telkinleri üzerine dini içerikli kitaplar da okumaya başladım. Suriyeli mültecilerin kaldığı kampa yemek verme işimiz bitti. Ahmet ile Adıyaman’da görüşmeye başladık. Ahmet ile ilişkimiz ilerledi, sohbetlerimiz artık tamamen dini olmuştu. Bir gün Ahmet bana dini eğitime katılmak isteyip istemediğimi sordu. Kabul ettim. Ahmet Korkmaz’ın Adıyaman stadyumu yakınında Mezarlık Mahallesi'nde "dini eğitim kampı’’ olarak kullandığı bir evi vardı. O kampta Yusuf, Eymen, İbrahim isimli 4 kişi ile birlikte eğitim almaya başladık.
Kamp’ta nasıl bir yaşam vardı, ne tür eğitimler verildi?
Kampta dini kurallara göre bir yaşam vardı. Kampta bize 5 ay boyunca cihad üzerine ders verildi.
Kampta sizin grubunuz dışında başka grup var mıydı?
Biz haftanın belli günlerinde gidiyorduk. Kampta başka eğitimler yapılıyor muydu, başka gruplar var mıydı, bunu bilmiyorum. Çoğu faaliyetler bizden gizleniyordu. Başka grupların birbirini bilmesi, sorması yasaktı.
Beş ayın ardından neler yaşandı?
Beş ay bittikten sonra bir süre derslere ara verildi. Daha sonra Ahmet’in aranması çıktı. Ahmet artık Türkiye’de kalamayacağını söyledi. Bir süre sonra da İbrahim’den, Ahmet’in Suriye’ye geçtiğini öğrendik.
İbrahim ile bu kampta mı tanıştınız?
Evet, kampta tanıştık. İbrahim kendi halinde birisiydi, işsizdi, benim yaşlarda, benim boylarda birisi. Ben ayrıldığımda halen Adıyaman’da kalıyordu. İbrahim eğitim süreci boyunca Ahmet’in yardımcısı gibi hareket ediyordu. Daha doğrusu öyle bir konum edinmişti.
Ahmet Korkmaz’ın size ders verdiği kampa yönelik bu süreçte herhangi bir baskın, arama vs. oldu mu?
Hayır olmadı.
DAİŞ katılma süreciniz nasıl gelişti, bu süreci anlatabilir misiniz?
Ahmet’in Suriye’ye geçmesinin ardından İbrahim ile görüşmeler devam etti. Ahmet, İbrahim üzerinden bize haber gönderiyordu. Son olarak 2015 Mayıs ayında Ahmet, İbrahim üzerinden haber göndererek DAİŞ’e katılmak isteyip istemediğimi sordu. Anlatıldığı gibi savaş olmadığını, Suriye’de savaş yaşanmadığını, bunların medyanın karalaması olduğunu iletti. Eğer kabul edersem, Suriye’de bir aylık Ribat (nöbet hizmeti) ardından İslam Devleti içerisinde istediğim şekilde bir iş verileceği ve normal bir yaşam sürdürebileceğimi aktardı. Ben de hem yaşadığım sıkıntılar hem de aldığım cihad eğitimi nedeniyle katılmayı kabul ettim. Cihad, bize ''ya zafer ya şehadet… Öldüğün zaman Allahın sana verdiği nimetlerden, rızıklardan, hurilerden faydalanıyorsun, yaşadığın zaman İslam Devleti'nin toprakları genişliyor. Her halükarda faydalı çıkıyorsun, kazanıyorsun’’ diye anlatıldı. Ben de bu nedenle katılma kararı verdim.
Adıyaman’dan Suriye’ye geçiş nasıl oldu?
Katılmayı kabul ettikten sonra İbrahim, bana ertesi gün hazır olmam gerektiğini söyledi. Valizimi hazırladım, bir inşaatta sakladım, aileme de hastaneye gideceğimi söyledim. Ertesi gün sabah erkenden uyandım, namazımı kıldım. İnşaattan valizimi aldım, İbrahim ile görüştüm. İbrahim, bana "Kilis’e gideceksin, Kilis minibüs durağında bizim bağlantımız olan taksici ile görüşeceksin’’ dedi. Taksici’yi kısa boylu, dolgun, bıyıklı 35 yaşlarında biri olarak tarif etti. İsmini söylemedi. Otobüse bindim, önce Antep, ardından da Kilis’e geçtim. Minibüs durağında bulunan taksicilerin yanına gittim. Tarif edilen taksiciyi buldum. Taksici beni Suriye’ye geçirecek olan kuryeyi aradı. Kurye beni oradan alarak Kilis’in dışında bulunan, toplanma ve geçiş kampı olarak kullanılan bir yere götürdü. Ağaçların arasında bir yerdi. Dört-beş kadar toprak ev vardı. Orada Türkiye’nin başka bölgelerinden gelen 17 kişi daha bulunuyordu.
Bahsettiğiniz kampının tam olarak hangi tarafta olduğunu biliyor musunuz, sınırda bir yerde miydi?
Sınırda değildi. Ama tam olarak nerede olduğunu da hatırlamıyorum.
Suriye’ye hangi noktadan girdiniz?
Kurye bizi aldıktan sonra Cerablus Sınır Kapısı'nın 1 kilometre yakına kadar götürdü, burada Suriyeli sivillerin geçtiği bir hat var, o hattın 150 metre kadar yakınından bizi Cerablus’a geçirdi.
Cerabalus’a geçtikten sonra neler yaşadınız, paylaşabilir misiniz?
Cerablus’a vardıktan sonra bizi karşılayan kişiler Bab kentine götürüleceğimizi, orada eğitim kampına alınacağımızı söyledi. "Eğitim kampından haberimiz yok, bize öyle bir şey söylenmedi’’ dedik. "Yeni bir uygulama. Dini eğitim ve ardından da askeri eğitim alacaksınız’’ diye cevap verdiler. Bizi eğitim kampına götürdüler. Bizim beklentimiz bu değildi. Başta söylendiği gibi bir aylık bir nöbet tutma görevi ardından bir iş verilecekti ve İslam Devleti içerisinde yaşayacaktım. Ama orada durumun anlatıldığı gibi olmadığını hemen anladım.
Eğitim kampından sonra nereye götürüldünüz?
Eğitim kampından sonra yemin töreni için Tabqa’ya götürüldük. Burada halifeye bağlılık yemini ettik. Daha sonra da Til Ebyad’a gönderildim.
Til Ebyad’a tek başına mı gönderildiniz, hangi taburda görevlendirildiniz, görevlendirildiğiniz taburda sizden başka Türkiye vatandaşı var mıydı?
Til Ebyad’a bir tabur olarak gönderildik. Bizim taburumuz zaten tümüyle Türklerden oluşan bir taburdu. Bizim tabura, Konstantin Taburu ismi verilmişti. 27 kişiden oluşan bir taburdu. Til Ebyad’a gittiğimiz günlerde YPG artık Til Ebyad’a ilerliyordu. Artık çatışma sesleri kentten duyuluyordu. O dönemde sadece bir defa çarşıya çıktım. Halk DAİŞ üyelerinden korkuyordu.
YPG Girê Sipî’ye (Til Ebyad) ilerleyişini sürdürdüğü günlerde DAİŞ çetesi sivil halkın buradan çıkışını engelliyor muydu?
Evet. Bize zaten "sivilleri bırakmayın’’ diye talimat gelmişti. Son ana kadar da sivillerin geçişini engellemeye çalıştık. Ancak YPG artık kenti kuşatmaya başladı. Bunun üzerine bize de kentten kaçarak Reqqa’ya geçmemiz gerektiği söylendi. Biz kentten kaçtıktan sonra siviller de kenti boşalttı.
Nasıl yakalandınız?
YPG artık kenti her açıdan kuşatmıştı. Biz kaçmaya çalışırken kentin güneyinde bir köyde kuşatmaya alındık. Çatışma yaşandı, yanımdakiler öldürüldü. Ben köyde bir ahıra saklandım. Bir süre orada kaldım. YPG’nin arama tarama çalışması sırasında yakalandım.
Yakalandığınız anda neler yaşandı, size nasıl davranıldı?
Ben YPG’nin böyle bir grup olduğunu bilmiyordum. YPG’yi yakalandıktan sonra tanıdım. İnsanlığı, mertliği, vicdanı YPG’de gördüm. Düşünüyorum hani, YPG’den birisi DAİŞ’in eline geçse neler yaparlardı? İlk yakalandığım anda beni yakalayan YPG’liler kendi elleriyle sigara içirdi, su içirdi, bisküvi yedirdi, çay içirdi. Yemek verdiler, kahve içirdiler. Ben YPG’yi burada tanıdım, bu insanları burada tanımaya başladım. YPG ile DAİŞ’in uygulamaları arasında dağlar kadar fark var. Aklımın ucundan geçmiyordu; düşman olarak yakalandım. İlk gün, "beni ya keserler, ya arabayla üstümden geçerler ya da kafama sıkarlar’’ diye düşündüm. Çünkü "DAİŞ’in yaptıkları karşısında bunu yaparlar’’ diye düşündüm. Ama öyle olmadı, bana iyi davrandılar ve davranmaya devam ediyorlar.
Burada cezaevi koşullarında ibadetini, inancını yaşamanı engelleyen bir uygulama ile karşılaştın mı?
Hayır. Namazımı kılıyorum, Kuran okuyorum, dua ediyorum. O konuda hiçbir sıkıntı ve engelleme ile karşılaşmadım.
Adıyaman’da yaşayan gençlere çağrınız var mı?
Adıyaman’da yaşayan gençlere çağrım şudur; aklınızı başınıza alın. Ortada zafer veya şehadet yok. Hayatınız mahvolur, her şey biter. Bize Türkiye’de anlatılanlarla, burada gördüklerim arasında dağlar kadar fark var. DAİŞ bize anlatıldığı gibi değil.
Pişman olduktan sonra artık bir şey yapamazsınız. Neyin ne olduğunu anlayın, ondan sonra ona göre hareket edin. Eğitim kampında eğitim gördüğümüz sürece okuduğumuz, bize İslam dininin güzelliklerini anlatan kitaplar vardı. O kitaplarda yazılan şeylerin hiçbirinin DAİŞ’te uygulandığını görmedim. DAİŞ herkesi, kendinden olmayan her şeyi düşman ilan etmiş. Şiddet uyguluyor, zorla dini kabul ettirmeye çalışıyor. Din isteğe bağlı olarak yaşanan bir inançtır. Peygamberimiz dini yaymak için kimseyi zorlamadı ama DAİŞ kendinden olmayanların kafasını kesiyor. Gençler Adıyaman’da kendilerini tuzağa düşürmek isteyenlere karşı mutlaka dikkatli olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder