AKP’nin Kürt sorununa savaş kararı ile müzakere masasını devirmesine bölge STK ve yerel yöneticilerin tepkisiyle karşılanıyor. Sermaye, işçi ve yerel yöneticilerin ortak talebi olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin bir an önce kaldırılması çağrısı yapılarak, Kürtlere yönelik uygulanan 1990’lı yılların politikasının Türkiye halklarına katlı sunmayacağı uyarısında bulunuldu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaklaşık 3 yıldır ağır tecrit koşulları içerisinde İmralı’da devlet ile yürüttüğü müzakere süreci AKP hükümeti tarafından sonlandırılmasına Kürdistan’daki STK, sermaye ve yerel yöneticiler, Türk devleti yetkililerine seslendi. İmralı’da uygulanan tecridin kaldırılmasını isteyen yerel yöneticiler, AKP’ye ‘savaş politikaları yerine tekrardan müzakere sürecinin başlatılması’ çağrısı yapıldı. ANF’ye konuşan sermaye, emek örgütleri ve yerel yöneticilerin ‘barış süreci’ değerlendirmeleri şöyle:
Batman Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı A.Kadir Demir: Barış sürecinde özellikle hem bölgede hem de ülkede çok ciddi bir turizm potansiyelini yakaladı. Ekonomik açısında çok ciddi kazamınlar oldu. Son 2 yılda 160 tane yatırımcı Batman’da yatırım yapmak üzere bize müracaat etmişti. Barış sürecinin getirileriydi. 7 Haziran’dan sonra ne olduysa Suruç’ta başlayan Ceylanpınar’da devam eden ülkemizde ciddi sıkıntıları doğurdu. Tabii biz bu durumu gerçekten arzu etmeyiz. Çatışmalı ortamın mutlak durması ve çatışmasızlık ortamının yaratılması için barış süreci başlatılması gerekmektedir. Çünkü bölgemizde, ülkemizde ciddi endişe yaratıyor. Eğer bugün dolar 2800 TL’ye çıkmışsa istikrarsızlığın sonucudur. Onun için barış süreci Türkiye için çok önemliydi. Yatırımlarda Türkiye’de ciddi anlamda gelişiyordu. Her ne kadar yatırımlar olsa da artık kuşkuların olduğunu da diyebiliriz. Her ne kadar şuana kadar yatırımlardan vazgeçen olmasa da herkesin gözü barış sürecindedir.
‘ÇOCUKLARIMIZ ARTIK ÖLMESİN’
Kürdistan’daki Doğu ve Güneydoğu Oda Başkanları olarak Ankara’da MHP hariç diğer siyasi partiler bizimle görüşmeyi kabul etti. Siyasi parti genel başkanları ile yaptığımız görüşmelerde açıkçası barış süreci için bizi bir nebze de umutlandırdı. Biz bölgede olup biten ve yatırımları ile ilgili bilgi sunduk. Ayrıca bölgenin Ankara’da siyasetin yapması gerektiği beklentilerini ilettik. Doğrusu gitmeden önce biraz tereddütlerim vardı ama tekrardan barış sürecinin başlatılması için yaptığımız görüşmede biraz umutlandım. Bence siyasetten hiçbir beklenti gözetmeksizin herkes elini taşın altına koyarak barışta ısrar etmelidir. Ayrıca ben nasıl çocuğumu hiçbir şeye nasıl değiştirmiyorsam bir gerilla, asker ve polis annesi de çocuğunun yaşamından hiçbir şey daha üstün göremez. Madem çocuklarımıza bu kadar değer veriyorsak neden çocuklarımız halen ölmesinin önüne geçmiyoruz?
Barış sürecinin yeniden başlatılması için heyetlerin İmralı Adasın giderek Öcalan ile görüşme gerçekleştirerek, çatışmalı ortamın durdurulması için çağrıda bulunması gerekiyor. Aksi takdirde bu süreç böyle devam ederse her kesim bundan zarar görecektir.
‘TANSU ÇİLLER POLİTİKASI ÜLKEYİ KAOS ORTAMINA SÜRÜKLER’
DİSK/Genel-İş Batman Şube Eş Başkanı Narin Erol: 7 Haziran seçimlerden sonra bütün halkların talebinin meclise taşınması, AKP’nin tek başına iktidar olamaması savaş borularını öttürmeye başladı. Ülkeyi kaos ortamına sürüklemesini artık ne bölge ne de Türkiye halkı bunu kabul etmeyecek. Bu halkı 90’lı yıllara taşıyan savaş kararını artık Kürtler değil, diğer sivil toplum örgütleri de savaşa karşı sesini yükseltiyor. Hatta bizimle birlikte savaşa karşı barışı savunan birçok STK, artık barıştan vazgeçmeyeceğini haykırıyorlar. Şu an ortak çalışmalarımız çeşitli etkinliklerle müzakerelerin başlatılması talebimizi yüksek sesle dillendireceğiz. Artık ülkede insanlar, Türk annesi, Kürt annesi, gerilla annesi, asker annesi artık ağlamasını istemediğini bu 2 yılda açıkça beyan etti. Bölge halkı da AKP’nin savaş politikalarının çözüm olmadığını çok iyi biliyor. Bizim de talebimiz şudur: Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, barışın olmazsa olmaz koşullarından biridir. Bunun için bir an önce bırakıldığı yerden müzakerelerin başlatılması gerektiği çağrısında bulunuyoruz. Artık Türkiye’de yaşayan tüm halklar demokratik bir şekilde tepkisini ortaya konması gerekiyor. 90’lı yılların politikasında dayatan AKP hükümeti, Tansu Çiller, Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz’ın denediği savaş politikasının ortaya çıkarttığı acılar halen unutulmuş değildir. Onun için biz bölge halkı artık böylesi bir sürecin yaşanmasına asla izin vermeyeceğiz.
‘HANİ ANNELERİN GÖZYAŞLARI ARTIK AKMAYACAKTI?’
Batman Belediye Eş Başkanı Sabri Özdemir: Aslında son yaşanan çatışmalı ortamı ele alındığında AKP siyasetini iyi algılamak gerekir. 3 yıl önce Sayın Öcalan’ın baş müzakereci rolünü oynayarak silahların susmasını sağlamıştı. Ancak Kürtlerin dağlarda değil, ovada siyaset yapmaları gerekiyor’ diyorlardı. Burada siyaset yapanları da sindirme politikası sürdürülüyor, binlerce Kürt siyasetçi şu an zindanlarda tutuluyor. Hem siyaset yapanlara her türlü zulmü yapacaksın hem de dağdakilere gelin siyaset yapın diyeceksin. Bu politikayla Kürtleri kaybetmeye devam edecekler. Tayip Erdoğan’ın siyasi propagandasında ‘artık annelerin gözyaşları dinecek’ söylemiyle yıllarca Kürt ve Türk halkının büyük desteğini aldı. Ama bir anda barışsever kesilen Sayın Cumhurbaşkanı şimdi savaş naralarıyla ‘köklerini kazıyacağız’ politikasına el attı.
Bugün ülkede gözyaşı dökmeyen anne kalmadı. ‘Çocuklarımızı feda ederiz’ söylemiyle politika yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değil feda edilen çocuklar. Bu halkın en gariban aile çocuklarını savaşa, ölüme gönderiyorlar. Hatta Erdoğan’ın eşi bu savaşta ölen çocuklara gözyaşı dahi dökmüyor. Bizim amacımız bir an önce ateşin düştüğü ocaklar olmasın. Kürtler kendilerini temsil eden partiye oy verince Kürtleri gözden çıkartan Erdoğan tüm Kürtleri düşman ilan etmeye baladı. Diyadin’de iki çocuk infaz ediliyor buna da PKK militanı öldürüldü deniliyor. Şu an tek nedenleri Kürt ve Türk halkı arasında kutuplaşma yaratılıp halkları birbirinden kopartılmak isteniyor. Meşruiyeti olmayan bu hükümetin ülkeyi savaş ortamına çevirmeye hakkı olmadığını tüm halklar tarafından bilinmelidir. AKP hükümeti 6-8 Ekim olaylarında bir ders çıkartması gerekirdi. Çünkü bölgede önceden AKP’ye oy verenlerde direniş içerisinde koordinesiz bir şekilde başladı. Biz de hükümet de bu tepkilerin önüne geçemedik. AKP bunu çok iyi biliyor. Şimdi de AKP’nin tutuklama, işkence ve infazlara karşı büyük bir direnişin olmasından korkuyoruz. Bölgede yaşanma ihtimali olan kaosun önüne geçmek için halkın demokratik tepkilerin ötesine gitmesini istemiyoruz. Bizim ne Kürt ne de Türk illerinde kaosun çıkmaması için 6-8 Ekim olaylarını göz önünde bulundurarak bir an önce adım atmalıdır. Şimdi Kürdistan illerinde yüzü maskeli Özel Hareket Timlerinin halka yönelik kin ve öfkesi ile karşı karşıyayız. Bu şekilde ülkede halkların birliği yerine halkların kopuşuna neden olacak. Bizim tek ricamız bir an önce devlet bu politikalardan vazgeçerek, Sayın Öcalan özerindeki tecridi kaldırıp müzakere başlamalarıdır. Savaşta yoksul Kürt ve Türk emekçilerin çocuklarını öldürme kararını vermekten vazgeçmelerini istiyoruz.
‘ÖCALAN’A YÖNELİK SAVAŞ ARACIDIR’
Batman Belediye Eş Başkanı Gülistan Akel: Bizler açısında sadece Kürt coğrafyası değil, Türkiye’nin 4 tarafından gerçekten halklar açısından çok önemli bir süreç yaşandı. Sorunların çözümü, katliamların, kıyımların artık ölümlerin yaşanmadığı bu süreçle birlikte Kürt halkının insani talepleri kimliğinin tanıması ve insan olarak yaşayacağı ve bununla sonuçlanacağı bir süreç talebi vardı. Fakat özellikle 7 Haziran seçim süreci ile birlikte genel bir kaos ortamı yaratıldı. Aslında seçim sürecinden öncede görünen bir kaos yaşanıyordu. Çünkü bu coğrafyada haklın taleplerine savaş politikasında ısrar edildiği bizler açısından da görülüyordu. Seçim sürecinde de çok ciddi provokasyonlar yaratılmak istendi. Ancak 7 Haziran seçimlerinde halkların kendi iradesini meclise taşımak için büyük bir özveri göstererek, dayatılan katliamlara rağmen sağduyulu olmayı başardı. Geçici hükümet tarafından Suruç katliamından sonra DAİŞ’e yönelik hamle adı altında Kürt halkına yönelik topyekün saldırılar başlattı. Sonuçları çok ağır bir politikaya gittiğini tehlikesiyle aslında karşı karşıyayız. Şu an bölgede 90’lı yılları aşan saldırılarla karşı karşıya olan Kürt halkı demokratik yöntemlerle hak arayışında olması ve varlığını korumaya çalışmasını ortadan kaldırmamak gerekiyor.
Aksi takdirde herkes açısından bir kıyım ve yıkım olacak. Bu sadece askeri tarafların savaşı olmayacak. Bu milyonlarca halkın yaşadığı bu coğrafyada önü alınamaz tahribatları beraberinde getirecek. Artık 90’lı yılların politikası bir şuur kaybıdır. Artık 90’lı yılların yaşanmışlıkları yaşanmasına izin verilmeyecektir. 6-8 Ekim olaylarını hepimiz gördük. Kürt halkının varlığına yönelik tehditlerin olduğu yerde çok ciddi reflekslerin olabileceği gördük. Biz yerel yöneticiler olarak ta büyük bir şaşkınlık yaşadık, bizde artık bu halkın seçilmişleri olarak halka sözümüzü dinletemedik.
Bu kaotik süreç devam ederse bu halkın tepkisi yüksek olabileceği bilinmesi gerekiyor. Kürt sorunun önünde bir HDP projesi var. Artık Türkiye’nin her metre karesinde sorunlara cevap olabileceği, halkları barışta ikna edebileceği demokratik yöntemlerle halkları bir araya getirebilecek bir güç var. Dolayıysa bu güce inanmak gerekiyor, dayatmayla, zorla silahla sorunu çözümsüz bırakılması imkansız görünüyor. Böylesi hayati bir meselinin oy hesabını yaparak süreci heba etmek vicdanları da yaralayacaktır. Sayın Öcalan’a tecrit bir savaş aracıdır. Dolayısıyla çözüm sürecinde baş aktör rolü oynayan Sayın Öcalan ile yürütülen çözüm sürecinde halkın arkasında büyük desteğinin olduğunu görmek mümkündü. Artık devlet Sayın Öcalan üzerinde tecridi sürdürerek savaş kararında mı ısrar edecek, yoksa müzakereleri başlatarak tekrardan çözüm sürecini bıraktığı yerde mi devam ettirecek? Çok geç olmadan toplum hemen şimdi karar verilmesini bekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder