6 Ağustos 2015 Perşembe

Çatışmalı ortama karşı işçiler üretim gücünü kullanacak

Kuzey Kürdistan’da PKK ve Türk devleti arasında 3 yıldır devam eden çatışmasızlık dönemini bitiren AKP hükümeti, kamuoyunun tepkileri ile karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Tek başına iktidar olamayan ve iktidar olmayı savaş ve çatışmalı ortamda bulmaya çalışan Türk hükümetine yönelik tepkiler Kürdistan’daki sivil toplum örgütleri ve emek hareketinden geldi. Çatışmalı ortamın sonlandırılması ve müzakerelerin durduğu yerde başlatılması için iş bırakma eylemlerine başlayacaklarını söyleyen Petrol-İş Sendikası Başkanı Mustafa Tekik, genel grev eyleminin de gündemlerine aldıklarını dile getirdi.


Batman’da uzun yıllar Demokrasi Platformun sözcüğünü üstlenen Petrol-İş Sendikasına bağlı olan işçiler, ‘barış ve adalet için iş bırakma eylemi’ne hazırlanıyor. Çözüm süreci, tecrit ve çatışmalı ortamın bölgedeki yansımalarını ANF’ye değerlendiren Petrol-İş Sendikası Başkanı Mustafa Tetik, barış ortamın sağlanması için genel grev dahil birçok seçenek üzerinde tartıştıklarını ifade etti.

Başta içinde bulunduğumuz süreç nasıl bu aşamaya geldi? HDP’nin de kıskaç altına alındığı süreç nereye gidiyor?
Kürt siyasi hareketi, önüne HDP projesi ile beraber Türkiyelileşme, Türk halkı ile buluşma, Türk emekçileri ile buluşma, Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle meşru ve siyasi legal çözme tercihi Türkiye’nin dört bir yanında büyük bir coşku sahiplenmeyle karşılandı. Bu tercihi selamlarının yanında bu tercihi elini ovuşturarak nasılsa HDP barajı geçmez düşüncesiyle seçimden sonra tek adamla ülkeyi tek başına yöneteceklere inanan bir AKP gerçekliği vardır.
Tabi HDP tüm bileşenleri ile beraber Kürdistan’da, Ege’de, Karadeniz’de, Akdeniz ve İç Anadolu’da toplumsallaşacağı anlaşılınca seçim arifesinde HDP’ye yönelik saldırılar baladı. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘Kürt sorunu yoktur’ cümlesi ile başlayan ve ardından ‘Bizim için IŞİD ve PYD arasında bir fark yoktur’ söylemi ile doruğa çıkan bir söylemler silsilesi gelişti. Tabi bununla beraber siyasetçilere yakışmayacağı laflar türemeye başladı. Özellikle AKP’nin kimi yöneticileri, 12 Eylül darbesinin türevi olan seçim barajını sahiplenip HDP’nin baraj altında kalması için resmen dua ettiler. Ama tüm bu söylemlere rağmen HDP’nin toplumsallaşmasını önleyemedi. Ayrıca Sayın Öcalan’ın formüle ettiği HDP projesi Türkiye halkların nezdinde bir karşılık bulması, toplumsallaşması, HDP’ye yönelik bir saldırı furyası başlatılırken, bu projenin mimarı Sayın Öcalan’ın üzerinde de yine çok ağır bir tecrit söz konusu oldu.

Hassas bir süreçte Suruç saldırısı oldu ardından da ‘DAİŞ’e karşı mücadele’ adı altında bu kez siyasi soykırım operasyonlarıyla AKP çatışmasızlık sürecinin sonlandırdığını ilan etti. AKP’nin temel stratejisinde ‘çözüm’ umudu görünüyor mu?
Başta bildiğimiz Ağrı-Doğubayazıt provokasyonu devreye konuldu. Ardından Adana, Mersin’de bombalar patlatıldı, yine HDP Amed mitinginde 5 yurttaşımızın yaşamını yitirmesine neden olan katliam gerçekleştirildi. Tabi en son Suruç’ta Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, Alevi, Süryani bütün Türkiye gençliğinin Kobanê direnişiyle buluşması katliamla sonlandırılmak istendi. Adeta Kürt siyaseti ve kahraman Kobanê direnişine hiç kimsenin selam vermemesi, HDP ve Sayın Öcalan üzerindeki tecritte üçüncü bir tecridi de Rojava ve Kobanê üzerinde gerçekleştirmek istendi. Tabi bilindiği gibi resmi ve gayri resmi yüz binlerce güvenlik güçlerinin konumlandırıldığı Urfa-Suruç’ta insanlık düşmanı IŞİD çetesinin göz göre göre Suruç’ta katliam gerçekleştirdi. Biz emek örgütü, ortak vatanda onurlu, eşit bir yaşama inanan bir sınıf olarak IŞİD katliamın AKP hükümeti tarafından açığa çıkartılıp neden ve sorunsal ilişkisine bağlanıp ele alınacağını gerekiyor. Ama maalesef IŞİD’e karşı mücadele adı altında Türkiye’de barış, özgürlük isteyen AKP’nin hegemonik, baskıcı, tekçi anlayışına karşı duran kurum ve kişilere karşı AKP savaş açtı.

Çatışmalı ortam sonlandırılmasıyla gerilla, polis, asker ve sivil cenazeleri toplum artık ayırt etmediği de görülüyor?
Bizler açısından da ölenin rengi, etnisitesi, mezhebi, üniforması ve memleketi bizim için asla önemli değildir. Bizler biliyoruz ki ölenin gözyaşlarının üniforması, rengi, mezhebi olmaz. Bizim gözümüzde gerilla, asker, polis sivil tümünün kanı kutsaldır, tümünün canı da kutludur. Bu anlama bu benim canımdır ölmüş diğeri ölmüş benim canım değildir gibi faşizan yaklaşım içerisine değiliz. Hiç kimsenin de faşizan dili kullanmaması gerekir. Özcesi AKP ve Sayın Cumhurbaşkanına yönelik eleştirileri düşmanlık adleden politikaları, tekçi anlayışa hayır diyen kesimlere yönelik baskı politikaları terk etmemelidir. Özelikle HDP’nin stratejisine, Türkiye demokrasi güçlerine yönelik Suruç katliamıyla doruğa çıkması sürecin bu noktaya geldiğini diyebiliriz.
Kürdistan’da halkın değişmeyen algısı ‘AKP DAİŞ’i besliyor. İstediği zaman Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı düğmeye basıyor’ gibi bir ön yargı var. AKP Hükümeti DAİŞ ile arasına mesafe koyarak müzakereleri başlatma eğilimi olduğuna inanıyor musunuz?
Öncelikle bir kere Türkiye Cumhuriyetini yönetenlerin bir karar vermesi gerekiyor. Türkiye içinde ve komşu olan coğrafyada İran Kürdistan’ında, Irak ve Rojava Kürdistan’ında, Kuzey Kürdistan’ına kadar demokrasiyi toplumsallaştırmaya çalışan Kürtlerle kardeşçe omuz omuza yaşamayı mı tercih edecek Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten AKP hükümeti? Yoksa IŞİD ve benzeri katil, tecavüzcü insanlık düşmanı çeteleri mi tercih edecek? Bir kere AKP hükümeti bu konuda net bir cevap vermesi gerekir. Müzakere sürecinin bundan sora nasıl bir boyutta ile ilgili AKP hükümeti ile ilgili bir karar vermesi gerekir. Rojava sınırında demokratik, özgürlükçü, bütün etnik ve etnisite, aidiyetlerin bir arada kardeşçe yaşamayı isteyen bir PYD komşuluğu mu istiyor? Yoksa kafa kesen, tecavüz eden, malı canı ganimet sayan aslında Türkiye halkına da düşman olan Türkiye ve Kürt topraklarını da hilafet toprakları sayan IŞİD’i mi tercih edecek. Bu konuda Sayın Erdoğan’ın deyimiyle ‘samimiyet’ gösterilmeleri gerekiyor. AKP hükümeti aynen öyle vurgulu ‘samimiyet’ göstermesi gerekiyor. Halen ‘Kobanê düştü düşecek’ noktasındalar mı? Yoksa kardeş PYD, kardeş Kürt halkı orada faşist çeteci IŞİD’i alt etti, bize bundan memnunuz mu diyecek? Bir kere bende dahil milyonlarca Kürdün Türk halkı ile barış içerisinde yaşamak isteyen Kürdün sabırsızlıkla beklediği yanıt da budur.

Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmadan bu sürecin ilerleyebilme durumu olabilir mi?
Türkiye’de yaklaşık 10 yıldır barış sürecinin mimarlığını yapan, HDP gibi Türkiye halkları ile buluşan tüm Kürtleri barış içerisinde formülasyonu kuran ve bu anlamda kanın durması ile ilgili birincil payı olan Sayın Abdullah Öcalan’ın rehin tutulma politikası ne olacak? Buna son verilecek mi? Yoksa Sayın Öcalan üzerindeki tecrit, çürütme ve giderek de yok etme politikaları devam mı edecek? Bir kere AKP hükümetinin bu iki soruna taktik tasfiyeci yaklaşımından kurtarıp içtenlikle Kürt-Türk birlikteliğine giden yolda bazı adımlar atması gerekiyor. Açık söyleyelim bizler her koşulda savaşa karşı duracağız. Hiçbir insanımızın ölmemesi için elimizden geldiği kadarı ile mütevazi adımlar, eylemler, söylemler geliştirmeye tabii ki de devam edeceğiz. Ama rasyonel düşündüğümüzde AKP hükümetinin Kürtlere yönelik genelde bakış açısının ve Ortadoğu’da en az 15 milyon insanın ‘benim liderimdir, önderimdir’ dediği Sayın Öcalan’ın politikalarının belirleyici olduğunu ifade edebilirim. Sonuçta barış, özgürlük, eşitlik isteyen herkesin üzerinde bir tecrit söz konusudur. Sayın Öcalan, Rojava, HDP, Türkiye demokrasi güçleri, ekolojist çevreler, kadın örgütleri ağzını açan AKP’nin hışmına uğruyor. Bu nedenle barış talebinde bulunanları dahi terörize ve kriminalize etmeye çalışılıyor. Bu noktada AKP hükümetinin bir tercihte bulunması ve kardeş Türk halkının da IŞİD ve türevlerine karşı öncüllerine ve ardıllarına karşı aslında bir tercihte bulunması gerekiyor.
‘İŞ BIRAKMA EYLEMLERİ OLACAK, GENEL GREV DE GÜNDEMİMİZDE’
Batman’daki sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler barış ortamının tekrardan sağlanması için bir girişimi olacak mı?
Artık sorunun ulaştığı düzey klasik basın açıklamaları ile geçiştirilemeyecek yakıcılığa ulaşmış. Akan kanın tekrardan durması için biz Türkiye emek örgütleri olarak bir an önce genel greve gitmemiz gerekiyor. Biz KESK, DİSK, Tabip Odası, baro ve diğer meslek örgütlerine merkezi olarak organizyasyon ve planlama ile genel greve gitmeleri için öneri götürdük. Barışın önünü açacak temalı, siyaseti manipüle edecek bir genel greve gidilmesi gerekiyor. Batman’da da iş bırakma eylemi başta olmak üzere, yürüyüşler, barış çadırları ve benzeri eylemsellikleri bugünden itibaren STK yöneticileri ile tartışacağız. Bizim emek örgütleri olarak en başta bizim üretimden gelen gücümüzü süresi olmaksızın bir iş bırakma eylemi gerçekleşmemizdir. Bugün Zergele’de yaşanan sivil katliamını ‘alçakça bir iftira’ diye nitelendirenlere aslında burada cevap olabilmeliyiz. Bütün dünyanın gözü önünde Zergele köyünde 8 sivil, çocuk, kadın, köylü katledildi. Son dönemlerde, asker, polis, gerilla yaşamını yitirenlerin acısı arasında hiçbir fark yok.

Emek örgütleri olarak AKP ve kamuoyuna bir çağrınız var mı? 
Türkiye’nin en iyi dostu ve Kürt halkı liderinin, aslında Türkiye halkların bir arada yaşama arzusunun biricik mimarı olarak Sayın Abdullah Öcalan görüyoruz. Bu anlamda kendisinin de taktik ve stratejik koşulların ön koşulunun da özgür ve sağlıklı yaşam koşulları il gerçekleşebileceğini ifade ediyoruz. Ancak yasalardan, toplumsal statüsünden korkup bu gerçekliği söylememe gibi ikiyüzlülük içerisine giremeyiz. Böyle bir hakikat ve rasyonalite var. Olguları dışlayıp bilimsel siyaset geliştirdiğini iddia etmek abes ve iştigal olur. Evet, gönlünüz Kürtsüz ve Kürt siyaseti olmamasını gönlünüz isteyebilir buna saygı da duyabiliriz. Ama karşıda da bir olgu var. Onun için Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki keyfi tecridi kaldırıp tekrardan müzakerelerin başlatılması gerekiyor. Bu anlamda savaştan rahatsız olan her kesimin ortaya çıkarak elini taşın altına koyması gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder